Hatay: Medeniyetler Beşiği

Her adımında tarihe izini bırakan, efsanelerin tarihî gerçeklerle iç içe geçtiği, Büyük İskender’in fethettiği, Hz. Musa’nın (a.s.) Hz. Hızır’la (a.s.) buluştuğu, Titus’un dağları deldiği yerde, medeniyetler beşiği Hatay’dayım. Askerliğini burada yapmış, çok sevdiği şehre fotoğraf çekmek için daha sonra birkaç kez gelmiş fotoğrafçı arkadaşım Ahmet var yanımda. Kendisinin rehberliğinde şehri dolaşmaya çıkıyoruz. Her seferinde yeni şeyler keşfettiği için bu şehri çok sevdiğini söylüyor Ahmet. O konuştukça benim de heyecanım artıyor.

Hatay, tarihî adıyla Antakya, Habib-i Neccar Dağı’nın (Silpius) eteklerinde, Asi Nehri (Orontes) kıyısında MÖ 3’üncü yüzyılda kurulmuş ve MS 6’ncı yüzyılda maruz kaldığı büyük depreme kadar bir metropol olarak önemini korumuş. Antik Çağ’da “Doğu’nun Kraliçesi” olarak anılan şehir sonraki devirlerde Asi Nehri’nin beslediği bereketli coğrafyası, denizle bağlantısı, ticaret ve hac yolları üzerindeki stratejik konumu nedeniyle defalarca el değiştirmiş. Pek çok medeniyetten izler taşıyan bu şehri keşfetmeye Antik Çağ’dan beri şehrin ana aksını oluşturan Kurtuluş Caddesi’nden başlıyoruz.

Çifte kavrulmuş kahveden yapılan ve ince belli bardakta ikram edilen “süvari”si ile bilinen Hataylıların gözde mekânı Affan Kahvesi, cadde üzerindeki ilk durağımız. Kahvemi yudumlarken dondurmayla servis edilen bir çeşit muhallebi olan “haytalı” ile de misafirlerini mutlu eden Affan Kahvesi’nin masalarıyla, çini zeminiyle, narenciye ağaçlarının bulunduğu arka bahçesiyle şehrin tarihî dokusuna ve mimari kültürüne dair ipuçları verdiğini gözlemliyorum. Kahveden ayrılırken gördüğüm, bir zamanlar burayı aydınlatmış gaz lambaları ise dünyanın ışıklandırılan ilk caddelerinden birinin burası olduğunu fısıldıyor bana âdeta.

O zaman uzunluğu birkaç kilometreyi geçmese de şehrin en kıymetli hazinelerinin, farklı dinlere ait ibadet mekânlarının sıra sıra dizildiği bu caddede dolaşırken bilgi kadar görgünün, bir o kadar da hayal gücünün gerekli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir zamanlar Roma ve İskenderiye ile birlikte dünyanın en önemli antik şehrinin ana caddesinde her biri farklı bir hikâye anlatan yapıların, eserlerin insanı hayallere davet etmesi işten bile değil.

“Hristiyan” kelimesinin ilk kez bu şehirde kullanıldığını; Kudüs, İskenderiye ve İstanbul ile birlikte Ortodoksluğun dört önemli merkezinden biri olduğunu; Anadolu’nun ilk camisine ev sahipliği yaptığını düşünerek yürürken sağ tarafımda göz alıcı şamdanları ve ceylan derisi üzerine yazılmış 500 yıllık Tevrat’ıyla meşhur Antakya Sinagogu’nun kapısı beliriyor. Yolun karşı tarafında Sarımiye Camii ve hemen yanında 1852’de Sultan Abdülmecid’in izniyle kurulmuş Katolik Kilisesi var. Kilise 1997’de bugünkü yerine taşınmış. Avlusundaki kuyusu ve portakal ağaçları ile tipik bir Antakya evini hatırlatıyor.

Biraz ileride, Kurtuluş Caddesi’nin Kemalpaşa Caddesi ile kesiştiği yerde ise Habib-i Neccar Camii görünüyor. Hz. İsa’nın (a.s.) ölümünün ardından şehre gelen havarilere yoldaş olan ve bu nedenle hayatını kaybeden Habib-i Neccar’a ait türbede Hz. İsa’nın (a.s) havarilerinden Yuhanna, Pavlos ve Şem’un’a ait olduğuna inanılan mezarlar bulunuyor. Caminin avlusu kalabalık. Avluyu gezen ziyaretçileri ve dua etmeye buraya gelenleri izliyorum meraklı gözlerle. Hristiyanlığın ilk mağara kilisesi olan ve 1963 yılında Papa VI. Paul tarafından hac yeri olarak ilan edilen, Hac Dağı’ndaki (Staurin) Saint Pierre’in de pek çok ziyaretçisi olduğunu öğreniyorum.

Camiden çıktıktan sonra caddeye geri dönüyorum. Bir kısmı yakın bir zamanda restore edilmiş ve otel olarak kullanılan Çankaya konaklarını gördükten sonra Kurtuluş Caddesi’nin dağ tarafına bakan sokaklarına dalıyoruz. Yahudilerin tarihî yaşam alanı olan, “zengin mahallesi” olarak da anılan bölgedeki evler iklim şartları yüzünden birbirine oldukça yakın yapılmış. Bu yakınlığın insan ilişkilerine de yansıdığını fotoğraf makinesini görünce gülümseyen insanlardan anlıyoruz. Yabancılık pek buraya göre bir kavram değil.

Dar sokaklarda güneşin yakıcı etkisine maruz kalmadan, arabaların korna seslerini duymadan dolaşmak çok keyifli. Sessizliği sokaklarda koşuşturan çocukların kahkahaları ve sürüler hâlinde uçan cins güvercinlerin kanat sesleri bozuyor. Bu güvercinlerin Dağ Mahallesi’nde yaşayan, mobilya ve ayakkabı imalatıyla uğraşan sahiplerince işten önce ve sonra olmak üzere günde iki defa uçurulduğunu öğreniyorum. Bu hoş sürprizin ardından da şehrin güvercin tutkunlarının da ekmek kapısı Uzun Çarşı’ya yöneliyorum. Biber salçaları, biber katkılı ekmekler, gözünüzün önünde açılıp serilen künefeler, Antakya mutfağına tadını, rengini, kokusunu veren baharatlar bulabileceğiniz çarşıda tepsi kebabı, kâğıt kebabı, zahter, oruk, dolma, künefe gibi Antakya lezzetlerini deneyebileceğiniz çok sayıda restoran var. UNESCO tarafından 2017’de “Gastronomi Şehri” ilan edilen Hatay’ın farklı yerlerinde karşınıza çıkacak fırın-kasaplarda da bu lezzetleri tadabileceğinizi belirtelim.

Antakya’nın sofralarına bile yansıyan kültürel zenginliği yerinde görmek için Hatay Arkeoloji Müzesi’nin yolunu tutabilirim artık. Heyecanlıyım, çünkü yakın dönemde Reyhanlı’da bulunarak müze koleksiyonuna katılan Kral Şuppiluliuma’nın heykelini gözlerimle görebileceğim birazdan. 3 bin yaşındaki kralın sevimli büstü tam bir buçuk ton ağırlığında. Farklı renk ve cinste bir taştan oyularak sonradan yerleştirilmiş gözleriyle şaşkın şaşkın bakan kralın sırtında Luvice hiyeroglif bir yazıt görülüyor. Müzenin zenginlikleri kralın büstüyle sınırlı değil kuşkusuz. Mozaik koleksiyonuyla, dünyada bu alanda önemli bir yere sahip müzede görebileceğiniz mozaikler şehrin bir zamanlar sahip olduğu zenginliğin de en önemli kanıtı.

Romalılar döneminde evlerin zeminini süsleyen, MS 2’nci ve 3’üncü yüzyıllara ait olan bu mozaikler Tessera denilen zar şeklindeki renkli taşlardan yapılmış. Son derece iyi durumda olan Yatko Mozaiği müzenin en dikkat çeken eserleri arasında. Av sahnelerinin tasvir edildiği mozaiğin bordürlerinde dönemin Antakya’sı gözler önüne serilmiş. Apollon Daphne Mozaiği ise Hatay’ın ilçesi Harbiye’de geçen hazin bir mitolojik öyküyü anlatmakla kalmıyor, ertesi günkü rotamı da çiziyor âdeta. Harbiye, Antakya ilçesine sadece 7 kilometre uzaklıkta.

Apollon’un su perisi Daphne’ye âşık olup onun peşine düştüğü bu topraklarda şırıl şırıl akan suların Daphne’nin gözyaşları olduğuna inanılıyor. Âşığından kurtulmak için ağaca dönüşmeye razı olan bu inatçı kızın durumuna üzülen ve ağaçlaşmış gövdesine sarılan Apollon onun kendi ağacı olmasını, yapraklarını hiç dökmemesini, muzaffer komutanların onu başlarına taç yapmalarını istemiş. Efsane böyle olsa da Harbiye bugün Antakyalı çiftlerin sıcak günlerde ferahlamak için gittikleri çay bahçeleriyle ünlü bir yer. Güzelliğe güzellik katan defne sabunları ise buranın en anlamlı hediyeliği.

Samandağı’na doğru yola koyuluyoruz. Yolumuzun üstündeki Vakıflı köyü,  buralı kadınların ürettiği çeşit çeşit reçel, nar ekşisi, turşu gibi ürünleri ile ziyaretçilerin mutlaka mola verip alışveriş yaptığı bir yer.

Vakıflı’dan tabelaları izleyerek ulaştığımız Hıdırbey köyü ise Hz. Hızır’la (a.s.) buluşmak üzere yola koyulan Hz. Musa’nın (a.s.) hikâyesiyle ilgi çekiyor. Efsaneye göre, köyün ortasında yükselen ulu çınarın Hz. Musa’nın (a.s.) su içmek için eğilmeden önce toprağa sapladığı asası olduğuna ve bu asanın ab-ı hayatta can bularak bugünkü hâlini aldığına inanılıyor. Ulu çınarın yanındaki çeşmenin canlandıran suyundan içtikten sonra hikâyesi yine sularla kesişen Titus Tüneli’ne yöneliyoruz.

Antik limanın sel suları altında kalmasını önlemek amacıyla; İmparator Vespasian tarafından başlatılan, oğlu Titus tarafından tamamlanabilen yaklaşık bir buçuk kilometre uzunluğundaki tünel Roma mühendisliğinin ve insan emeğinin en önemli şaheserleri arasında. Tünel ile aynı alan içinde bulunan Beşikli Mağara, kaya mezarlarının en büyük ve en ünlüleri arasında yer alıyor. Taş sütunlar ve kemerlerin birbirine bağladığı bölmelerde çok sayıda mezar görülebilir.

Siz de tıpkı benim gibi, cömert Hatay’ın misafiriyseniz, onun içten “keşif” çağrısına kulak vermenizi öneririm. Böylece, burada sizi bekleyen sayısız sürprizi de kaçırmamış olursunuz.

Hatay Fotoğrafları

Hatay
Hatay
Hatay
Hatay
Hatay
Hatay
Hatay
Hatay
Hatay
Hatay
Hatay
Hatay
Hatay
Hatay

Kaynak: Yazı : Mutlu Dursun / Foto : Ahmet Çetintaş

Bu yazımızı okuyan 11.629. takipçimizsiniz.

Sebahattin Selimli

1987 Hatay Dörtyol doğumlu. İlk, Orta ve Lise eğitimini Hatay da, üniversite eğitimini Metalürji ve Malzeme Mühendisliği olarak Ankarada tamamladı.Demir Çelik ve Maden sektöründe Yönetici olarak görev yapmaktadır.Yabancı Dili iyi seviyededir.Ticari ve gezi amaçlı 20 den fazla ülkeye Seyehat etmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir