Hikâyesi Olan Oteller

Otellerin dili olsaydı, odalarında kalan insanların hikâyelerini ve yaşadıklarını anlata anlata bitiremezlerdi. Biz de değerli ve ilginç misafirlerin konakladığı otellerden birkaçının kapısını çaldık ve hikâyelerini yazdık. Yoğun programınızda unutulmaz bir tatil için yer açtınız ve bu tatilin de o güne kadar yaşamadığınız, benzersiz bir anısı olsun istiyorsunuz…

Kalacağınız şehrin heyecan verici yerleri, unutulmaz manzaraları, birbirinden leziz yemekleri, görkemli festivalleri ya da eğlenceli tur seçenekleri mi acaba size unutulmayacak bir anı armağan edecek olan?

Bunların hepsi çok güzel olsa da belki en başta özel bir hikâyeye ihtiyacınız var! O zaman bu unutulmayacak hikâyeyi aramaya otelinizden başlayalım mı? Dünyanın dört bir yanından seçtiğimiz altı otel benzersiz hikâyelerle kapılarını size açıyor. Biri bilim tarihinde çığır açan toplantılara katılmış, bir diğerinin asıl sahipleri zürafalar!

Biri dünyanın en ünlü yazarlarından birine kitap yazdırmış, öbürü dekorasyonuyla sizi çok ünlü bir kitabın yazıldığı döneme davet ediyor. Bir başkası vakti zamanında çok ünlü bir trenin yolcularının son istasyonu olmuş! Ya dünyadaki ilk film gösterimine tanık olan otele ne demeli? Hepsinden öte, 1300 yıldan fazla bir süredir misafir ağırlayanı da var desek?

KEIUNKAN, JAPONYA

KEIUNKAN, JAPONYA

Kristof Kolomb’un Amerika kıtasına ayak basmasından ya da Rönesans’tan yüzlerce yıl önce yapılmış bir otel düşünün! Bu kadar eski ve hâlâ işleyen bir otel olamaz dediğinizi duyar gibiyiz. Evet, böyle bir otel var!

Yaklaşık 1300 sene önce Fujiwara Mahito tarafından kurulan Keiunkan, tam 52 kuşaktır Mahito ailesi tarafından işletiliyor. Bu nedenle de Guiness Rekorlar Kitabı’na “Dünyanın En Tarihî Hanı” unvanıyla adını yazdırmış. Otelin tek özelliği asırları aşan tarihi değil.

Keiunkan aynı zamanda Koshu Nishiyama Kaplıcaları’nın kalbinde inşa edilmiş. Kurulduğu tarihten beri termal suların akışı hiç engellenmemiş ve doğallıktan ödün verilmemiş. Bu kaplıcalar yüzyıllar boyunca politikacılardan samuraylara dek pek çok insanı misafir etmiş.

Keiunkan’da konaklayacakların bir şansı da otelin Japonya’nın simgelerinden biri olan Fuji Dağı’yla aynı bölgede yani Yamanashi vilayetinde oluşu. Odalardan görünmese de, düzenlenen turlarla iki buçuk saatlik araba yolculuğunun ardından dağa ulaşabiliyorsunuz.

Otel yönetimi Edo döneminin en güzel mimari örneklerinden biri olan Zenkō-ji Tapınağı ve Jigokudani Maymun Parkı’na da turlar düzenliyor. Hiçbir otel sizi eski günlere, Uzak Doğu kültürünü dolu dolu yaşayabileceğiniz Keiunkan kadar götürmeyecek. Burada dünyanın en köklü misafirperverliğinin hâlâ sürdüğüne de tanık olacaksınız.

PERA PALACE HOTEL, İSTANBUL

PERA PALACE HOTEL, İSTANBUL

İstanbul’un en önemli özelliklerinden biri Doğu’yu Batı’ya bağlaması oldu. Bir köprü işlevi gören bu kentin köklü ayaklarından biri Pera Palace. 126 yıllık geçmişiyle bu otelin kuruluş amacı, Paris’ten uğurlanan Doğu Ekspresi yolcularını son durak olan İstanbul’da ihtişamla ağırlamaktı.

Art Nouveau tarzı mimarisi, Kubbeli Salon’u, tarihî asansörüyle ziyaretçilerini bugün de etkilemeyi başarıyor. Döneminin en lüks oteli olan Pera Palas; Zsa Zsa Gabor, Ernest Hemingway, Agatha Christie ve Alfred Hitchcock gibi isimleri ağırlamış.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün birçok defa kaldığı 101 numaralı oda müzeye dönüştürülmüş. Pera Palas’tan etkilenen ve eserlerine dâhil eden ünlülerden biri de polisiye roman yazarı Agatha Christie.

Favorisi olan 411 numaralı odada en ünlü kitaplarından Doğu Ekspresi’nde Cinayet’i yazdığı söyleniyor. Otel İstanbul’un tarihî ve popüler yerlerine yakınlığı ile de çok cazip. Sultanahmet Meydanı, Ayasofya, Galata Kulesi, Taksim Meydanı, Dolmabahçe Sarayı bunlardan yalnızca birkaçı. Tüm bu yerler birçok tarihî hikâye ve efsanenin de çıkış noktası aynı zamanda.

HÔTEL MÉTROPOLE, BRÜKSEL

HÔTEL MÉTROPOLE, BRÜKSEL

Öyle bir otel düşünün ki insanlığın en önemli dehalarının, bilim insanlarının yaptığı toplantılara, çığır açan fikirlere ev sahipliği yapmış olsun. İşte 1890’da kurulan Hôtel Métropole böyle bir ayrıcalığa sahip. Charles de Gaulle, Dwight D. Eisenhower gibi devlet adamlarını ağırlamış olsa da otele asıl kimliğini veren “misafirler” başka.

Alanlarında uzman 23 bilim insanı 1911’de Brüksel’de yapılan Solvay Konferansı’na katılmak için Hôtel Métropole’de buluşmuştu. Adları sadece bilimle ilgilenenlerin değil, çoğu insanın hafızasına kazınan bu bilim insanlarının arasında Albert Einstein, Marie Curie, Max Planck gibi dehalar da vardı.

Bu tarihî buluşmada yapılan fikir alışverişleri fizik ve kimya alanlarındaki gelişmeler üzerinde son derece etkili olmuş ve sonrasında yapılacak bir dizi konferansın da yolunu açmıştı. Oteldeki toplantılar Kuantum Fiziği’nin yapı taşlarının belirlenmesini de sağladı. Solvay Konferansı’nın anısını yaşatmak için otel, salonlarından bazılarına vaktiyle orada oturup çalışmış, fikirlerini açıklamış, görüş alışverişi yapmış bilim insanlarının isimlerini vermiş.

Önemli bir iş toplantısı yapacaksanız şehir manzarası olan Einstein Salonu’nu veya şöminesi olan Marie Curie Salonu’nu tutabilirsiniz. Sade bir turist olarak otelde kalıp Einstein’ın Planck’la yaptığı tartışmaların yankılarını duyarsınız belki. Bakarsınız Schrödinger’in kedisi de önünüzden geçiverir!

RADISSON SONYA HOTEL, ST. PETERSBURG

RADISSON SONYA HOTEL, ST. PETERSBURG

Fyodor Dostoyevski’nin başyapıtlarından Suç ve Ceza’yı okumuş olabilirsiniz fakat bu romanı gerçekten yaşamak için St. Petersburg’daki Radisson Sonya Hotel’e gitmelisiniz. İç tasarımı romandan esinlenilerek yapılan bu zarif otel Rus kültürünü Dostoyevski kadar iyi yansıtmayı başarıyor.

Yine kitaptan alınan ilhamla tasarlanan rengârenk sanat eserleri, Bohem iç dekoru ve edebî motiflerle süslü duvarları ile Radisson Sonya Hotel, misafirlerine benzersiz bir konaklama imkânı sunuyor. İçleri özenle döşenmiş, duvarları kitaptan alıntılar ve ona göndermelerle bezeli odalarda yazarın kullandığı mobilyaların replikalarını da bulabilirsiniz; yazı masası dâhil…

Otelin kendisi gibi romandan esinlenilerek tasarlanan Metamorfos Restaurant’ın roman gibi menüsüne bakarken Dostoyevski ile aynı masadaymışsınız gibi bir hisse kapılabilirsiniz. Otel aynı zamanda St. Petersburg’da mutlaka görülmesi gereken yerlerden Ermitaj Müzesi, Yaz Bahçesi, Fontanka Nehri ve geniş Nevsky Caddesi gibi yerlere yürüme mesafesinde.

GIRAFFE MANOR, NAİROBİ

GIRAFFE MANOR, NAİROBİ

Doğal ortamlarında yaşayan vahşi hayvanlara safari parklarındaki lodge’larda konaklayarak hayli yakın olmak mümkün. Fakat Kenya’nın başkenti Nairobi’deki Giraffe Manor size bunun bir adım ötesini yaşatıyor ve Rotschild zürafaları ile iç içe bir tatil olanağı sunuyor.

İşletmenin kuruluşu bu zürafalar ile ilgili. Yerleşmek için bir ev arayan Jock Leslie-Melville ve eşi Bettie binayı 1974’te satın aldıktan kısa süre sonra Rotschild zürafalarının neslinin büyük bir hızla tükenmekte olduğunu öğrendiler ve ilk zürafaları Daisy’i, ardından Marlon’u evlat edindiler.

Bu yapı kısa sürede Zürafa Merkezi’ne, daha sonra ise küçük bir otele dönüştü. Otelin odaları bile orijinal işletmenin tarihini yansıtıyor; hepsi de ismini şimdiye dek evlat edinilen zürafalardan alıyor. Yani hangi odada kalırsanız kalın, sadece insanlarla değil, zürafalarla dolu anıları da öğreneceksiniz.

Sabah kahvaltısında uzun boyunlarını camdan uzatıp size eşlik eden ev sahiplerinizi besledikten sonra Giraffe Manor’un Orkide Evi’nde resim yapabilir, kroket oynayıp masaj seansı alabilir veya uçsuz bucaksız arazide zürafalarla yan yana dolaşabilirsiniz. Genelde ağaçların üst kısımlarında yemek arayan zürafaların elinizden yemek yiyip tatilinizi bu kadar ilginç ve eğlenceli kılabileceğini kim tahmin edebilir ki?

HÔTEL SCRIBE, PARİS

HÔTEL SCRIBE, PARİS

Paris birçok yönetmenin ilham aldığı veya film çektiği bir kent. Bir sinemaseverseniz, bu kente ayak basmasanız bile Paris’i sinema perdesinde kim bilir kaç kez ziyaret etmişsinizdir! Sinemaseverlere Paris ile ilgili bir sürprizimiz var: 1895’te Lumière Kardeşler’in ilk film gösterimini yaptığı salonun da bulunduğu binada, Hôtel Scribe’de konaklamaya ne dersiniz?

1861’de Fransa’nın en prestijli kulüplerinden biri olan Jokey Kulübü’nün merkezi olarak kurulan Hôtel Scribe, sinema dünyası ve Parizyen yaşam tarzında önemli bir rol oynuyor.

“Sinematograf”ın mucidi olan Lumière Kardeşler, ilk film gösterimlerini bu binada gerçekleştirerek adlarını dünya tarihine yazdırdılar. Bir akşamınızı başköşesinde kardeşlerin ikonik fotoğrafının asılı olduğu Lumière Restaurant’da yemeğe ayırabilirsiniz.

Otelin romantik atmosferinden etkilenen bir başka kişi de Josephine Baker. Buranın en orijinal noktalarından biri her süitinin önemli bir olaya veya kişiye adanmış olması.

Bunun anlamı şu ki, Marcel Proust veya Jules Verne’in bir zamanlar kaldığı odalarda siz de kalabilirsiniz. Bu isimlerin oteli Louvre ve Opéra Garnier gibi yerlere yakınlığı dolayısıyla mı yoksa sadece şık lobisinde bir kahve yudumlamak için mi seçtiğini ise bir sır olarak bırakalım. Belki siz ziyaretinizden sonra bu sırrı çözersiniz.

Kaynak: Skylife / Gülden Akıncı Fotoğraf: Tunçsel Ülkü, Michael Pasdzior – Getty Images, Nigel Pavitt

Bu yazımızı okuyan 12.498. takipçimizsiniz.

Uğur İvegener

1975 Bursa doğumlu. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Turizm Otelcilik Mezunu, Mesleği gereği seyahatleri çok sevmesi ile birlikte bu alanda yeni trendleri de yakın takip ediyor. Yurt içi ve yurt dışındaki tecrübe ve gözlemlerini paylaşıyor. Spor dünyasını özellikle Basketbol dünyasını yakından takip ediyor. Takımlarda ki oyuncu atmosferlerini, iç dünyalarını, stres içerisinde rekabet yönetimini merak ve keyifle takip eder. .Evli ve bir çocuk babası. İngilizce bilmekte, Kurumsal bir firmada Otel Yöneticisi olarak görev yapmakta.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir