Ömür ne kadar kısa olurmuş

Ömür ne kadar kısaymış da biz farkında değilmişiz. Akşamdan beri tuhaf bir haldeyim. Özlem diye bizim dönemden bir arkadaş vefat etmiş. Kafam allak bullak. Ömür ne kadar kısa mutluluk ne kadar az… Nerde ne zaman ne olacak… Oraya ne götüreceğim… Elim boş kalması amel defterin boş olması ne korkunç bişey….ALLAHIM tövbe ediyorum kalbimden içimden derinden günahlarıma….Affet… Ölüm ani… İçim titriyor… Eli boş gitme korkusu ama yine de tembellik…. Korkuyorum ALLAHIM…. Hem de çok…. Ölüm çok yakın. Ölüm benle birlikte… Ne götürürüm oraya günahtan başka… Ölüm çok yakın…. Korkuyorum… Yaşamımın günahlarımı artırmasından, kazanmaktan çok kaybetmekten korkuyorum. Neden hep yarın ve gelecek hayalleri kuruyorum. Özlem de yarına hayal kurmadı mı… çocuğunu büyütmek değil miydi hevesi…. Kazadan haberi var mıydı ecelden ölümden bu kadar yakın olacağından haberi var mıydı….Ölüm ani… Aslında ölüm haberli… Gaflette olan benim… Sanki uzun bir hayatım var… Her ölen uzun bir hayat düşüncesine sahip değil miydi… Onların da planları vardı geleceğe dair… Belki de ertelenmiş işleri…. Ertelenmiş afları… Ertelenmiş tövbeler… ertelenmiş sözcükler…. Korkuyorum kendimden kayıplarımdan yaşamımın kayıp olmasından….

Hep neden sonraya erteliyorum neden… Hani garantin hayatımdan… Neden bir paklanma olmuyor saniyelerim…Neden an ben artıyor günahlarım.. hangi arada tövbe süngeri ile sileceğim onları….Vakit var mı…. Senedim var mı… Yarın benim yolda kalmayacağımı kim demiş. Bir otobüs yolcuğu bir trafik kazası neden götürmesin beni de bir sebep olarak.. Geri dönüşüm var mı tövbeye zamanım olacak mı kelime-i şehadete vaktim kalacak mı….

Bir otobüs bir kaza, bir ölüm…. Görünürde suskunluk arkada verilemeyen hesap…. Amele göre kabir… Korku…. Hangisi ağır gelecek… Tevbe nerde… neden silinmemiş günahlar neden ertelenmiş tevbeler neden günaha bu denli dalış gaflet neden bu kadar yoğun….ALLAHIM ayırma beni kendinden…Yalnız koyma tek başıma koyma günah işemememe imkan verme… Tevbeyle temizle beni…Daim uyanık kıl günahlara ve fitneye karşı…

Korkuyorum hem de çok…. Bir otobüse binme bir veda.. Görüşürüz umuduyla çıkılan yolculuk… Uzun bir yolculuk.. Kararmış yollar… Kararmış kalpler ve kara haberler…Bir anlık düştü hayat…. Bir anlık düştü… Uzun süreceğini sanmıştım…. Hayallerim vardı yarım kalan…. Daha istanbula gidecektim… Öğrencilerim olacaktı… Fakülteme gidecektim hocalarımı görecektim tezimi bitirecektim, evimi kiralayacaktım bir başına…. Borçlarımı ödeyecektim arkadaşlarıma…. Kitaplarım çıkacaktı boy boy….

Ölüm geldi aniden… Bir otobüs yolculuğu bir Diyarbakır yolu…. Bir İstanbul hayali bir gelecek hayali…

Ölüm geldi aniden…Ellerim üşüdü birden kolum ayrıldı bedenimden…. Kanlarım beyaza bulandı… Beyazlar kana bulandı….Başım toprağa değdi, ayağım tabut tahtasına dayandı… Arkamdan bir feryat figan… Kim ağlar bana…. Kim sevdi beni… Arkada ne bıraktım sahiden….Yürekten….26.1. 2005

Bu yazımızı okuyan 922. takipçimizsiniz.

kerime küçük

Hayat hikâyem… Ben Konya’nın Beyşehir ilçesinin küçük bir kasabasında doğdum. Yedi kardeşten beşincisiyim ve ilme âşık tek çocuğum ailemde. Daha çocukluğumda bir tercih yapmak zorunda kaldım ya ilim ya ailem adına… Benim tercihim ilim adına oldu. Şimdi bazen pişman da olmuyor değilim bildiklerimden bir şeyler yapamadığım hayatıma uygulayamadığım, bilinenle yapılan arasında uçurumlar oluşmaya başladığı zaman, küçücük kasabamda hiçbir şeyden habersiz yaşamak acaba daha mı akıllıca bir iş olurdu diye düşündüğüm zamanlar da olmuyor değil… Bazen hasretlik de çok koyuyor… Bir garip gurbetlik yıllarca çektiğim yurt köşelerinde anamın dizinin dibinden uzak geçirilmiş ondört yıl… İşte bir garip gurbetlik… İlkokulu başarıyla bitirdim… Daha ilkokula gitmeden öğretmencilik oyunu oynadım okul bahçesinde… Daha çocukken hayran oldum bu mesleğe ve daha çocukken başladım kitap okumaya… Sınıfımın kitaplığında okumadığım kitap kalmamıştı ilkokul yıllarımda… Kemalettin Tuğcu en çok okuduğum yazardı bir de… Ve ilk defa Çalıkuşu’nu ilkokul 4 e giderken okumuştum sanırım… İlkokul dörtte babamızın kanserden vefatı üzerine anacağım benim hep doktor olmamı istedi… Babamın kanser olduğunu bile bile ameliyat eden doktorlara inat… Hastane köşelerinde yardıma muhtaç insanlara, bir gülümsemeye hasret kalanlara faydam olur düşüncesiyle hayallerinde kızı kerimesi doktor olmalıydı… Ama olmadı isyan bayraklarımı ilk defa evden ayrılmakla çekmiştim zaten… İkinci isyan bayrağımı ise orta 2 de verdiğim bir kararla ilahiyat okuma kararıyla çektim ve ben anamın hayallerine umuduna inat doktor olmadım olamadım… Ben ilahiyat hayranıydım… Gönül doktoru olmalıydım… Kalplere şifa olmalıydım. İnsan bedenen bir defa ölürdü ama ruhen imanen öldüğü zaman o ölünün hali bin beterdi…Ben kalp hastalarına deva olacaktım ben ilahiyatlı olacaktım…. Ve yıllar süren gurbetlik ve Marmara ilahiyat… Yeniden doğuş bir garip yaşam… Ölümle burun buruna geçirilen 2 yıl ve Rabbimin dünyadan nasibimi kesmediğini öğreniş ve sonrada yeniden sarılmak bir şeylere… Ve mezuniyet…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir