Melis Birkan ile Röportaj

Melis Birkan, Issız Adam’daki Ada karakteriyle dikkatleri üzerine çekmişti; şimdi de “Adını Sen Koy” isimli filmde Aybige karakteriyle başarılı bir oyunculuk sergiliyor. ‘Bu Kalp Seni Unutur mu’ dizisinde de başrolde oynayan Birkan, “Karakterlerimin etki uyandırması için insanların benimle ilgili belli cümlelerinin olmasını istemiyorum.” diyor.

Dizi film, reklam, sinema… Hiç soruyor musunuz kendinize ‘Ben ne yapıyorum, niye koşturuyorum bu kadar’ diye?

İşimi yapıyorum, çok keyifliyim. Değişik alanlarda işimi yapabilme imkânı buluyorum şu anda. Hızlı bir koşuşturmaca bu.

Durmayı düşünmüyor musunuz?

Durmaya da gerek var elbette, zamanı gelir dururum. Şu andaki tempo gayet koşuşturmacalı, ben de ona ayak uydurmaya çalışıyorum.

Ama tüm bu hız içerisinde gözlemlediğim bir şey var sizde; setin dışında çok sakin bir hayat sürüyorsunuz. Kamera ışıklarının olmadığı yerde nasıl bir Melis Birkan var?

Benim için en önemli ve sadece bana kalması gereken taraf da o bence. Bunun işime şöyle bir yansıması var. Ben her seferinde değişik karakterler canlandıracaksam ve bunu yapmaya devam edeceksem, insanların benimle ilgili çok fazla fikri olmasını, belirli cümlelerinin olmasını istemiyorum. Çünkü çok uç bazı karakterler canlandırmanız gerektiğinde ister istemez o bildiğiniz şeyler alt benliğinizde duruyor.

 O yüzden canlandıracağım karakterlerin daha önemli olabilmesi adına bu bilinmezliği önemsiyorum. Daha işin çok başındayım, belli bir seviyede olup da bunları konuşuyor olsam daha kolay belki. Ama sakin bir hayatım var, ekstra hiçbir şey yapmıyorum. Ki bu yoğunluk içerisinde zaten çok fazla bir şey yapacak vaktim olmuyor. Ama onun dışında yaptığım ve yaşadığım şeyleri çok fazla da değiştirmedim.

O standart olan şeyler ne?

Eve gidiyorum, arkadaşlarımla buluşuyorum, sinemaya gidiyorum, DVD izlemek gibi şeyler…

Issız Adam bir etiket gibi oldu üzerinizde sanki. Size hep ‘Aaa Issız Adam’daki kız’ demeleri rahatsız etmiyor mu sizi artık?

Yoo, ben onu etiket olarak düşünmüyorum. Bu, yaptığınız işin başarısı. Hem gişe başarısı olarak hem insanların beğenisinin geri dönüşünün olması çok keyifli bir şey. Ama ben işimi Issız Adam’dan önce yapmaya devam ediyor olsaydım, hâlâ yapmaya devam ederdim. Bu anlamda Issız Adam’ın bana yapıştığını düşünmüyorum.

Evin tek çocuğu olmak hiç büyüyemeyecek olmak demektir. Anne-babanızın küçük kızı mısınız hâlâ?

O tamamen göreceli bir kavram. Çünkü her anne-baba için, kaç tane olursa olsun, hiç büyümez çocuklar. Ama ben tek çocuk olmaktan çok keyif aldım her zaman, bunun eksikliğini de hissetmedim. Bir kardeşim olsaydı muhtemelen de öyle çok mutlu olacaktım.

Ağırbaşlı mıydınız hep?

Kendi kendime kontrolümün elimde olmasını gerektiren bir okulda okudum. Konservatuar öğrencisiyim ve bu diğer okullara göre biraz daha zordur. İster istemez sorumluluk adına erken büyümem gerekti. Ben okurken babam çalışıyordu. Annem her anlamda evin düzenini sağlamak için birçok fedakârlık yaparak, ailesini bir arada tuttu. Ama yapmak istediklerini de yaptı.

Oyunculuğunuzun en başında kendinize güvenemediğinizden bahsediyordunuz. Bu kadar işten sonra o güven gelmedi mi hâlâ?

O güven eksikliği, bu işin okulunu okumamış olmaktan kaynaklanmıştı. Her yaptığımız iş bize bir sürü şey ekliyor, hepsinde çok büyük deneyimler kazanıyorsunuz. Güzel değerlendirdiğiniz takdirde bunlar güveninizi yerine getiriyor. Şu ana kadar seçtiğim her rolü oynamaktan haz aldım, bundan sonra da seçeceğim rollerden eminim haz alacağım. Onun için çekmiş olacağım zaten.

Sizin oyuncuğunuzun en büyük avantajı doğal olmanız. Oyunculuk eğitimi alsanız bu doğallığınız kaybolmaz mı?

Onu ben bilemem, bunu söylemem tamamen tahmin olur. Olabildiğince bu yolda ilerleyeceğim. Setin çok büyük bir okul olduğunu düşünüyorum, şu anda set okuluyla devam ediyorum. Ama fırsat bulursam kendimi destekleyeceğim şeyler yapmak isterim.

Böyle ertelediğiniz şeyler çok mu?

Öyle çok fazla yok. Ertelemek değil de bu. Şu anda hayatım güzel devam ediyor. Her şeyin bir vakti var, önünüze geldiğinizde yaparsınız. İş sadece sette kalır, setten sonrası dünyadır. Onu çok iyi dengeleyemezsem; işi dünyaya, dünyayı işe taşırsam birazcık sıkıntı oluyor.

O kadar yıl modern dans ve bale eğitimi almış biri olarak bu yönde bir rol gelmemiş olması çabalarınızın heba olduğu duygusu mu veriyor size?

İnşallah gelir böyle bir rol; ama gelmese de bu eğitimin boş olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bana çok şey kazandırdı. Aynı zamanda oyunculuğa da çok büyük katkıları var. Şu an çok fazla yerli film giriyor vizyona, iyi yönetmenler çıkıyor. İnşallah olabildiğince hepsiyle çalışma imkânım olur.

Issız Adam’da Ada, Adını Sen Koy’da Aybige, Bu Kalp Seni Unutur mu da Cemile. Hangi karakteri kendinize daha yakın bulursunuz?

Hepsi bana yakın. Çünkü benimle ortaya çıkıyorlar, ben canlandırıyorum. Onlar benim içimde bir yerde bana çok dokundukları için belki de onları ben oynuyorumdur. Hepsi benim için çok ayrı karakterler, ortak yönü benim onları canlandırıyor olmamdır.

Tuba Ünsal’a ‘Bu Kalp Seni Unutur mu’ dizi setine geç kaldığı için kızdığınız yazıldı. Doğru mu bu?

O çok komik bir hikâye. Biz onu internetten okuduk ve çok da eğlendik. Bir arkadaşımızın canı çok sıkılmış ve eğlenmek istemiş sanırım. Gülerek okuduk. Onlar internette çıkan, komik arkadaşlarımızın komik hikâyeleri. Bu tarz haberler çıkıyor ama çok önemli internet kaynakları ve haber merkezlerine bakmak lazım.

‘Bu Kalp Seni Unutur mu’ dizisindeki Cemile karakteri dönemsel bir döneme ışık tutuyor. Sizin yaşamadığınız bir dönemi canlandırmak nasıl bir duygu?

Ya en önemlisi bu zaten. Bizim için sadece okuyarak ya da birtakım görsel belgesellerle sahip olabileceğimiz bir zamanı, filmde yaşatmaya çalışarak hem öğreniyoruz hem de bunu insanlara göstermeye çalışıyoruz. Bu büyük bir şans bana göre. Cemile karakteri benim için özel bir karakter, o yüzden çok keyifli gidiyor. Tarihsel dizileri o dönemdeki karakterler olarak canlandırıyorsunuz. O yüzden hiç bilmediğimiz detayları da düşündürüyor bize. 80’lerden başlayıp 2000’e gelen bir hikâye var ve iki yıl sürmesi planlanıyor. Ama her an bir şey olabilir ve hikâyenin kurgusu başka bir yere kayabilir. O yüzden benim söyleyeceğim köşeli cümleler yanlış anlaşabilir. Dizi devam ederken o dönem hakkında konuşmuyorum o yüzden.

Müslüm Gürses’i dinlerim son iki albümünü çok severim Gösterime yeni giren ‘Adını Sen Koy’ filminizi insanlar neden izlemeli?

Bu film, içinde sadece aşkın olmadığı, insanî ilişkilerin ve değerlerin işin içinde olduğu bir film. Sadece sevgililik değil, dostluk, arkadaşlık, fedakârlık, cesaret, değer… Hepsinin içinde olduğu, ilişkilerin anlatıldığı bir film. Bu anlamda da günlük hayata çok yakın. Zaten sadece aşka değil de, onun içindeki birçok değere önem veren bir milletiz. Bunların kaybolmadığı, bir aşkla beraber hepsinin gösterildiği ve herkesin muhakkak kendine yakın olan birtakım duyguları bulabileceği bir film.

Bu film edebiyatçı ve müzisyen kimliği ile tanıdığımız Tuna Kiremitçi’nin ilk senaryo ve yönetmenlik deneyimi. Sahip olduğunuz başarıyı gölgeler diye bir endişe duymadınız mı?

Yoo, bu beni korkutmadı. Dediğim gibi hâlâ yolun çok başında iken, benim için gelen her sinema filmi yeni bir fırsattır. Böyle şeylerden korkma yetisine gelmediğimi düşünüyorum. Senaryosundan birçok şeyi beğendiğiniz ve inandığınız bir insanın mutlaka kafasında çektiği birtakım şeyler vardır. Bir sürü yönetmenin yazdığı şeyler olduğu gibi. Bundan sonrasını senaryoyu okuduktan sonra kabul edersiniz ya da etmezsiniz. Benim için her türlü ‘acaba’ kendimedir. Hiç böyle bir bocalama yaşamadım.

Aybige rolü size ne kattı, sizde ne gibi bir iz bıraktı?

Film bittiği zaman siz asla aynı olmuyorsunuz. Çok daha yoğun geçiyor o dönem. Daha önce düşünmediğiniz, ‘Aa böyle olur muymuş?’ demediğiniz şeyleri düşündüğünüz bir süreç geçiriyorsunuz. O sürecin sonunda mutlaka tahmin etmediğiniz şeyleri düşünerek yeni soru ve cevaplar bularak devam ediyorsunuz.

Eskişehir’de çekilen filmin hikâyesi hoş ve vizörü geniş. Ama her filmde olduğu gibi bu filmle de ilgili olumsuz eleştiriler var elbette. Nasıl değerlendiriyorsunuz bunu?

Biz çok keyifli bir iş yaptık. Üzerinde çok çalışıldı ve iyi bir performans ortaya çıktığını düşünüyorum. Bu anlamda her türlü eleştiri olacak. Bence eleştiri olması herkesi değiştiren önemli bir şeydir. Tabii ki bunların doğruları, türleri önemli. Eleştirecek herkesin önyargıdan öte, ilk önce gelip izlemelerini tavsiye ediyorum. Çünkü bazı projelerin içerisinde beğenmediğiniz ya da size yakın gelmeyen konular ve insanlar olabilir. Önyargıdan önce birazcık daha objektif olmak gerekir.

Hikâye bazı yerlerde kopuk gibi gelebilir izleyiciye. Bu yönetmenin tarzı da olabilir tabii ki. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

Kendi filmini yazan bir yönetmen için kendi tarzıdır diyebiliriz. Bu sorunun cevabı Tuna Bey’de saklı ama anladığım kadarıyla bu bir tarz ve sinematografik gözdür. Bize göstermek istediği açılardan gösterdi ama aynı hikâyeyi çok daha başka açılardan gösterirseniz bambaşka şeyler ortaya çıkabilir.

Müslüm Baba şarkısında ‘Sıla mı gurbet mi adını sen koy’ diyor ya! Sizin için hangisi?

Evet dinledim o şarkıyı. Müslüm Gürses’in özellikle son iki albümünü severek dinliyorum. Sıla mı, gurbet mi bilmiyorum. Adını biz koymuyoruz, adını tamamen seyircisine bırakılmış bir isim. Herkese göre başka bir adı olabilir. Adını koymak zorunda da değiliz ayrıca.

Web Sitesi: www.melisbirkan.com

Röportaj: H. Salih Zengin

Bu yazımızı okuyan 1.207. takipçimizsiniz.

gencyolcular

Genç Yolcu 2005 yılında #BirlikteKeşfedelim sloganıyla Gezi • Kültür • Sanat alanında yayın hayatına başlamıştır. İletişim: bilgi@gencyolcu.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir