İnsan İnsanda Allah’ı Bulur

Her insan farklı farklı meşreplerde doğar. Her insanın dünyaya ilk bakışı farklı olur. Sonra dünyanın bir ferdi olur ve ilk “topluluk” olarak ailesinin içine girer. Aile çocuğun ilk eğitim yeridir. İlk öğretmeni annesi, ilk efsanesi babasıdır. Zaman “su”lara dert getirecek, çocuk büyüyecektir. Büyüdükçe büyülenecek, beyninin cevize benziyor oluşundan başka özellikleri haiz olduğunun, ilk kez, farkına varacak. Sözü hemen ulayalım yerine. Kadim kültürümüzde insan, eşref-i mahlûkattır. Kur’an insanı öyle tanımlamıştır. O öyle bir ruha mâliktir ki Yaradan’dan bir nefha alarak câna ve bedene bürünmüştür. Var oluş sebebi, ruhuna çekilmiş türlü türlü perdeleri bertaraf ederek, tâ ezelde söylenene ve söylediğine arif olmaktır. İnsana biçilen hakiki gaye, gerçekten budur. Bu yolda karşısına çıkacak “dehrin her tuzağından” kurtularak, yolda ayağı takılıp tökezlese dahi ebedi olarak düşmemesi, en önemli noktadır. Bu düşüşü, yürüdüğü yol nispetinde bir tahayyül edelim.

İnsana biçilen müthiş kaftan ezelidir. İnsanın taşıdığı azizlik ebedidir ve ezelidir. Bu azizliğin, yüceliğin, “halifetullah” olmaklığın sebebi, ezelde üflenende gizlidir. İşte bu üflenen, kadim kültürümüzün insana bakış açısının ana kaynağıdır. “Kendine böyle bakan” bir kültür, düşünün ki, bu süreli kalacağımız dünyada topluma nasıl bir ufuk çizer?

Kültürümüzün topluma çizdiği rol, topluma izafe ettiği amaç, kesinkes söyleyelim ki, aslında insana yüklediği amaçla doğru orantılıdır. “İnsanı yaşat ki ‘toplum’ yaşasın” görüşü, kültürümüzün en temel ve kadim düsturudur.

Asıl olan amaç, insanın kendi hakiki gücüne malik olması ve ezelde Üfleyen’e ulaşmak için gayret göstermesidir. Bu gayret, acımasız ve kara perdeleri bir bir aralayarak, sâfî ve hakiki ruha vasıl olmasına yöneliktir. Elbette bu çetin yolu bir başına geçmesi güçtür. Bunun için, her işte olduğu gibi, bir Usta’ya tâbî olması gerekir; öyle ki bu Usta kendisini Hakka ulaştıran yolu göstersin ve kişiye mukayyet olsun.

Burada şunu söylemeliyiz. Yakın ve yeni zamanda peyda olan birtakım akımlara, insanları bölerek kategorize eden birtakım güç odaklarına kapılmak suretiyle, zahire bağlanarak kendi siretini unutmak, gaye-i asla teşne olan kalbine karalar sürerek bu aldatıcı dünyanın bataklıklarına kendini saplamak tehlikesi vardır. Görelim ki bu tür sun’i oluşumlar, hep dünyadaki birtakım odakların, insanı toy iken ele geçirip, kendi şahsını kemale erdirmesine fırsat dahi vermeyerek, onu adeta bir kukla gibi yönlendirmek amacını güder. İnsanları böler ve onları sürü haline getirerek yönetir. İşte bu nokta çok önemlidir. “Gerçek ve sahi toplulukları anlama ölçüsü” bu cetvele konularak belirlenebilir. Eğer insanın içine girdiği yol, insanı “insan-ı kâmil” etmeye, “içindeki hayvânı insan etmeye” çabalıyorsa ve bu yolun ona sunduğu en önemli fırsat bu ise, bu yola düşünmeksizin girilmesi gerekir.

Anadolu insanın genel pozisyonu, bu bahsettiğimiz “tekke” geleneğidir. Bu yol ile devlet âbad olmuş ve dahi toplum sükûn bularak refaha ermiştir.

Anadolu insanı kendi Peygamberini ve O’nun varislerini kendisine rehber edindiğini hâlâ göstermektedir. Bu nedenledir ki dış mihraklar hiçbir zaman Anadolu’yu tamamıyla ele geçirememiştir. Anadolu her daim İslâm âleminin umudu olagelmiştir. Anadolu insanı hiçbir zaman bâtıl olanın yanında olmamıştır ve hiçbir zaman “tamamıyla” bu tür oluşumlara kanmamıştır.

Her daim kılavuzu “insan-ı kâmiller” olmuştur. Onlar tarafından eğitilmiş, onlar tarafından yoluna devam etmiştir. Bu yöntem, Yaradan’ın yöntemidir. İnsan insanın hocasıdır. İnsan insanda Allah’ı bulur.

Günümüzde de Anadolu’nun söyledikleri yüksek perdeden bir söylenendir ve cevap bulması sancılı olacaktır. Cevap da kesinlikle, aileden, tekkeden, kâmil insanlardan bulunacaktır. Bu bahsettiğimiz manevi ihtiyaç, tekrardan, ancak böyle karşılanabilir.

Anadolu insanı hakiki olanı haykırıyor çağlara. Var oluşun insanın kendisinde başlayacağını ve derece derece çevresine yayılacağını söylüyor. Kâmil olanın kâmil olmayanı eğiteceğini, daha iyi bilenin daha iyi bilmeyene öğreteceğini söylüyor. Bu algının, aslında tüm toplumu ilgilendirdiğini biliyor. Elbette dönüş kökedir. Ağaçtaki su dışarı atılmaz, kökten yaprağa, yapraktan köke taşınır durur; tâ ki aziz olan Allah’ın emri gelene dek…

Ertuğrul Gazi Demir

Bu yazımızı okuyan 1.087. takipçimizsiniz.

Ertuğrul Gazi

Mart 1993, Maraş doğumlu. İlk ve orta öğretimi Maraş'ta tamamladı. Lisenin önemli kısmını Darende'de okudu. HKÜ Hukuk Fakültesi'nde son sınıf öğrencisidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir