Hoşgörü’nün Modern Yüzü Vilnüs

LİTVANYA’NIN BAŞKENTİ VİLNİUS, SÜRPRİZLERLE DOLU. VİLNİUS’DAN BAŞLAYIP TRAKAİ’YE UZANAN BİR YOLCULUK ALÇAK GÖNÜLLÜ LİTVANYALILARLA TANIŞMANIZI DA SAĞLIYOR. Vilnius’un Katedral Meydanı’nda alışılmadık bir kalabalık var. Kameralar ve fotoğraf makineleri ile çekim yapan çok sayıda insanın ortak özelliği, ellerinde güller olması. Gerçeği öğrendiğimde şaşırıyorum: Vilniuslu bir delikanlı kız arkadaşına evlenme teklifi yapmak için değişik bir yol seçmiş. İnternetteki duyurusunda bu romantik teklife tanık olmak isteyenlerin ellerinde güllerle meydana gelmelerini rica etmiş. Gördüğüm kalabalık, bunun için meydanda toplanmış! Bu kent ayak bastığım andan beri beni şaşırtıyor. Bir gün önce, akşamüzeri Gediminas Tepesi’ndeki kuleden Vilnius’u seyrederken, dev balonların ağır ağır başımın üzerinden geçtiğini görmüş ve sepetlerindeki turistlerin kenti hayranlıkla izlediklerine tanık olmuştum. 

Vilnius’u dolaşırken bir doğasever olarak ben de benzer bir hayranlığa kapılıyorum, çünkü Litvanyalılar başkentlerini doğayı koruyarak ağaçlar arasında inşa etmişler. Yemyeşil, bakımlı ve temiz… Öte yandan kenti kuran efsanevi Grandük Gediminas’ın pagan olmasına karşın diğer dinlere inananlara gösterdiği hoşgörü, XIV. yüzyıldan beri Vilniusluların ruhuna kök salmış. İnsan bu kentte kendisini rahat ve güvende hissediyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Eski Kent bölgesinde dolaşırken gözüme sarı, turuncu ve pembe renkli binalar çarpıyor. Bu binaların avluları da sürprizlerle dolu: heykeller, çeşmeler, duvar resimleri kentin Orta Çağ kökenli Barok yapılarına eşlik ediyorlar.

Vilnius, içinden sürekli sürprizler çıkarıyor. Örneğin Aziz Peter ve Paul Kilisesi’nin dev kristal avizesi alışılmadık biçimde tasarlanmış: bir yelkenli şeklinde. Kalinausko’da rock gitaristi Frank Zappa’nın büstüyle yüz yüze geliyorum. Literatų Sokağı’nda duvarlar sanatçıların seçtikleri edebiyatçılar için ürettikleri küçük “sanat tasarımları” ile bezeli. Vilnius Katedrali’nin önündeki Mucize Taşı’na basıp kendi etrafında dönerek dilek tutanlar var. Sürpriz sürpriz üstüne! “Avrupa’nın Coğrafi Merkezi” bile Vilnius yakınlarında! 1989’da Fransız haritacıların hesaplamasıyla bulunan bu nokta Vilnius’a 26 km uzaklıkta. Golf meraklıları bu bölgedeki golf sahasını es geçmiyorlar; “Avrupa’nın orta noktası”nda golf oynamak bir ayrıcalık. Türk Hava Yolları da burada golf turnuvaları düzenliyor ve bu organizasyonların sponsorluğunu yapıyor. Ben de bir gezgin olarak “Avrupa’nın orta noktası”na geldiğim için hak ettiğim sertifikamı merkezin ofisinden alıp kente geri dönüyor ve üniversiteye gidiyorum.

  Avrupa’nın en eski üniversitelerinden biri olan Vilnius Üniversitesi, herkesin uğraması gereken bir yer. Değerli kitaplarla dolu kütüphanesini ve tavanı insanın var oluşunu temsil eden çarpıcı resimlerle süslenmiş felsefe bölümünün girişini dolaştıktan sonra avlusundaki kilisenin çan kulesine çıkıp kentin en güzel manzaralarından birini seyrediyorum. İndikten sonra da üniversitenin Littera adlı kitapçısının içine dalıyorum. Yerdeki yastıkların birine oturup yazarların yüzleriyle dolu tavan fresklerini uzun uzun seyrediyorum. Bir yandan da “Dünyanın bütün kitapçıları böyle güzel olsaydı, herkes kitap okumayı severdi.” diye düşünüyorum.   

Üniversiteden çıkarken yeni rotamı çizmeye çalışıyorum. Eski zamanların cam ustalarının, bugün keten giysiler satan mağazaların caddesi Stiklių; yaz aylarında gölgelik yer arayanlar için Kalnų Park; antikacılarla dolu Dominikonų Caddesi seçeneklerim arasında. Dominiken Kilisesi; alışveriş sevenlerin doldurduğu, Gedimino Caddesi ve Napolyon’un tuğla tuğla söktürüp Paris’e taşımayı düşündüğü Azize Anne Kilisesi de listemde. Gece olunca, 2,5 milyon kişinin el ele tutuşup üç Baltık başkentini birbirine bağladığı tarihî barış zincirini sembolize eden Özgürlük Yolu Anıtı’na gitmeyi planlıyorum. Listem uzun diye dertlenmiyorum, çünkü Vilnius’ta hava yaz aylarında gece saat ondan sonra kararıyor. Kentin en turistik sokağı olan Pilies’e doğru yürüyorum. Bu sokak hediyelik eşya satan dükkânlar ve geleneksel Litvanya yemekleri yapan lokantalarla dolu. Hediyelik eşyaların başında amberden yapılanlar geliyor. Neler mi var: Trenler, kolyeler, kuşlar, bilezikler, gemiler, kaplumbağalar ve daha niceleri. Bizim kehribar dediğimiz; efsanelere konu olan amber bir tür reçine. Rengi, turuncu, sarı ve kahverengi arasında geziniyor ama en değerlisi beyaz olanı… Litvanyalılar ona “gintaras” diyorlar, “koruyan, gözeten” anlamında. Amberin nazarlık olduğuna inanıyorlar. Kentte küçük bir Amber Müzesi bile var. 

Şafak Kapısı’nın yakınındaki Meryem Ana Şapeli dolup taşıyor. Şapelin duvarları irili ufaklı binlerce gümüş kalple dolu. Burada dua edip dileği yerine gelenler, bu kalpleri döktürüp şapele armağan etmişler. Buradan ayrıldıktan sonra Vilnius’taki “ironik bir sürpriz”e, Užupis’e gidiyorum! Užupis semti bohem havası ile sıra dışı sanat anlayışına sahip olan yenilikçi sanatçıların dünyasına ait. Burada bir “düş cumhuriyeti” kurulmuş. Her 1 Nisan’da bu “ütopik cumhuriyet”in bağımsızlık günü kutlanıyor! Paupio Caddesi’ndeki duvarın üzerinde, birçok dilde yazılmış olan anayasasının Türkçe maddelerinden bazılarını okuyorum:  “Madde 1. Herkes, Vilnelė Deresi kıyısında yaşama hakkına sahiptir. Vilnelė Deresi de herkesin yanından akıp gitme hakkına sahiptir. Madde 13. Kedi sahibini sevmek zorunda değildir ama ihtiyaç duyulması halinde yardım etmelidir. Madde 22. Hiç kimse sonsuzluğu tasarlama hakkına sahip değildir.” Duvar resimlerine baka baka sokağın köşesindeki Prie Angelo restoranına giriyorum. Bir šaltibarščiai sipariş ediyorum. Bu, pembe renkli bir pancar çorbası… Yanında haşlanmış patates ile yeniyor. Lezzetli mi lezzetli!

Vilnius yolculuğumun en güzel günlerinden birini kente 28 km uzaklıktaki Trakai’de geçirdim. Göllerle çevrili bir kasaba Trakai. Alanya ile de kardeş şehir. Karaya ahşap bir köprü ile bağlanan bir adada bulunan masalsı bir kalesi var. Kıyıdaki kafelerden birinde göl, orman ve kaleyi içine alan manzaraya karşı oturmak büyük keyif. Yelkenlilerle dolu göllerin çevresinde yürümek de. Kışın göller donuyor, kimi zaman motosikletle buz üzerinde gezenler bile oluyor. Trakai’de fırsatlardan biri de kale ve göllerin üzerinde balonla uçuş. Manzara o kadar güzel ki yeşilliklerin içine indiğinizde uçuşun bittiğine hayıflanıyorsunuz.    

Vilnius’tan ayrılırken, defterime aldığım notlardan birini okuyorum: Üniversitenin gözlemevindeki plakada “Buradan itibaren yol yıldızlara gider.” diye yazıyor. Ben de yıldızlı bir gecede kentten ayrılırken Užupis anayasasının 16. maddesini anımsıyorum: “Herkes mutlu olma hakkına sahiptir.” Gülümseyerek mırıldanıyorum: “Mutlu olma hakkınızı Vilnius’a giderek kullanın. Boşa gitmeyecek.”

Kaynak: THY SKYLİFE

Bu yazımızı okuyan 1.094. takipçimizsiniz.

gencyolcular

Genç Yolcu 2005 yılında #BirlikteKeşfedelim sloganıyla Gezi • Kültür • Sanat alanında yayın hayatına başlamıştır. İletişim: bilgi@gencyolcu.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir