Erzincan: Şimdi Tam Zamanı Kemaliye

Kışın karla kaplı, yazları ise suya hasret kıraç toprakların ortasından dağları yarıp geçen Fırat Nehri, kıyısına kurulmuş birçok yerleşim yerine can verir. Aralarında belki de en müstesna olanı, Fırat suyunun yeşerttiği dut ve kayısı ağaçlarının çevrelediği yüzyıllık evleri, çeşmeleri ve değirmenleriyle, ziyaretçilerini eski zamanlara götüren Kemaliye’dir.

Dutun bereketi

1922’de adı Mustafa Kemal’e ithaf edilerek Kemaliye olarak değiştirilen Eğin kasabası, Osmanlı İmparatorluğu’nun son birkaç yüzyılı içinde başarılı bir ticari gelişim sağlayarak bölgesinin önemli yerleşimlerinden biri hâline gelir. Özellikle, kentte bolca bulunan dut ağaçları sayesinde gelişen ipek böcekçiliği ve ipek üretimi, tahıl ve sebze yetiştirmek için uygun arazisi az olan Eğinliler için önemli bir gelir kaynağı olur.

Bugün sadece dut ağaçlarının meyvesinden harika tatlılar imal etmekle yetinen Eğin halkı, tezgâhlarda dokudukları ipekli yazma ve kumaşları ihraç eder o yıllarda. Halıları, manusa ve peşkir adındaki pamuklu dokumaları; dut ve kayısı kurularıyla da nam salar Eğin.

Hâl böyle olunca da kasabada birbiri ardına konaklar sıralanır; esnaf ve tüccar sayısı artarak yerleşim yeri şirin bir kent havasına bürünür. Bugün, bazılarının üzeri -ahşabı zarar görmesin diye- teneke ile kaplanmış olan ve bütün güzelliğiyle ayakta kalmayı başarmış bu konaklar, taş yollarından geçenlerin kulağına çalınan “Eğin’in etrafı dağdır meşedir / İçinde oturan beydir paşadır” türkü sözleriyle birlikte, Eğin’in bir zamanlar yaşamış olduğu zenginliği anlatmaya devam ediyor ziyaretçilerine. Suları şırıl şırıl akmaya devam eden çeşmeleri, yüzlerce yılı geride bırakmış camileri, hiç değişmemiş gibi duran sokakları ile Kemaliye’ye, “Doğunun Safranbolu’su” demek hiç de yanlış olmaz!

Dövüldükçe güzelleşen lezzet: Lök

Elazığ, Malatya ve Erzincan havalimanları üzerinden ulaşım imkânı bulunan şirin Kemaliye’nin karayolu biraz yorucu olsa da buraya vardığınızda Lökhane’de yiyeceğiniz nefis tatlı, yanında bir Türk kahvesi ile birlikte, size bütün yorgunluğunuzu unutturuverir.

Nesillerdir evlerde taş dibeklerde dövülen lök adlı tatlıyı ilk defa ticari anlamda üretmeye başlayan Sağçolak ailesi, neredeyse 20 yıldır, 150 yıllık bir medrese binasında başta lök olmak üzere beşateş, oricik gibi yöresel tatlıların hem üretimini hem de sunumunu yapıyor. Bu tatlılar içinde en meşhuru dut ve cevizin dövülmesiyle elde edilen ve ilave şeker içermeyen lök hiç şüphesiz. Kemaliyeliler kendileri için vazgeçilmez olan bu lezzetin sırrının dövme işinin çok iyi yapılmasında saklı olduğunu söylüyor.

“Evlerdeki taş dibekte hazırda bekleyen dut ve cevizi günlerce dövmek gerekir.” diye de ekliyorlar. Bu o kadar meşakkatli bir işmiş ki lökü başkasına dövdürmek için bir bahane aranırmış. Örneğin; bir oyunda kaybettiniz, cezanız lök dövmek! Çocuk yaramazlık mı yaptı? Bugün bir saat lök dövecek! Misafir geldi, çocukları oyalamak mı gerek? Hadi bakalım, alsınlar tokmağı ellerine!

Ahşabın ihtişamı konaklar

Kahvenizi içtikten sonra ilk iş olarak, kent merkezini ve tarihî konakları gezmeye başlayabilirsiniz. Kemaliye halkının geleneksel konukseverliğini göstermekten çekinmeyen Balioğlu ailesinin, “Korunması gereken kültür varlığı” olarak tescil ettirdikleri evlerinin kapısından girdiğinizde hayran kalmamak mümkün değil. Olduğu gibi korunmuş ve bugün de kullanılmaya devam eden ahşap dolaplar, halılar, işlemeler… Her biri ayrı bir yazı konusu olabilecek güzellikte.

İlçedeki benzerlerinde olduğu gibi, Balizade konağının da iki giriş kapısı bulunuyor. Birisi bahçeye yani avluya açılıyor ve ev halkı bu girişi kullanıyor. Avlu, yoldan yüksek ve dışa açılan ahşap kapılı bir duvarla ayrılıyor ve bu duvardan dışarıya açılan büyük bir ahşap kapı var.

Konağın erkek misafirlerin vuracağı gür sesli ve kadın misafirler için düşünülmüş daha ince tınılı iki tokmağı bulunan diğer kapısından ise direkt olarak yola çıkılabiliyor. Evde bu kapının bulunduğu bölüm “selamlık” olarak adlandırılıyor. Selamlık genişçe bir odadan ve bu odaya bağlı küçük bir mutfaktan (kahve ocağı) ibaret.

Selamlık ile evin diğer bölümü arasında ayrı bir kapı daha var. Erkek misafir geldiğinde, bu ara kapı kapatılarak evin diğer bölümü yani “harem” ile ilişiği kesiliyor. Kadınlar erkek misafire hiç görünmüyor; misafirin kahvesi evin erkek bireylerince ocak bölümünde hazırlanarak servis ediliyor. Evin kibar hanımefendisinin anlattığına göre; televizyonun henüz evlere girmediği yıllarda, her hafta bir evde toplanılır, sohbet edilir, kimi yerde saz-söz de icra edilirmiş.

Hangi evde toplanılacağı önceden bir sıraya konur, herkes o hafta sıranın kimde olduğunu bilir ve davet beklemeksizin o evin selamlık kapısından içeri girermiş. Bu nedenle ahalinin bir araya geldiği bu akşam toplantılarına “sıra gecesi” adı verilmiş. Bu gecelerde söylenen Eğin mani ve türkülerinde, sıla hasretinin ve ayrılığın acısı dillendirilirmiş. 40 kadarı TRT arşivinde kayıtlı Eğin türkülerinin en tanınanlarından birinde söylendiği gibi:

“Eğin dedikleri bir küçük şehir / Ana ben cahilem çekemem kahır / Yediğim içtiğim de ağuyla zehir / En gel yavrum en gel canım Eğinli misin? / Sılaya dönmeye yeminli misin?”

Mani Yolu’ndan köylere…

Erzincan içindeki tarihî evleri gezdikten sonra, Lökhane’den yukarıya doğru çıkıp kentin içme suyu kaynağı olan Kadıgölü’nün üzerinden devam eden “Mani Yolu”nu maniler eşliğinde geçebilirsiniz. Yolu sonuna kadar takip ettiğinizde, ilçenin kurulu olduğu vadiyi ayaklarınızın altına seren bir seyir alanına ulaşacaksınız.

Buradaki eşsiz manzaraya veda edip Fırat kenarına indiğinizde, botla yapacağınız muhteşem bir kanyon gezisi sizleri bekliyor! Dünyanın en uzun kanyonlarından biri olan ve yüksekliği bazı yerlerde 500 metreyi aşan, 17 kilometre uzunluğundaki Karanlık Kanyon ve yanı başındaki tarihî Taş Yol’un, ilçedeki diğer güzelliklerle birlikte, Kemaliye’yi ayrıcalıklı bir konuma taşıdığı muhakkak.

Unutmadan; Karanlık Kanyon üzerine dünyanın en yüksek adrenalin köprüsünün yapılması için bir proje hazırlandığını ve proje aşamasının tamamlanmak üzere olduğunu da macera tutkunlarına şimdiden müjdeleyelim!

Kemaliye’nin güzelliklerine dalınca zamanı unutuverseniz de acıkan mideniz size yemek vaktinin geldiğini hatırlatabilir! Dağlarda otlamış hayvanların etlerinden yapılan meşhur kavurmayı ve “Badiş çorbası”nı tatmaya ne dersiniz? Ana malzemesi buğday, yeşil mercimek ve börülce olan bu nefis çorbayı denemenizde fayda var.

Gezilecek yerler daha bitmediğine göre; Kemaliye’de bir gece konaklamak iyi bir tercih olacaktır. Ertesi sabah, ilçede üretilen tam buğday ekmeğinin yanında tereyağı, bal, marmelat ve peynir gibi yöresel ürünleri tadarak harika bir kahvaltı yaptıktan sonra; Kemaliye’nin biraz küçültülmüş hâli gibi duran ama onun kadar görkemli konakları bulunan Apçağa köyünü ziyaret etmelisiniz mutlaka.

Merkeze sadece birkaç kilometre uzaklıktaki bu tarihî köyde, şair Ahmet Kutsi Tecer’in isminin verildiği bir kültür evi de bulunmakta. Yöre halkınca Tecer’in meşhur “Orda bir köy var uzakta” dizesinde bu köyü kastettiği ileri sürülen Apçağa’nın meydanından geçerek çıkacağınız seyir tepesinde bir çay içip manzaraya doyduktan sonra, rotanızı bu kez Ocak köyüne çevirebilirsiniz.

Kemaliye ilçe merkezine 40 kilometre uzaklıkta olsa da, Peygamber soyundan geldiğine inanılan Hıdır Abdal Sultan tarafından kurulan bu sıra dışı köyü ziyaret etmeden Kemaliye’den dönmeyin. Cami ve Cemevi’nin yan yana hizmet verdiği Ocak köyü; başta Hıdır Abdal Türbesi olmak üzere; müzesi, hamamları, köy odası, taş fırını, kafesi ve helikopter pistiyle her yıl binlerce turisti ağırlıyor.

Köyde her yıl ağustos ayında, Hıdır Abdal Sultan Şenlikleri de düzenleniyor. Bir not olarak; Türkiye’deki en büyük doğa tarihi müzesinin Kemaliye’de olduğunu ve ilçeye bağlı köylerde de altı etnografya müzesi bulunduğunu belirtelim. Özellikle küçük gezginlerin “Prof. Dr. Ali Demirsoy Doğa Tarihi Müzesi”ni çok seveceklerine kuşkumuz yok!

Ayrılık vakti geldiğinde Kemaliye’den bir anıyla dönmek isteyenler Mustafa Demirci’nin ilçe merkezindeki dükkânına uğrayabilir. Elde demir dövme geleneğinin son temsilcilerinden, beşinci kuşaktan demir ustası Mustafa Demirci, tarihî Eğin konaklarının kapılarındaki tokmakları üretiyor.

Sevdikleriniz için hoş bir hediye olabilecek bu tokmaklar arasında en popülerleri ise, kapıya gelen kişinin erkek ya da kadın oluşuna göre ayrı tokmakları vurmasını sağlayacak şekilde çiftli yapılmış olanları. Eski Orta Asya inanışına göre; kapınızdaki demir tokmağa dokunan kişi kutsanmış olurmuş. Böylece ne sizden misafirinize ne de misafirinizden size bir kötülük gelirmiş. Bizden söylemesi…

Kemaliye Fotoğrafları

Yazı : Özlem Güneş Erdoğu / Foto : Ahmet Çetintaş

Bu yazımızı okuyan 13.994. takipçimizsiniz.

Misafir Yazar

Misafir yazar olmak istermisiniz ? Sizleri gencyolcu.com ziyaretçileriyle buluşturmak hedefi ile misafir yazarlık kabul ediyoruz. Kriterler: Yazılar kesinlikle özgün ve size ait olmalıdır. Yazınız gencyolcu.com da yayımladıktan sonra link vererek başka yerde yayımlaya bilirsiniz. Yazınızı bilgi@gencyolcu.com adresimize gönderebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir