Kapadokya’da Güvercinlerin Dünyasına Yolculuk

Baharı Kapadokya’da karşılamak için yola çıkıyorum. Sırlarını benimle paylaşacak mı bilmiyorum ama içlerine hayat kurulmuş devasa kayaların ardındaki hikâyeleri dinlemeye ve eşsiz manzaralarına dik yamaçlarından bakmaya çoktan hazırım.

Kayseri-Göreme yolu, kafamda canlandırdığım Kapadokya kadar güzel. Uzaklardan bile fark edilen görkemiyle varlığını hemen belli ediyor Erciyes Dağı. Yeni açmış beyaz, pembe bahar dallarının izinde yumuşacık akıp giden yolda ilerlerken köy evlerini izliyorum; dağ önlerinde suluboya resim gibi her biri.

Göreme’ye vardığımda, gökyüzünden üzerime doğru uçuşan beyaz kuş tüyleriyle karşılaşıyorum. Böylece güvercinlere ve burada nasıl bir hayat sürdüklerine dair merakım biraz daha büyüyor. Kapadokya’nın, Persçede “güzel atlar ülkesi” anlamına gelen ismine, kafamda bir yenisi daha ekleniyor: Güzel güvercinler ülkesi. Tüylerinden sonra kendilerini de görüyorum. Dik yamaçlardan siyah, beyaz, kahve desenli narin kanatlarını çırparak gökyüzüne yükseliyorlar. Yankılanan kanat çırpma sesleri, sanki Kapadokya’nın da sesi oluyor. Konuşamıyorlar belki evet ama kim bilir bu kanat sesleriyle bize neler neler anlatıyorlar!

Kapadokya

Güvercinlere dair

Kapadokya’nın birçok yerinde güvercinlerle ve dik yamaçlardaki kaya evlerin duvarlarına yapılmış güvercinliklerle karşılaşıyorsunuz. Güvercin yetiştiriciliğinin burada uzun bir geçmişi olduğunu bu eski kayalık yuvalara bakarak da anlamak mümkün. Kapadokya’da “güvercinlik” adı verilen bu yuvalara Kayseri’de “burç”, Diyarbakır’da ise “boranhane” deniyor.

Güvercin yetiştiriciliği Kapadokya’da 9’uncu yüzyılda başlamış. Güvercin gübreleri o çağda tarımda ve freskleri dayanıklı kılmak için kilise içlerinde kullanılmış. Güvercinler sadece burada değil, Anadolu’nun daha birçok bölgesinde binlerce yıldır evcilleştiriliyor. Hatta, evcilleştirilen ilk kuş olduğu söyleniyor.

Tarihî kayıtları inceleyince Osmanlı döneminde Halep, Gaziantep ve Şanlıurfa arasında güvercin ve güvercin gübresi ihracatının yaygın olduğunu görüyoruz. O dönemden bugüne dalıcı, dönücü, taklacı, postacı, kostüm ve ötücü güvercinler sıkça karşılaşılan türler. Özelliklerine ve bulundukları bölgeye göre isimlendiriliyorlar.

Güvercinlere dair ilginç özellikler arasında, “dem çekme” denen ve sadece bu kuş türüne özel; derinden gelen, huzur verici sesi ve kuluçka döneminde kursaklarından çıkararak yavrularını besledikleri, süte benzer özel bir sıvı olan kuş sütünü sayabiliriz. Ayrıca Anadolu motiflerinde karşımıza çıkan güvercin figürü sevgi, barış ve iyi talih gibi anlamlar taşıyor. Bu yüzden tarih boyunca uğurlu, iyi talih getiren bir kuş olarak addedilmiş güvercin.

Kapadokya

İkinci Dünya Savaşı sırasında haberleşme amacıyla posta güvercinleri gözdeyken günümüzde daha çok taklacı ve kostüm güvercinleri yetiştiriliyor. Güvercin yetiştiricilerinin büyük bir kısmı çok küçük yaşlarda başladıkları bu serüvene, hobinin de ötesinde bir “tutku” gözüyle bakıyor.

Bir güvercinin kıymeti; dış görünüşü, uzun süre uçabilme, yön bulma ve havada gösteri sergileme gibi kabiliyetlerle değerlendiriliyor. Ayrıca kalktığı yere geri inmesi ve göğsünü gere gere durması da güvercin yetiştiricilerinin aradığı özellikler arasında.

“Her sabah ilk iş onlara günaydın derim”

Gün batımına birkaç saat kala, Kapadokya’nın tepelere kurulmuş kaya evleriyle ve en tepedeki kalesiyle insanları kendine hayran bırakan Uçhisar beldesine gidiyorum. Rüzgârı bol, havası temiz Uçhisar’ın Güvercinlik Vadisi’ni seyre dalıyorum. Burası, uçurumun ucunda ansızın bitivermiş bir kaya cenneti sanki. İnsan yüzlerini andıran kayalıklar, yamaçtan havalanan güvercinlerin arkasında gizemli bir tuval gibi. Biraz yokuş çıkıp başka bir yamaca varıyorum. Buradaki kayalıklardan birinde bir çay bahçesi var. Sahibi Mehmet Bey, namıdiğer Çiko, bu lakabı çocukken Zagor’un arkadaşı Çiko’ya olan benzerliğinden almış. O günden beri böyle anıldığı için mekânının ismini de “Çiko’nun Yeri” koymuş. Karşımızda uzanan masalsı manzaralara bakıp sohbet ederken Mehmet Bey’in güvercinlerinden açılıyor söz. “Yamacın en güzel yerini tabii ki kuşlarıma verdim.” diyor, yamacın ön tarafındaki kulübeyi gösterirken.

Mehmet Bey’in güvercinlerini görmek için dışarı çıkıyoruz. Yuvanın kapısıyla beraber benim de zihnimde bir kapı açılıyor. Bu kuşların dem çekişlerini, kanat çırpma seslerini hayretle ve ilk kez bu kadar yakından dinliyorum. Kostüm ve taklacı güvercinler, bütün ilgi elbette üzerlerinde, havada marifetlerini sergiliyor. Bu tutkusundan çocukluğundan beri hiç vazgeçemediğini söyleyen Çiko ekliyor: “Onca yıldır, her sabah, ilk iş onlara günaydın derim.”

Kapadokya

Sessizliğin güvercinlerin kanat çırpma sesleriyle bölündüğü anlarda, onları bir bir gökyüzüne uğurlayıp süzülüşlerini izleyen Çiko’nun gözlerinde sevgi ve umudu görüyorum. Bu kuşlarla özdeşleşen o pozitif duygulardan payına düşeni almış Çiko. O da en az güvercinler kadar okuyor gökyüzünü ve onlarla aynı dili konuşuyor.

Gün batmadan, Nevşehir’in köylerinden biri olan Suvermez’e varıyorum bu kez. Cumhur Bey ile buluşuyoruz. Güvercinlerini görmek için evinin damına çıkıyoruz. Tıpkı Çiko gibi o da büyük bir heyecanla kulübenin kapısını açıyor ve verdiği yemle güvercinlerini dışarıya davet ediyor. Taklacılar yemlendikten sonra havaya süzülüp bize hünerlerini sergiliyor. Bir o yana, bir bu yana uçuşlarını, arada takla atışlarını izlerken başım dönüyor. Coşkuları sanki damdan taşıp köyün camisine ve meydan kahvehanesine kadar gidiyor. “Çocukluğumdan beri hep bu kuşlarla iç içeyim, bu yüzden onların dünyasından kopamam.” diyor Cumhur Bey. Bu kuşların marifetlerini tam olarak sergileyebilmeleri için önce yavrusuna “kusması” yani onu beslemesi gerektiğini, yaklaşık bir yıl sonra hünerlerini ancak gösterebildiklerini de kendisinden öğreniyorum.

Köyde belirli aralıklarla düzenlenen kuş mezatları, Cumhur Bey gibi güvercin tutkunlarının dört gözle bekledikleri etkinliklerden. Yuvaya bu sayede yeni güvercinler aldığını, bazılarını da diğer güvercin tutkunlarına sattığını belirtiyor. Ayrı bir kümeste de, damızlık olarak beslediği kuşlar var. Böylelikle, farklı marifetleri olan kuşları çiftleştirerek yeni melez kuşlar elde ediyor. Biz sohbet ederken, güvercinler uçmaya ara verip kulübenin tepesine dizilince zaman da sanki yavaşlıyor.

Güvercin yetiştiriciliği tarihimizin bize bıraktığı miraslardan biri. Anadolu’nun bu kültürünü günümüze taşıyan güvercin yetiştiricileri de gözleri gökyüzünde, güvercinlerin kanat çırpışlarını okuyabilen, onlarla benzer dili konuşan, günün bir kısmını damlarda ya da yamaçlarda kuşlarla geçiren tutkulu birer hayalperest.

Yazı : Deniz Yılmaz AkmanFoto : Deniz Yılmaz Akman – Murat Art – Yavuz Meyveci

Bu yazımızı okuyan 12.836. takipçimizsiniz.

Misafir Yazar

Misafir yazar olmak istermisiniz ? Sizleri gencyolcu.com ziyaretçileriyle buluşturmak hedefi ile misafir yazarlık kabul ediyoruz. Kriterler: Yazılar kesinlikle özgün ve size ait olmalıdır. Yazınız gencyolcu.com da yayımladıktan sonra link vererek başka yerde yayımlaya bilirsiniz. Yazınızı bilgi@gencyolcu.com adresimize gönderebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir