İstanbul’un ruhunun aynası ‘Karaköy’

Sözlükteki bilgi için burayı tıklayın. Gezilecek yerler için burayı tıklayın. İtalyan mimarisinin öne çıktığı yapıların yanıbaşında yükselen Osmanlı hanlarıyla İstanbul’un ahenkli karmaşasının, doğu batı buluşmasının simgesi olan Karaköy, İstanbul’un ruhunun apaçık yansıdığı bir ayna adeta. “Üniversiteye hele bir kapağı atın, gerisi kolay “ demişti lise matematik öğretmenimiz. Gerçekten de dersler anlamında haklıydı, “kapağı atıp da bitiremeyen” var mıydı? Orası kolaydı da alıştığın, bildiğin şehirden sonra İstanbul’u özümsemenin zorluğundan bahsetmemişti. İstanbul’la yakınlaşmaya çabaladığım günlerden birinde İstiklal Caddesi’nin sonuna kadar yürümüş ve o büyüleyici tünelle karşılaşmıştım. Metroyu ilk görüşümdü bu. Büyüleyici bir makinaydı! İstanbul’un ilk metrosu olan bu tünel, 1875’te yapıldığında yeraltından giden ilk kayışlı metro sistemiydi. Fransız mühendis Euguene H. Gavand, her gün ticaret merkezi Karaköy’den eğlence merkezi Beyoğlu’na yaklaşık 40 bin kişinin kan ter içinde yokuş tırmanmasına dayanamış olmalı ki bu projeyi hayata sokmuştu. Vagona bindiniz mi, sizi Beyoğlu’ndan Karaköy’e indiriyordu. Tünelin ucundaki ışık beni Karaköy’le tanıştırmıştı.

BALIKÇI TEKNESİ KÖPRÜ

Karaköy’den baktığımda gördüğüm İstanbul, bana her zaman olmam gereken yerde yaşadığımı hissettirmiştir. İskeleye yanaşan, uzaklaşan şehir hatları vapurlarının ardında Sultanahmet’ten Sarayburnu’na doğru uzanan Topkapı Sarayı görünür. Bir zamanlar Osmanlı sultanlarının “İftariye Kameriye”sinde oturup gün batımında Karaköy’e doğru şehri seyrettiğini düşlersiniz. Sultanahmet ve Ayasofya’nın siluetleri, hemen karşıda Yeni Cami ve Süleymaniye, Galata Köprüsüyle birlikte eşsiz İstanbul desenini çizerler. Burada köprü sadece iki yakayı birleştirmez, yüzlerce balıkçı için kısmetin arandığı Haliç’e olta sallanılan bir balıkçı teknesidir köprü. Gece yarısı gelirler oltacılar, zira balık yuvalarının yakınından yer kapmak lazımdır. Şafağa kadar yaktıkları ateşin etrafında kümelenip sohbet eder, vakit geçirirler. İstanbul uykudayken onlar balık yuvalarını beklerler.

İTALYAN ETKİSİ

Karaköy, eski antik Galata semtinin modern adı aslında. Liman ve ticaretin merkezi olma özelliğiyle ön plana çıkmış tarih boyunca. Bizanslılar, Cenovalı tüccarlara bu bölgede yerleşme ve ticaret yapma izni vermişler. 15. yüzyılda, Osmanlılar’ın bölgedeki ilk dönemlerinde Galata, bir İtalyan şehrinden farksızmış. 19. yüzyılın son çeyreğinde ise Karaköy, Osmanlı’nın finans merkezi haline gelmiş. Voyvoda Caddesi, bugünkü adıyla Bankalar Caddesi, 1930’lara kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin mali hayatında önemli bir rol oynamış ve imparatorluğun iktisadi hayatında çok etkili olan Galata bankerlerinin faaliyetlerine,  Şirket-i Hayriye ve tramvay şirketlerinin kuruluşuna, Abdülaziz’in düşürülmesine, 1920’lere kadar dünyanın en önemli borsaları arasında gösterilen Galata Borsası günlerine, Osmanlı Bankası’nın kuruluşu gibi dönemin önemli olaylarına tanıklık etmiştir.

Osmanlı Bankası’nın Alexandre Vallauri tarafından 1890 ile 1892 yılları arasında inşa edilen görkemli taş binası, günümüzde Osmanlı Bankası müzesi olarak hizmet vermekte. Müze, bankacılık tarihine tanıklık edeceğeniz bir zaman tüneli gibi. İlk daktilolardan piyano büyüklüğündeki hesap makinalarına ve günümüz teknolojisine kadar her türlü bankacılık cihazları ve ofis mobilyaları burada sergileniyor. Ayrıca banka ana kasasının polisiye filmlerden aşina olduğumuz dev çelik kapılarının içerisinden geçerek kasa dairesinin içinde gezinti yapabiliyorsunuz. Binanın dışı ise Osmanlı’nın doğu batı sentezinin yansıması adeta, öyle ki; Voyvoda Caddesi’ne, yani Galata’ya bakan ön cephede kullanılan Neo-Klasik ve Neo-Rönesans tarzlar, dönemin Avrupa’sında bir banka merkezinden beklenen görkemi ve ağırbaşlılığı yansıtıyor. Perşembe Pazarı’na, yani eski İstanbul’a bakan Haliç tarafındaki arka cephe ise çok daha hareketli, hatta oryantalist çizgiler taşımakta. Bu naif mimari dil, giriş avlusunda karşılıklı yer alan kitabelerde de göze çarpıyor. Kitabelerden birinde yer alan Latince alıntı, dostluğun önemini vurgularken, Arapça olanı ise para kazanma olgusuna methiyeler düzüyor. 

KAMONDO MERDİVENLERİ

Bankalar Caddesi’ni Beyoğlu’na bağlayan Kamondo Merdivenleri, şehre kalıcı modern eserler bırakmayı ilke edinen Kamondo ailesinin bir armağanı. Efsane fotoğraf sanatçısı Cartier Bresson’un da görüntülediği bu merdivenler, bu sebeple “Bresson Merdivenleri” diye de anılıyor.

GALATAPORT PROJESİ

İstanbul’un finans merkezi Karaköy’den Levent ve Maslak’a doğru taşındıktan sonra boşalan binalar, son zamanlarda sanat aktivitelerine ev sahipliği yapmaya başladı. Karaköy’ün sosyal etkinliklerin ev sahibi konumuna gelmesinde, rıhtımdaki eski antrepolardan birinde açılan özel sanat müzesi İstanbul Modern’in payı da büyük. Artık, semtin tarih kokan sokaklarında irili ufaklı sanat galerileri, müzeler, kültür merkezleri şehrin çekim merkezi haline geldi yavaş yavaş. Rıhtımla ilgili Galataport projesi de bölgede lüks oteller, turistik işletmeler yapılması, büyük yolcu gemilerinin rıhtıma bağlanmasını öngörüyor.

SEMTİN SON HIRDAVATÇILARI

Karaköy’de, Süleymaniye’nin karşısına düşen sahil şeridinde, hırdavatçıların dükkanlarındaki koşuşturmaca, “böyle değerli bir yerde hırdavatçıların işi ne?” diyenlerin aksine, beni her zaman mutlu etmiştir, bölgenin dokusuna yakıştırmışımdır onları. Tarihi hanlardaki eski esnaflarda ise akla gelmeyecek her türlü ürüne rastlamak mümkündür. Karaköy’ün son hırdavatçıları da Perşembe Pazarı’nın ruhunu yaşatmaya devam ediyorlar.

İstanbul’daki ilk yıllarımda tanıştığım Tünel metrosuyla gelmeyi alışkanlık edindiğim Karaköy’de artık en büyük keyfim sahildeki kafelere ya da banklara oturup İstanbul’u seyretmek. Lodosun gazabına uğrayıp batan vapur iskelesiyle; Haliç’i bağlayan, yandıktan sonra yerine yenisi yapılan köprüsüyle; eski dükkànları, karmaşık bina cephelerindeki reklam tabelalarıyla, hiç durmayan deniz trafiği, tramvayı, camileri, kiliseleri, İtalyan mimarisinin örneklerini sergileyen yapıların yanıbaşında yükselen Osmanlı hanlarıyla İstanbul’un ahenkli karmaşasının, doğu batı buluşmasının simgesi olan, belki de İstanbul’un ruhunu hissettiğim yer. Buradan ayrılmak ise, tıpkı Karaköy’ün hırdavatçı esnafı gibi bana da her zaman zor geliyor.

Yazı ve Fotoğraflar: UFUK SARIŞEN

Bu yazımızı okuyan 2.171. takipçimizsiniz.

gencyolcular

Genç Yolcu 2005 yılında #BirlikteKeşfedelim sloganıyla Gezi • Kültür • Sanat alanında yayın hayatına başlamıştır. İletişim: bilgi@gencyolcu.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir