Ağlayan Güzel

Arkadaşlarım, ellerinde saksı ile odama girdiklerinde sevindim. Bir çiçekle teşrik-i mesaim olacağı için. Bir yoldaşa kavuştuğum için. Aradan birkaç gün geçti, zihnimde bir sor; bu dostumu nasıl ağırlayacağım? Panikledim. Ne su vermiştim ne de yerini seçerken onun rahatlığını düşünmüştüm. Adını bile bilmiyorum. Mahcûbum. Misafirine ikramda kusur eden ev sahibi gibi. Yûnus değilim ki hasb-i hâl edem.

Hemen arkadaşı arayıp bu çiçeğin adını sordum. Difenbahya. Aman Allah’ım. İlk defa duyuyorum bu ismi. Belki siz de şimdi duydunuz. Belki de şimdi duyduğuma şaşırdınız.

Bakımı kolay, büyümesi hızlı, yaprakları güzel olduğu için evlerde, işyerlerinde çokça tercih edilen bir tür bitki imiş. Ağlayan Çiçek de deniyormuş. Güzellerin ağlaması da güzeldir. Ne hoş. Çoğunluğun kahkaha atmak için servetini yağma ettiği bir çağda Ağlayan Çiçek’le yoldaş olmak ne güzel.

Difenbahya, kanaatkâr bir derviş gibi. Haftada bir bardak su. Biraz gün ışığı. Bu kadar. Yalın ayak, açık baş, rızık endişesi ve gayreti olmayan bir derviş gibi. Deveni bağla sonra tevekkül et fehvasına aykırı göründüğünü düşünebilirsiniz. Ancak bebekleri düşününüz, sonra çiçekleri. Onlar develerini bağlamıyorlar, sebeplere de sarılmıyorlar. Allah onları besliyor. Tabi bu bir seviye meselesidir ki çoğunluğa hüccet teşkil etmez.

Emsallerine göre şanslı bu Difenbahya. Arada bir de çay içiyor. Sizce de bu bir şans değil mi?

Difenbahya. Zehir saçan bir bitki. Muhabbet kuşlarını öldürebilecek kadarmış zehri. Güzeller cefasız olmaz diyesim geliyor. Dikeni ile bülbülün canına kast eden gülü düşünün. Hoş. Seven cefasını da sever. Hatta sefasını görmeden cefasına talip olur. Hakiki sevgi de sıfatların bir anlamı yoktur. Dolayısıyla hakiki sevgi; sıfatların güzelleşmesiyle artmaz, çirkinleşmesiyle azalmaz. Muhabbet nazarında kusura yer kalmaz.

Bir Alman Doğa Bilimci’nin soyadını taşıyor bu çiçek; Dieffenbach. Şayet bir ehl-i aşk bu çiçeği keşfetmiş olsa idi ya sevdiğinin adını, ya onu vasfeden bir kelimeyi bu bitkiye isim yapardı. Zira seven varlığını sevdiğinin yoluna feda eden kişidir. Zira seven, mümkünse sevdiğinin zatı ile, değilse sıfatları ile, o da mümkün değilse adı ile yakın olmak ister. Sevdiğinin muhabbetini kalbinde, adını dilinde taşımak ister.

Şimdi ona özel bir isim vermek istiyorum sevdiklerimden. Ancak bu da sırrın ifşası tehlikesini barındırıyor. O halde sevdiğimin bir vasfını bu çiçeğe isim vermeliyim. Naîf, nakî, nâzik, nârin, nâfiz, nâzân, nâzenîn, nâdîde…

Bu yazımızı okuyan 2.547. takipçimizsiniz.

Hamit Demir

1991 Kahramanmaraş doğumlu. İlk, Orta ve Lise eğitimini Malatya Darende tamamladı. Darende Hulusi Efendi Kuran Kursunda hafızlık eğitimini tamamladı. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. Aynı fakültede Tasavvuf Anabilim Dalı'nda Yüksek Lisans'ını tamamladı. Katar Üniversitesinde Arapça üzerine eğitim aldı. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı'nda Araştırma görevlisi olarak görev yapmakta ve Doktora eğitimine devam etmektedir. İngilizce ve Arapça bilmekte, Beşiktaş taraftarı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir