Mavi Rota: Gökova Körfezi

Mavi Yolculuk’un fikir babası Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) Gökova’yı ne güzel anlatmış: “Denizle kıyılar, birbirine sarılıp dans edermiş gibi bir sağa bir sola oynaşır durur…” Gerçekten de oksijen yüklü orman havası, denizden yayılan iyot kokusu ve alabildiğine masmavi deniz insana her şeyi unutturuyor burada.

Marmaris Limanı’ndan hareket eden teknemiz kısa bir süre içinde Gökova Körfezi’ne varıyor. Göğü denize, denizi ovaya yansıtan körfezin 80 kilometrelik kıyılarındaki koylar saymakla bitmiyor. 1950’li yıllardan bir grup şair, yazar ve ressamın Mavi Yolculuk turlarını başlattığı yer olan Gökova’ya eskiden Kerme denilirmiş. Bunun nedeni ise bölgenin antik çağda “keramik” denilen toprak kaplarıyla ünlü olmasıymış.

Kleopatra’nin Gözdesi
Teknemiz mavilikleri yararak Gökova Körfezi’nin derinliklerine doğru ilerliyor. Kaptanımızın önerisiyle ıssız bir koya yanaşıyoruz. Yöre insanı buraya Çamaltı adını vermiş. Hayli dik bir yamacı tırmandıktan sonra ulaştığımız Sivri Kümes Tepesi, Gökova Körfezi’ni tepeden izlemek için ideal bir nokta.

Karadan yarım saatlik yürüyüşle, erken Roma devrinden kalma Keramos Antik Kenti’nin kalıntılarının bulunduğu Ören mevkiine ulaşıyoruz. Denizi akvaryum gibi berrak Akbük Limanı’nda kısa bir mola verdikten sonra Gökova Körfezi’nin güneydoğu sahiline varıyoruz. Karşımıza, aramızda deniz olan ve ağaçlarla kaplı minik kara parçası çıkıyor: Sedir Adası.

Teknemizi adanın ahşap iskelesine bağlayıp karaya ulaşıyoruz. Adaya giriş biletli. Çam ağaçlarının içinden ve çalıların arasından yolu takip ederek keşfe çıkıyoruz. Kumsaldan adanın içine doğru okları takip ederek antik Kedrai kentinin harabelerine varıyoruz. Biraz ilerideki dev kayalıkların arasında bir aydınlık beliriyor.

Bu ışıltı dünyaca ünlü Kleopatra Plajı’nın açık sarı renkli kumsalından kaynaklanıyor. Küçük bir kumsal, duru ve davetkâr denize uzanıyor. Hemen karşıda Kıran Dağları. Denizin rengini nasıl anlatsam? Mavi ve yeşilin tüm tonları bir arada. Rivayete göre Mısır Kraliçesi Kleopatra, bir deniz yolculuğu sırasında görüp âşık olduğu bu koyun kumsalını beğenmemiş. Bunun üzerine Mısır’dan gemiler dolusu kum getirterek bu koya serdirmiş.

O gün bugündür buraya Kleopatra Plajı adı verilmiş. Denizle ormanı kesiştiren bu yerde yüzmek bizlere unutulmaz bir deneyim yaşatıyor.

Ege’nin Denizkizi
Gökova gezginlerinin bir sonraki durağı olan Karacasöğüt, çam ormanlarıyla kaplı, tepelerle çevrili korunaklı bir koy. Burası teknelerin her türlü erzağı alıp yola devam ettikleri bir liman. Seracılık ve arıcılık yapılan civar köylerden gelen, bal ve domates çok lezzetli. Limanın arkası, bahçelerinden çiçekler fışkıran evleriyle etkileyici bir Akdeniz peyzajına sahip. Gökova’nın en büyük koyu sayılan Değirmenbükü, mavi bir bahçe gibi…

Teknemiz her dönüşte yeni bir koyla tanışmaya devam ediyor. Değirmenbükü’nün lacivert sularından Okluk Koyu’na girerken, kıyıda bir denizkızı heykeliyle tanışıyoruz. Biraz ilerideki İngiliz Limanı, İkinci Dünya Savaşı’nda İngiliz donanmasına ait gemilerin saklandığı yer olarak biliniyor. Bu limanı fark etmek o kadar kolay değil.

Çünkü kendi halinde, sakin ve saklı bir liman. Civardaki tepelerde adaçayı toplayanlara el salladıktan sonra yeniden demir alma vakti geliyor. Malderesi Limanı, Değirmenbükü’nün güneyde son bulduğu yer. İnce, uzun, sığ biçimli, havasının günlük ağaçlarından yayılan mis gibi kokularla ferahladığı, mavi ve yeşilin bin bir tonuyla boy gösterdiği Löngöz Koyu’ndayız. Bu koyun bir diğer ismi Kargılı. Minik bir iskelesi var.

Çam ağaçları arasında sakin orman içi patikalar uzanıp gidiyor. Ve sazlıkların arasından üç ayrı derenin buz gibi suyu denize karışıyor.

Kuş Yataği Bördübet
Bördübet Koyu’ndan önce tekneleri karşılayan Yedi Adalar, gezginler için yöredeki en sürprizli köşelerden. Bu minik adacıkların üçü kuzeydeki Teke, dördü de güneye doğru Taneli Burunları arasına seriliyor. Bir sonraki mola yerimiz olan Bördübet, ormanın içinde, gürültü ve kalabalıktan uzak, etkileyici bir yer.

İki kilometre ötedeki kamp alanı dışında çevrede başka insan izi yok. Burayı keşfeden İngilizler, kuş bolluğundan ötürü koya “bird the bed” demişler. Yani kuş yatağı. Bird the bed zamanla Türkçeleşerek Bördübet’e dönüşmüş. Mavi Yolculuk’a çıkanlar, buradan itibaren Gökova Körfezi’nin güneyine boylu boyunca uzanan Datça Yarımadası’nın girintili çıkıntılı kıyılarını izlemeye başlıyor.

Çam ormanlarıyla çevrili Büyük Çatı ve Küçük Çatı koyları, gezi teknelerinin rağbet ettiği yerlerden. Koyun Burnu’ndan 2,5 mil doğuya girinti yapan Tuzla Koyu’nun dip tarafı bir gölü andırıyor. Tekne sahiplerinin gözde demir atma noktalarından biri olan Mersincik Limanı, Gökova Körfezi’ndeki en berrak suya sahip belki de…

Mersincik’in küçük kumsalı, uzun bir yüzme seansı sonrası güneşlenmek ya da şekerleme yapmak için çok uygun. Özetle, Gökova’da seçeceğiniz koylar hangisi olursa olsun, denizin ve doğanın keyfini bol bol süreceksiniz.

Muğla – Marmaris – Gökova Körfezi
Muğla – Marmaris – Gökova Körfezi
Muğla – Marmaris – Gökova Körfezi
Muğla – Marmaris – Gökova Körfezi
Muğla – Marmaris – Gökova Körfezi

Yazı: Melih Uslu

Bu yazımızı okuyan 10.456. takipçimizsiniz.

Misafir Yazar

Misafir yazar olmak istermisiniz ? Sizleri gencyolcu.com ziyaretçileriyle buluşturmak hedefi ile misafir yazarlık kabul ediyoruz. Kriterler: Yazılar kesinlikle özgün ve size ait olmalıdır. Yazınız gencyolcu.com da yayımladıktan sonra link vererek başka yerde yayımlaya bilirsiniz. Yazınızı bilgi@gencyolcu.com adresimize gönderebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir