Bursa Ulu Camii minberindeki evrenin sırrı güneş sistemi

3.Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıd Han, Haçlılarla yapılan Niğbolu Savaşı öncesinde zafer kazanmak için Dualarda bulunur ve Zaferi kazanınca Allah’a şükür nişanesi olarak da 20 cami yaptırmayı adar.  Savaşın kazanılmasından sonra damadı Emir Sultan’ın önerisi ile 20 cami yerine 20 kubbeli tek bir cami yaptırmaya karar verir. Cami zaferden elde edilen ganimetler ile 1396 tarihinde yapılmaya başlanır, 1399 yılında Bir Cuma Günü Somuncu Baba Hz.’nin Gizli Sırlarla dolu olan Minbere çıkıp İlk Hutbeyi okumasıyla Ulu Cami açılır.

Somuncu Baba Hazretleri’nin hutbesi gibi çıkmış olduğu minber de farklı sırları barındırmaktadır. Bu tarihi caminin minberindeki gizli sır güneş sisteminin daha bilimsel olarak keşfedilmediği bir yılda, ayrıntılı olarak bu minbere işlenmiş olmasıdır. 9 gezegenle birlikte ayın, uzaklık yakınlık ilişkisine dayanılarak minbere işlenmiş olması güneş sisteminin 1399 yılında Türkler tarafından keşfedildiği anlamına geliyor.

ULU CAMİ’NİN AÇILIŞI VE SOMUNCU BABA

Yıldırım Beyazıd Han, Bursa Ulucami’nin açılışına başta Emir Buhari (Emir Sultan) olmak üzere bütün meşâyıhı ve ulemâyı davet etmişti. Bir Cuma sabahıydı. Herkes yapılacak merasim için toplanmıştı. Bir müddet sonra Sultan Yıldırım Beyazıd teşrif etti ve damadı olan Emir Buhari Hazretleri’ne: “Ey Emir! Buyur, cami-i şerifin kapılarını sen açıp namazı da sen kıldır! Bu şeref, ümmetin büyüğü olarak sana aittir.” Dedi. Ancak Emir Buhari büyük bir tevazu ile itiraz etti: “Hayır sultanım! Benden çok daha büyük kimseler var. Bu şerefi, Somuncu Baba Hz.’ne vermelisiniz.” dedi. O vakte kadar bu isimde bir şahsı duymamış olan Beyazıd Han sordu: “Bu zat da kim ola ki?”

Emir Buhari hazretleri: “Sultanım! Belki duymuşsunuzdur; Somuncu baba namıyla maruf bir ekmekçidir. Ulucami işçilerine de bol bol ekmek infak eylemiştir. İşte o kişi, evliyaullahın büyüklerinden Ebu Hamidüddin-i Velidir.” Bunun üzerine Sultan, teklifi tasdik etti. Emir Buhari de, ayağa kalkarak cemaate Somuncu Baba’yı tanıttı ve onu minbere davet eyledi. Somuncu Baba mahcup bir şekilde: “Emirim Ne ettin? Bizi ifşa ettin..” diyerek son derece mahviyet içerisinde minbere yürüdü.

O gün minberde Fatiha’nın yedi ayrı işari tefsirini yapan Somuncu Baba Hazretleri, manevi sırrının ortaya çıkması sebebiyle talebesi Hacı Bayram-ı Veli’yi de yanına alarak Bursa’yı terk etti. Önce Aksaray’a ordan da kabrinin bulunduğu Malatya’nın Darende ilçesine yerleşti ve 1412 yılında Darende’de vefât etti. Günümüzde Türbesinin bulunduğu Darende Somuncu Baba Külliyesi yılda 500.000 ziyaretçinin uğradığı manevi bir merkez haline gelmiştir.

MİNBERDEKİ SIRLAR

Güneş ve etrafında dönen gezegenlerin gerçek uzaklıklarına göre işlendiği tarihi minber, bugün dahi bilim dünyasının görevini net tespit edemediği çift yıldızlar hakkında da ip uçları veriyor. Bursa Ulu Cami’nin minberi, Galileo’nin “Dünya dönüyor” dediği için engizisyon mahkemesince idam edildiği tarihten tam 230 yıl önce yapıldı. Minberdeki güneş sisteminin planını, Osmanlı’nın ilk şeyhülislamı büyük İslam âlimi Molla Fenari’nin tasvir edip ustaya verdiği tahmin ediliyor.

Bursa’da kendi adını taşıyan semtte medfun bulunan Molla Fenari hazretlerinin el yazması bir astronomi kitabının İngiltere’de olduğu biliniyor. Yüzlerce parça ahşabın çivi kullanılmadan bir araya getirilmesiyle oluşturulan minber adetâ göz kamaştırıyor.

1980 yılında Ulucami’nin minberindeki güneş sistemini ilk fark eden emekli öğretmen Feyzi Ülgü, “Ulucami’nin içini dolaşırken minber dikkatimi çekti. Minberi incelemeye başladım. Cuma namazını kıldım, yine gözlemeye başladım. İkindi, akşam ve yatsı namazından sonra da incelemeye devam ettim. Biri yanıma geldi, ‘Camiyi kapatacağız’ dedi. Sanat tarihi öğretmenim bana çok önemli bir tavsiyesi vardı; ‘Geniş yüzeye yapılan ahşap süslemelerde simetri yoksa o yapıda mutlaka mesaj vardır’ derdi.

Ben minberin üzerinde inceleme yaparken gördüm ki simetri yok, hemen o öğretmenimin sözü aklıma geldi ve burada ne mesaj var diye araştırmaya başladım. Minberin doğu cephesine baktım. On tane küresel kabartma motifi var, bunlardan bir tanesinin çevresinde boyutları farklı dokuz tane küresel kabartma var.

Ben eski bir fen öğretmeniyim, hemen aklıma güneş ve dokuz gezegen geldi. Daha sonra Ulucami’ye çok sık gelerek bunları dikkatlice inceledim. Bunları astronomi bilgileriyle karşılaştırdığımda bire bir büyüklük, uzaklık ve yakınlık ölçülerine uygun olarak yerleştirilmiş olduğunu belirledim. Güneş ve dokuz gezegen olduğunu gördüm” dedi.

“BATI PLÜTON’U 6 ASIR SONRA KEŞF ETTİ”

Sonra araştırmasını derinleştirerek, minberin batı cephesinde “Devaklı Abdülazizoğlu Mehmet’in işidir” yazdığını gördüğünü anlatan Ülgü, “Bu minberin ustası Devaklı Abdülazizoğlu Mehmet’miş. Bu minber 1399 yılında yapılmış. Minberin doğu cephesine baktığınızda, gezegenler Dünya, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Plüton görülüyor. Güneş sisteminin 8 gezegeni aynı açıyla aynı düzlemde dolanırlar, Plüton ise farklı açıyla farklı düzlemde dolanır. Minberde Plüton ayrı düzleme yerleştirilmiş. Bugün bile bilim dünyası dış merkezli gezegen tabirini kullanır. Minber günümüzden 615 yıl önce yapılmış. Karşılaştırma yaparsak Plüton gezegeni batı dünyası tarafından 1929 yılında tespit edilmiştir. Bu karşılaştırma o tarihlerde Türk dünyasının bilime çok önem verdiğini gösteriyor” diye konuştu.

O tarihte Hristiyan Avrupa dünyası, Dünya’nın yuvarlak olduğunu dahi reddediyordu.

Bu minberin benzerinin dünyanın hiçbir yerinde olmadığına dikkat çeken Feyzi Ülgü, “Bu eser dünyanın 7 harikası arasında yer alması gereken ve gözümüz gibi korumamız gereken bir eser. Minbere çok dikkatlice baktığımızda, küresel kabartma motiflerinin yanı sıra, ince hatemi işçilik yapılarak detayları hakkında da bilgi verilmiştir. Mesela Plüton’un bulunduğu düzlemin en altında üç çekirdekli kuyruklu yıldıza rastlarsınız.

Galileo Galilei Öldü (1642)

Modern fiziğin ve teleskopik astronominin kurucusu İtalyan bilim adamı Galileo Galilei 8 Ocak 1642’de öldü. Dünya dönüyor dediği için engizisyon mahkemesi tarafından idama mahkum edilmiş sözünü geri alması karşılığında affedilmiştir. Ancak o mahkemeden çıkarken ‘’Siz isteseniz de istemeseniz de dünya dönüyor’’diye mırıldanmıştı.

Bursa Ulu Camii – Bursa’nın Kalbi

Osmanlı Devleti yıllarca İslâmın sancaktarlığını yapmış İslam birliğinin korunmasına katkı sağlamıştır. Fetih için gittiği topraklarda İslamın yayılmasına önderlik eden Osmanlı, aynı zamanda günümüze kadar ulaşan tarihi eserler ortaya koymuştur. Bu eserlerin başında Bursa Ulu Camii gelmektedir. Bursa Ulu Cami, Osmanlı Devleti’nin pâyitahtında inşâ edilen ve günümüzde dahi ülkemizin en büyük camileri arasında yer alan bir yapıdır.

Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba Hazretlerinin açılış hutbesini irâd ettiği bu Ulu Mâbed, adeta Bursa şehrinin kalbi konumundadır. Cami aynı zamanda “Cami-i Kebîr” olarak da adlandırılmaktadır.

Yıldırım Beyazıt Han’dan Allah’a Şükür Nişanesi

Bursa Ulu Camii 1396-1399 tarihleri arasında 4.Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt Han tarafından yaptırılmıştır. Sultan 1.Beyazıt Han 1396 yılında haçlılarla yapılan Niğbolu Savaşı öncesinde savaşın kazanılması durumunda Bursa Şehrine 20 adet Cami yaptırmayı vaat etmiş,  savaş sonrası elde edilen büyük zaferle dönemin manevi büyüklerinden aynı zamanda damadı olan Emir Sultan Hazretlerinin tavsiyesi üzerine 20 kubbeli büyük bir cami yaptırmaya karar vermiştir.

Bu sebeple, Bursa Ulu Camii Yıldırım Beyazıt Han’ın Niğbolu Savaşından dolayı Cenab-ı Allah’a şükür nişanesi olarak yaptırdığı bir camidir.

bursa-ulu-camii-yildirim-beyazit-han-nigbolu-savasi

Bursa’nın Somuncu Babası: Şeyh Hamid-i Veli

Alaaddin-i Erdebilî Hazretlerinden aldığı icazetle tekrar Anadolu’ya; insan yetiştirmek ve İslam birliğinin sağlanması için insanlığa hizmet etmek için gelen Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba Hazretleri, Osmanlı Devletinin payitahtı Bursa’ya yerleşmiştir. Helal kazanca büyük önem veren Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri manevi kimliğini de gizlemek amacıyla günümüzdeki Molla Fenari Mahallesinde “Ekmek Fırını” inşa etmiş, ekmek yaparak insanlara somun dağıtmaya başlamış aynı zamanda da talebelerini yetiştirmiştir.

Bursa Ulu Camii inşaatında çalışan işçilere de Somun ekmeği ikramında bulunan Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri halk arasında “Somuncu Baba” ya da “Ekmekçi Koca” olarak bilinir olmuştur.

Bursa Ulu Camii Açılışı

1396 yılında yapımına başlanan Bursa Ulu Camii’nin açılışı 1399 yılında adet olduğu üzere bir Cuma günü gerçekleştirilmiştir. Osmanlı Devletinde bir gelenek olarak açılışı yapılan camilerde ilk hutbe padişah adına devrin manevi büyükleri tarafından yapılırdı. İlk hutbe görevi kendisine verilen Emir Sultan Hazretleri, devrin en büyük maneviyat önderi olarak Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri’ni işaret etmiş ve hutbe okuması için arz etmiştir.

Manevi sırrını daima gizleyerek talebelerinin eğitimleri ile meşgul olan Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri Emir Sultanın ricası ile Ulu Cami’de ilk hutbeyi irâd etmiştir. Hutbede Kur’an-ı Kerim’in açılış suresi olan Fatiha Suresi’nin 7 farklı işâri tefsirini yapmıştır. Somuncu Baba olarak bildikleri kişinin büyük bir manevi önder olduğunu fark eden cami cemaati Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerine büyük bir teveccüh göstermiştir.

Manevi sırrı ortaya çıkan Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri Ulu Camii’nin açılışı sonrasında Bursa’dan ayrılmıştır. Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerinin ilk hutbeyi irâd ettiği Bursa Ulu Camii’nin ilk imamı, mevlidi kaleme alan ve hayatının sonuna kadar Ulu Camii’de imamlık yapacak olan Süleyman Çelebi¸ ilk müezzini ise Aziz Mahmut Hüdayihazretlerinin Hocası Üftade Hazretleri olmuştur.

bursa-ulu-cami-minber-ilk-imam-suleyman-celebi-uftade

Bursa Ulu Camii Hakkında Bilgi

2215 metrekare alanı kaplayan Bursa Ulu Cami, her biri dörder kubbeli 5 bölümden oluşmaktadır. Hemen hemen eşit büyüklükteki 20 kubbesinin ortasındaki kubbe açık olarak inşa edilmiştir. Bu kubbenin altında on altı köşeli büyük mermer bir şadırvan bulunmaktadır. Telle örtülü bu orta kubbe ile yağmur damlalarının havuzda toplanması amaçlanmış ve içeri giren ışıkla caminin aydınlatmasına katkı sağlanmıştır. Günümüzde bu kubbe camekânla kaplı olduğundan yağmur suyu toplama işlevini kaybetmiş ama aydınlatma görevi devam etmektedir.

Yüz ölçüm olarak kendisinden daha büyük camiler olmasına rağmen, Bursa Ulu Camii kapalı namaz kılma alanı bakımından Osmanlı tarihinin en büyük camisidir. Ulu Camii aynı zamanda Erken Dönem Osmanlı Mimarisi, çok kubbeli camileri arasında en büyük ve en anıtsalı olma özelliğine de sahiptir.

İlk planlandığında cami, medrese, hamam, bedesten, dükkânlar ve meşrutalardan teşekkül eden bir külliye halinde tasarlanmış, daha sonraki devirlerde etrafına şadırvanlar, muvakkithâne, muallimhâne, müezzin ve muvakkit odaları gibi yapılar ilâve edilmiştir. Son yıllarda bu ilâve yapılar ortadan kalkmış, hamamı da işlevini yitirmiştir. Cami, bedesten ve medrese etrafındaki dükkânlar aslî vazifelerini yürütmektedir.

Bursa Ulu Camii’nin 3 ana kapısı vardır. Bunların dışında 1740 yılında açılan 200 yıldan fazla kullanıldıktan sonra kapatılan, Hünkâr Kapısı olarak adlandırılan kapı da 4. kapı olarak kullanılmıştır.

2 minaresi bulunan caminin batıdaki minaresine iki ayrı yol ile çıkılmaktadır. Batı minaresi Ulu Cami’nin inşaatı ile birlikte yapılan minaredir. Doğu minaresi ise kaidesinin oturacağı yerde Emir Han’ın ahırları bulunduğu ve bu yer Orhangazi Vakfına ait olduğu için cami inşaatı ile birlikte yapılamamıştır. Bu minare daha sonraki yıllarda Çelebi Mehmet Han tarafından yaptırılmıştır. Bu gecikme Yıldırım Beyazıt Han’ın hukuka saygıdaki hassasiyetini gösteren bir hadisedir.

Cami en büyük hasarı 1855 zelzelesinde görmüş, 17 kubbesi yıkılmıştır. İçindeki şadırvan ve duvarlarında yer alan dev boyutlardaki hüsn-i hat yazıları, Ulu Cami’nin kendine özgü özellikleridir. Günümüzde Ulu Cami’de 21 hattat tarafından yapılmış 45 levha, 87 duvar yazısı bulunmaktadır.

bursa-ulu-camii-kabe-ortusu

Bursa Ulu Cami’de Kâbe Örtüsü

Minberin sağ tarafında yüksekçe bir yerde asılı duran siyah örtü, Kabe kapısının örtüsüdür. Mısır Seferi’nden sonra halife olan Yavuz Sultan Selim Han, Mekke’de Kabe’nin örtüsünü İstanbul’dan gönderilen yeni örtü ile değiştirmiştir. Yavuz, eski örtüyü ise Bursa’ya getirtip Ulu Cami’ye hediye etmiş ve kendi elleri ile taşıyıp asmıştır.

Saf altın iplik ile üzerine ayetler işlenmiş bu örtü, yüzyıllar boyu kararmadan kalmıştır; ancak yapılan bazı hatalı restorasyonlar sonucu caminin rutubet alması üzerine işlemeleri dökülmüş olduğundan günümüzde ayetler ancak parlak ışık altında görülebilmektedir.

Bursa Ulu Camii Şadırvanı Hikâyesi

Bursa Ulu Camiinin dikkat çeken özelliklerinden bir tanesi de içerisinde havuzlu bir şadırvanın yer almasıdır. Üzeri açık olarak inşa edilen orta kubbenin altında havuzlu ve 16 köşeli olarak inşâ edilmiş bu şadırvan hakkında çeşitli hikâyeler anlatılmaktadır. Selçuklu eserlerinin mimari özelliklerini barındıran Ulu Camii’de bu şadırvanın da doğal olarak inşa edilmiş olması da muhtemeldir. Doğruluğu şüpheli olsa da Şadırvan hakkında anlatılan en meşhur hikâyelerden birisi şöyledir:

bursa-ulu-camii-sadirvan

Mimarlar camii için bugün Ulu Camiinin bulunduğu mevkide karar kılarlar. Söz konusu arsa üzerinde evi¸ bahçesi olanlara başka yerden muadil yer verilir. Hatta ceplerine birkaç kese altın sıkıştırılır¸ gönülleri hoş edilir. Ancak yaşlı bir kadıncağız bir “Evim de evim” feryadı tutturur. Değerinin fevkinde ücretlere omuz silker¸ bütün tekliflere “Olmaz” der. Önce vezirler¸ sonra bizzat Sultan¸ kadının ayağına gider¸ ikna etmeye çalışırlar. Ama o direnir.

Sultan Bayezid caminin yerini sevmiştir. Hiç hesapta olmayan pürüz canını sıkar. Hatta divanı toplar¸ çözüm yolu arar. Kadılar “Mal onun değil mi?” derler¸ “Satarsa satar¸ satmazsa satmaz!” Meclis çaresizlik içinde dağılırken Bayezid’in aklına damadı gelir. Emir Sultan‘ı bulur meseleyi anlatır. Mübarek sadece tebessüm eder:

Acele etme¸ der¸ bir gecede neler değişmez?

İhtiyar kadın o gece rüyasında mahşer meydanını görür. Annenin çocuğundan kaçtığı bir dehşet anıdır. Kalabalıkta korkunç bir azap endişesi vardır. O arada bir dalgalanma olur. İnsanlar âlemlere rahmet olarak yaratılan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yanına koşarlar. Şefaat deryasına Kadıncağız da niyetlenir¸ ama bırakın yürümeye¸ kıpırdamaya mecali yoktur. Ayakları vücudunu taşıyamaz¸ ıstırapla yerleri tırmalar. Elinden kaçan büyük fırsat ciğerini dağlar. Feryat figan ağlamaya başlar. İşte tam o sırada Emir Sultan’ı görür:

Herkes cennete gitti¸ der¸ ben bir başıma kaldım burada!

Mübarek o gönül ferahlatan tatlı sesiyle sorar:

Kurtulmak istiyor musun?

Kadın nefes nefese cevap verir:

Hiç istemez miyim?

Öyleyse Sultanımızı üzme!

Ertesi gün kadın ayağı ile gelir¸ evini verir. Üstelik önüne konulan ücreti de bağışlar camiye.

bursa-ulu-camii-husni-hat-levha-hattat

Bursa Ulu Camii Hat Levhaları

Bursa Ulu Camii, Osmanlı’nın ve dünyanın en zengin mimari özelliklerine sahip yapılarındandır. Hüsn-i Hat sanatı da eserin en belirgin özelliklerindendir. Tarih seven ve hat sanatı ile ilgilenen kişiler burada adeta görsel bir şölenle karşılaşmaktadır. Caminin içini âdeta hat müzesine çeviren ayaklardaki ve duvarlardaki yazılar Abdülfettah Efendi, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Sâmi Efendi, Mehmed Şefik Bey gibi meşhur hattatlara, tahrir ve konturlar da Mücellid Mehmed Efendi’ye aittir; camide II. Mahmud’a ait bir levha da yer almaktadır. XVI. yüzyılda varlığı bilinen bu yazılar en son 1855 depreminin ardından tamir görmüş, bir kısmı onarılmış, bir kısmı da silinip yeniden yazılmıştır.

Sayısı yüzden fazla olan bu eserlerin bir kısmı duvar işlemesi, bir kısmı ise levha olarak yapılmıştır. Bu eserler dualardan, hadis-i şeriflerden, şiirlerden ve peygamberimiz ile Allah’ın isimlerinden meydana gelmektedir. Günümüzde Ulu Cami’de 21 hattat tarafından yapılmış 45 levha, 87 duvar yazısı bulunmaktadır.

Bursa Ulu Cami Vav Harfi ve Sırları

Ulu Cami’nin duvarlarında yer alan “Vav harfi” de ayrıca bir öneme hâizdir. Buradaki Vav Harfi tezhip sanatı ile süslenmiş ve ucuna lâle motifi işlenmiştir. “Lale” süsleme sanatında Allah’ı (c.c.) sembolize etmekte, Vav harfi ise Allah’ın “Vahid” ismini ve birliği simgelemektedir.

Bir insanın secdedeki hali ile bir ceninin anne karnındaki halini anımsatan Vav Harfi, Ebced hesabında 6 rakamına denktir ki; bu yönüyle aynı zamanda imanın 6 şartını temsil ettiği söylenir. Harfi med olduğu gibi, kasem harfidir. Aynı zamanda, iki cümleyi veya özneyi bağlayan bağlaçtır.

Kur’an-ı Kerim’de vav harfi ile başlayan ayetlerde yemin edilmiştir. Bu yüzden vav eğer yemin anlamındaysa, arkasından dikkatlerimizin çekilmek istendiği önemli bir şeyin geliyor olacağını bekleyebiliriz. Ku’anı- Kerim’de çoğu vakitler üzerine -kuşluk vaktine, fecre, geceye, gündüze (vel-fecr, ve’d-duha, ve’n-nehâr, ve’l-asr, ve’l-leyl…) ve bunların alametleri sayılan güneşle aya yemin edilir. Asr sûresinde, mutlak mânâda zamana yemin edilerek, akıp giden vakti dikkatle değerlendirmesi konusunda insanoğlu uyarılır.

Somuncu Baba ve Hızır Aleyhisselam

Bursa’da halk arasında Hızır Aleyhisselam’ın bu vav harfinin önünde namaz kıldığı rivayeti oldukça yaygındır.Bu konuda halk arasında şu hikaye anlatılmaktadır:

Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba Hazretleri caminin yapıldığı sıra buraya gelir işçilere hayrına somun dağıtır dua ve himmet eder. Somuncu Baba Hazretleri bir gün yine ekmek dağıtırken Hızır( a.s)’ın orda olduğunu fark etmiş kolundan tutup senin her gün burada namaz kılmanı istiyorum demiştir. Allah’a naz ve niyazı geçen bu büyük velinin isteğine karşı Hızır (a.s.)her gün geleceğine dair söz vermiş ama oda bir istekte bulunmuş ve hangi vakit geleceğim bana kalsın demiştir. Bunun üzerine Hızır (a.s) Ulu Camideki vav harfinin önünde her gün gelip bir vakit namaz kılmaya başlamıştır.

bursa-ulu-camii-vav-harfi-hattat-hizir-somuncu-baba

Bursa Ulu Camii Minberi

Bursa Ulu Cami bütün yönleriyle bir sanat eseri olmasının yanında özellikle sert ceviz ağacından, çivi ve yapıştırıcı malzemesi kullanılmadan geometrik parçalar birbirine geçirilerek yapılan minberi gerçek bir şaheserdir. Kündekari tekniği ile Antepli Hacı Mehmed bin Abdülaziz ed-Devvaki tarafından yapılmış olan minber, caminin en özgün ve en güzel eserlerinden biri olup, eşine az rastlanılır bir sanat eseridir.

Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba Hazretlerinin açılış hutbesini irad ettiği bu minberin her iki yüzünde de şaşırtıcı şekilde birer evren krokisinin varlığını günümüz bilim adamları ve araştırmacılar yakın zamanda fark etmişlerdir. Uzmanların görüşlerine göre¸ buradaki gezegenlerin büyüklük oranları ve yörüngeleri gerçek oranlarla örtüşmektedir.

Minberin Doğu yakasında (mihraba bakan yüzünde) Güneş Sistemi¸ Batı yakasında ise Galaksi Sistemi yer alırken evrenin kül olarak tasvir edildiği ifade edilmektedir. Şekillerle ilgili araştırmalar yapan uzmanlar¸ bu tip eserlerde “Alan süsleme motiflerinde simetri yoksa mutlaka bir mesaj vardır.” İlkesinden yola çıkarak¸ incelemelerde, minberin mihraba bakan yüzünde güneş sisteminin tasvir edildiğini ifade etmişlerdir.

bursa-ulu-cami-minber-mimari

Uzmanlar¸ yine kündekârî sanatının bir özelliği olan parçaların birleşmesiyle oluşan çukur kanal çizgilerinin de gezegenlerin yörüngesini temsil ettiğini söylemektedir. Bu yüzeyde yer alan bir başka gizem ise serpiştirilmiş hâlde yıldız motifleri yer alması ve bunların içinde kuyruklu yıldızların da bulunmasıdır. Uzmanların dikkat çektiği en önemli detaylardan biri de¸ Plüton gezegeninin tek başına ayrı bir platformda ve bir açı farkı ile gösterilmiş olmasıdır. Bilindiği üzere güneş siteminin aynı düzlem üzerinde olan ilk 8 gezegeninin aksine Plüton ayrı düzlemde dolanmaktadır.

Minberin Batı cephesinde ise 7 adet galaksi formatı tespit edildiğini söyleyen araştırmacılar¸ galaksi platformlarının 5 ayrı renkte sedef kakma ile gösterildiğini söylemektedir. Ancak ne yazık ki bugün hatalı boyama teknikleri ile bu önemli detay büyük ölçüde yok edilmiş durumdadır. Ama eski kayıtlardan bunu doğrulamak mümkündür.

Kündekârî sanat açısından eşsiz bir değere sahip olan minberin ilginç bir özelliği de 6666 adet abanoz ağacı parçasından vücuda gelmesidir. Bu rakamda halk arasında yaygın inançla Kur’an’ı Kerim’deki ayet sayısına tekabül etmektedir.

Bursa Ulu Camii mimarisinde uygulanmış bu bilimsel bilgiler, O dönemdeki İslâm ve Türk âlimlerinin matematik ve gök bilimlerinde Batı’ya nazaran hayli ilerde olduğunu göstermektedir.

bursa-ulu-camii-adresi

Özet Bilgiler

Bursa Ulu Cami Kim Yaptırdı?

Bursa Ulu Camii 4.Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt Han tarafından yaptırılmıştır. Mimarının Ali Neccar olduğu internet kaynaklarında yer alsa da bu bilgi tarihi bilgilerle örtüşmemektedir.

Bursa Ulu Cami Nerede?

Bursa Ulu Camii, Bursa ilimizin Osmangazi ilçesinde Nalbantoğlu Mahallesi Atatürk Caddesi üzerinde yer almaktadır.

Bursa Ulu Cami Tarihi

Bursa Ulu Camii’nin yapımına 1396 yılında başlanmış olup 1399 yılında açılışı gerçekleştirilmiştir. Açılış hutbesini Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba Hazretlerinin yaptığı Camii’nin ilk imamı Süleyman Çelebi ilk müezzini ise Üftade Hazretleri olmuştur.

Tarihi Minber’in Sırrı!

Sert ceviz ağacından, hiç çivi ve yapıştırma malzemesi kullanılmadan geometrik parçalar birbirine geçirilerek yapılmıştır. Küçük geçme panoları, geometrik örnekleri korkuluk şebekeleri, kitâbe ve tacının yapımında kündekâri tekniği (Birbirine geçme küçük parçalar) kullanılan bu muhteşem minber için Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde “Çiçek resimleriyle yazılarını, cihan ressamları toplansa yapamazlar, örneği yoktur.” Der. Bu minber İslâm sanatında, Selçuklu üslûbundan Osmanlı üslûbuna geçiş döneminin bir şaheseridir.

Minber kulesinin batı yüzünde ağaca kabartmak suretiyle kûfi yazı ile yazılmış üç defa tekrar eder bir ifade vardır: “El-mülkü ilah” “Mülk Allah’ındır.” Minberin sağ yanında, kapısına yakın yerde, aşağıdan yukarı yan yazılmış oyma sülüs yazı ile minberi yapan usta, ismini “Amel-i el-hac Mehmed bin Abdilaziz bin ed-Dakiva” diye yazmış. Yani Hacı Abdülaziz oğlu Mehmed isminde bir sanatkar bu muhteşem minberi yapmıştır. Bu usta hakkından kaynaklarda yeterli bilgi yoktur. Bazı kaynaklar bu ustanın Manisa’da Saruhanlı İshak Bey’in 1376 tarihli Ulu Cami minberini yaptığını ifade ediyor. Minber kulesinin batı yüzünde ağaca kabartmak suretiyle kûfi yazı ile yazılmış üç defa tekrar eder bir ifade vardır: “El-mülkü ilah” “Mülk Allah’ındır.”

Minberin Taç Kapısı ve Caminin Yapılış Tarihi
Minberin kusursuz ve hakikaten sanatkarane bir işlikle yapılmış taç kapısı üzerine ceviz ağaca oyarak kalem-i muhakkak ile yazılmış kitabede, minberin yapılış tarihi ve yaptıranı belirtilmektedir. “Mimma amile bi-resmi’s-Sultan-i’l Muazzam Bayezid bin Murad Han bi-tarihi isneyn ve sema-nemie”. Yani “Bu eser Murad Han oğlu büyük Sultan Bayezid Han’ın Emriyle 802 tarihinde yaptırılmıştır.” deniliyor. Bu hicri tarih, caminin miladi olarak 1399 yılında yapıldığını gösteriyor.
Minber bütünüyle kainatı sembolize ediyor. Minberin giriş kapısının üzerindeki kitabede altın yaldızla Osmanlıca olarak, ‘Yıldırım Beyazıt Han tarafından hicri 804 (miladı 1402) yılında yaptırılmıştır’ ibaresi yer alıyor. Sarmaşık motifleriyle süslü olan tırabzanların sağ çıkış ikinci kolonu üzerinde süsleme motifine uygun sülüs tarzda yazılmış, Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet işi ibaresi dikkat çekiyor. Sanatkarın bu imzası son yıllarda fark edildi.Minberin doğu cephesinde, biri dar dikdörtgen, diğeri alanı daha geniş üçgen biçiminde, bir diğeri en altta şerit halinde uzanan taşıyıcı dolap serisi banko olmak üzere birbirine bitişik üç kompozisyon alanı bulunuyor. Üçgen ve dikdörtgen yüze ikisi birlikte Güneş Sistemi’nin kabartma formlarla işlendiği bir alan var. Gezegenlerin her biri yörünge hareketleriyle birlikte küresel kabartma motifler halinde Güneş’e olan uzaklık ve aralarındaki büyüklük karşılaştırmaları da verilerek olması gereken yerlerde.Gezegenler, Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün, Pluto şeklinde olan Güneş’e uzaklık sıralaması da doğru. Büyüklük mukayesesi de baz alındığında Dünya’dan elli bin defa daha büyük olan Güneş, büyük bir ustalıkla mükemmel şekilde işlenmiş durumda.Anlaşılacağı üzere dünyanın yuvarlak olup olmadığının bile tartışıldığı bir devirde bir ahşap işçisi bile o dönemde bilinen tüm gezegenleri rastgele bir yıldız olarak değil, güneş sistemimizdeki birer gezegen olarak işlemiş.

Peki o çağda bu bilginin sırrı nedir?
Tarihi minber üzerinde güneş ve galaksi sistemleri var. Hem de gezegenlerin büyüklük oranları ve yörüngeleri gerçek oranlarla örtüşüyor…
1402 tarihinde (Hicri 804) inşa edilen Bursa’nın tarihi sembollerinden Ulu Caminin minberinin Doğu yakasında (mihraba bakan yüz) Güneş sistemi, Batı yakasında ise Galaksi Sistemi yer alırken evrenin kül olarak tasvir edildiği ileri sürüldü. 602 yıllık tarihi minberdeki şekiller bu tespiti doğrular nitelikte. Hem de minberin her iki yüzünde şaşırtıcı şekilde evrenin haritalarının adeta bir krokisi var. Bu kadar büyük bir tesadüf olabilir mi, yoksa bu minberin banisi gerçekten bir astronomi hayranımıydı?

İlginç şekillerin sırrını çözen kişi Araştırmacı Fevzi Ülgü Alsancak, 1980 yılından bu yana minber üzerinde yaptığı çalışmalarla tarihin derinliklerinde kalan gerçeklere ışık tuttuğunu söyleyen Alsancak, “Alan süsleme motiflerinde simetri yoksa mutlaka bir mesaj vardır” ilkesinden yola çıkarak, minberdeki şekiller üzerine yapılan yorumların tutarsız olduğunu söylüyor. Bilim teknoloji ve uzay bilimleri araştırma tekniklerine kafa yoran bir öğretmen olduğunu belirten Ülgü, motifleri dikkatlice incelediğinde minberin mihraba bakan yüzünde güneş sistemini keşfettiğini söylüyor.

Bursa’da yayınlanmakta olan Apameia dergisinde yer alan bilgilere göre, minberin gizem ve sırlar içerdiğini iddia eden Ülgü, “minberin taşıdığı kıymet ve değerler, açısından şu noktalara dikkat etmek gerekir. Doğu yakası Güneş Sistemi, Batı yakası ise ise Galaksi sistemleri yerleştirilmek suretiyle bir kül halinde kainat sembolize edilmektedir” iddiasında.

Mihrapta yer alan Güneş Sisteminde 9 gezegen var. Bunun da ötesinde gezegenlerin güneşe göre konumlarının ve büyüklükleri gerçek ölçülerle örtüşür oranlarda. Güneş ve gezegenler arasındaki mesafe büyük olduğu için yıldız gezegenlerden farklı olarak 9 damlacıklı kurs olarak işaretlenmiş.

Ülgü, yine Kündekari sanatının bir özelliği olan parçaların birleşmesiyle oluşan çukur kanal çizgilerinin de gezegenlerin yörüngesini temsil ettiğini söylüyor. Bu yüzeyde yer alan bir başka gizem ise serpiştirilmiş halde yıldız motifleri yer alması ve buların içinda kuyruklu yıldızların da bulunması. Ülgü’nün dikkat çektiği en önemli detaylardan bir de Plüton gezegenin tek başına ayrı bir platformda ve bir açı farkı ile gösterilmiş olması. Bilindiği üzre güneş siteminin aynı düzlem üzerinde olan ilk 8 gezegeninin aksine Plütao ayrı düzlemde dolanmaktadır.

Son üç gezegenin bulunuşu 200 – 300 yıllık bir hadisedir. Son gezegen Plüton 1930’larda tespit edilebilmiştir.

Minberin Batı Cephesinde ise 7 adet Galaksi formatı tespit ettiğini söyleyen Ülgü, galaksi platformlarının 5 ayrı renkte sedef kakma ile gösterildiğini söylüyor. Ancak ne yazık ki bugün hatalı boyama teknikleri ile bu önemli detay büyük ölçüde yok edilmiş durumda. Ama kayıtlardan bunu doğrulamak mümkün…

Ülgü’nin bir diğer iddiası ise minberin her iki yüzünde yer alan 3’lü ve 12’li dolap kapaklarının Türk boylarını temsil ettiği yönünde.

Sırlarla dolu minberin giriş kapısı üzerinde Murat Han oğlu Yıldırım Beyazıt Hanın emriyle Hicri 804 yılında minberin yapıldığı bilgisi yer alıyor. Ülgü, kayıtlarda minberin ustası ile ilgili çelişkili bilgiler bulunduğuna dikkat çekiyor. Ülgü’ye göre minberi yapan kişi adını tırabzan süsleme motifine göre tırabzanın sağ ikinci sülüsle yazan Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet. Devak Tebriz yakınlarında bir Türk köyü. O tarihte Mülki amir olan Kadızade Rumi efendi, beceri ve bilgi alış verişi için 300 kadar sanat erbabını Tebriz’e göndermiş ve bir o kadar ustayı da oradan Bursa’ya getirmiştir. Oradan gelen Kündekari sanatçılarının başı Abdülaziz oğlu Mehmet’tir. Bu minber de onun ve ustalarının camiye bir hediyesidir.

Kündekari sanat açısından eşsiz bir değere sahip olan minberin ilginç bir özelliği de 6666 adet abanoz ağacı parçasından vücuda gelmesi. Bu rakamda halk arasında yaygın inançla Kuran’ı Kerimdeki ayet sayısına tekabül etmektedir.

O dönemdeki İslam ve Türk alimlerinin matematik ve gök bilimlerine yönelik ilminin Batıya nazaran hayli ilerde olduğu da göz önüne alınırsa Ülgü’nün tezleri pek de tutarsız değil. Ne dersiniz bütün bu benzerlikler sadece bir tesadüf olabilir mi?

Kaynak: bursaulucamii.com – Hulusi Efendi Vakfı

Bu yazımızı okuyan 4.614. takipçimizsiniz.

Süleyman Özen

Karabük doğumlu. YTU İnşaat Müh. bölümü mezunu, Yüksel Lisansını İTÜ'de tamamladı. Uludağ Üni. İnşaat Müh. Bölümünde Araş. Gör. olarak görev yapmaktadır. Mesleği gereği İnşaat ve Yapı dünyasındaki gelişmeleri yakından takip eder yurt içi ve yurt dışındaki iş ve gezi seyahatlerindeki gözlemlerini paylaşır. Farklı kültürleri keşfetmeyi ve öğrenmeyi sever. Sıkı Beşiktaş taraftarı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir