Hindistan’ın Özü Başkent Yeni Delhi

Yeni Delhi’yi keşfetmek bir ömür sürer ama bir yerden başlamak gerekiyor; bunun için en ideal nokta UNESCO Dünya Mirasları Listesi’ndeki üç Delhi yapısından biri olan Hümayun Türbesi. Yapının tarihî ve kültürel önemi Hindistan alt kıtasında inşa edilen ilk bahçe türbesi ve Babür mimarisinin Hindistan’daki ilk muhteşem örneği olmasından ileri geliyor. 1570’te inşa edilen ve Güney Delhi’deki Lodhi yolunun yakınlarında yer alan bu etkileyici türbe, simgeleşmiş Tac Mahal’in de aralarında bulunduğu birçok önemli mimari yeniliğe ilham kaynağı olmuş. Yürüyüş yolu üzerindeki su kanallarıyla dolu avlular yapının göze en çok çarpan detaylarından.

Şehrin keşmekeşinden uzak bu türbede bir saatlik bir yürüyüşe çıkarsanız dört bir yanı kaplayan sükûnetin yalnızca arada bir havalanan güvercinlerin kanat sesleriyle bozulduğunu fark edeceksiniz. Çift kubbeli türbede yer alan Babür hükümdarlarının mezarları, Delhi’nin daimi ve eşsiz “otorite merkezi” kimliğinin de hatırlatıcısı niteliğinde.

Türbenin yakınlarında bulunan ve her yıl neredeyse dört milyon ziyaretçiyi ağırlayan Kutub Minar, Yeni Delhi’de en çok ziyaret edilen anıtlardan biri. Kutub Minar, barındırdığı önemli tarihî yapılardan dolayı UNESCO Dünya Mirasları Listesi’ne dâhil edilen Kutub Kompleksi’nin içinde yer alıyor. Taksiye binmektense birinci sınıf Delhi metrosunda kısa ve rahat bir yolculukla Kutub Minar İstasyonu’na varabilirsiniz. Yaklaşık 73 metre uzunluğunda, koni şeklindeki Kutub Minar, dünyanın Hint-İslam mimari stilinde inşa edilen, tuğladan örme en uzun minaresi ve günümüzde İslam dünyasının en önemli “zafer kuleleri”nden biri olarak görülüyor. 1193 yılında inşa edilen minaresi, Delhi’ye inen uçakları selamlıyor.

Adını ünlü sufi Kutbüddin-i Bahtiyar Kâki’den alan Kutub Minar’ın tasarımında Afganistan’daki Cam Minaresi’nden esinlenildiğine inanılıyor. Kutub Kompleksi devasa bir yer; Sultan Alauddin Khilji’nin başlattığı (ve onun adını taşıyan) fakat inşası tamamlanmamış tek taş kulesi Alai Minar’a ev sahipliği yapıyor. Kulede, yüzde 99,72 oranında demir içeren ve altı tondan daha ağır olan bir sütun bulunuyor. Tarihi V. yüzyıla dayanan bir metalürji harikası olan bu sütun, yaklaşık 15 asırdır şiddetli Hint musonuna maruz kalmasına rağmen hiç paslanmamış.

Ala-Darwaza Kompleksi’nde görmeniz gereken diğer yapılar arasında birkaç Jain tapınağının kalıntıları ve detaylı taş oymalarıyla göz kamaştıran Sultan Iltutmish’in mezarı bulunuyor. “İslamın Kuvveti” anlamına gelen Kuvvetü’l İslam Camii, Hint-İslam mimarisinin zarif bir örneği ve Kutub Kompleksi’nde incelenmesi gereken eserlerden. En eski ve zengin detaylı camilerden biri olarak görülen ve yıkılmış 27 Jain tapınağının parçalarıyla inşa edilen cami, asırlardır ayakta. Kompleks son derece büyük olduğundan tüm gününüzü burayı gezmeye ayırabilirsiniz.

Bir zamanlar kraliyet koloni gücünün merkezi olan şehir bugün de siyasetin ve bürokrasinin kalbi. İkinci gününüze, eskiden Vali’nin Evi olarak bilinen, bugünse Hindistan devlet başkanının resmî konutu olarak kullanılan Rastrapati Bhavan’ı ziyaret ederek başlayabilirsiniz. İngiliz mimar Edwin Lutyens’in tasarladığı 340 odalık malikânede hem Babür hem de İngiliz peyzaj stillerinin kullanıldığı geniş bir Babür Bahçesi de yer alıyor. Son 10 yıldır parkın tüm ihtişamıyla ziyarete açıldığı hiçbir şubat ayını kaçırmadım. Ziyaret etmek istiyorsanız internetten rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Bir de küçük not: bahçe yalnızca cuma, cumartesi ve pazar günleri açık.

Galli ünlü seyahat yazarı Jan Morris, Delhi hakkında “Asya’nın Washington’u olsa da o kadar pitoresk değil.” der. Ben buna katılmıyorum. “Kral Yolu” anlamına gelen ve Rashtrapati Bhavan, Hint Kapısı ve Ulusal Stadyum’dan geçen tören bulvarı Rajpath’ı ziyaret ettiğinizde siz de bana hak vereceksiniz. Her iki tarafı geniş çimenlikler, kanallar ve ağaçlarla çevrili bulvar Hindistan’daki en önemli yollardan biri.

Yeni Delhi’de üçüncü günü Hint Kapısı’na ayırın. Bu zafer takının mimarisi Roma’daki Konstantin Takı’nı andırıyor ve Paris’teki emsaliyle sık sık kıyaslanıyor. “Sonsuz asker alevi” 1971 yılından bu yana yanıyor. Akşamları hareketlenen Hint Kapısı’nda dondurma, leziz közde mısır, tatlı Hindistan cevizi suyu ve aloo chaat adlı patates atıştırmalığından almak için çimlerde toplanan, çoğunluğunu ailelerin oluşturduğu Delhi sakinlerini izleyebilirsiniz. Dilerseniz muhteşem koyun tandır şiş kebap ya da ağızda eriyen, tavada kızartılmış shami kebabından deneyebilirsiniz.

Alışveriş tutkunuysanız yakınlardaki Connaught Place’e (genelde adı CP olarak kısaltılıyor) mutlaka uğrayın; burası “ayaklarına kara sular inene kadar alışveriş” deneyimini karşılamasıyla ünlü. Klasik tarzda sütunlarla çevrili tebeşir rengi binalar ve alışveriş çarşıları Avrupai sofistikelikte tasarlanan bu Viktoryen bölgenin güzelliklerinden. Burası en gösterişli tiyatro binalarına, gazetelerin merkez ofislerine, en ünlü terzilere, mücevhercilere ve en şık restoranlara ev sahipliği yapıyor. Şehirle özdeşleşen CP, Yeni Delhi’deki en büyük ticaret ve iş bölgelerinden biri ve iki trafik ağına sahip; dışta yer alan Connaught Circus ve içte yer alan Connaught Place. İçteki ağ, Bollywood filmlerinde sıkça kullanılan bölgelerden. Gezinirken bir film yıldızına rastlarsanız şaşırmayın.

Yeni Delhi’ye gelip de Eski Delhi’yi ziyaret etmemek olmaz. Hatta karşılaştırma yapmak gerekirse Eski Delhi’yi (ya da diğer adıyla “surlu şehir”) daha hareketli ve tarihî buluyorum. Burada dinler arasındaki muhteşem uyumun yanı sıra insanların gerek ibadetleri gerek işleri konusunda birbirlerine gösterdikleri hoşgörüye tanıklık edebilirsiniz. Haftanın geri kalanını köklü ve görkemli bir tarihe sahip bu harika şehirde geçirmek çok iyi bir fikir. Bisiklet rikşa (üç tekerlekli bir tür taşıma aracı) ile çıkacağınız turda yoğun ve hareketli pazar yerleri, tapınaklar, kadim kiliseler ve camiler, dar yollar ve tıklım tıklım ara yollar sizi şehre hayran bırakacak.

Kırmızı Hisar yakınlarındaki Jama Camii, UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde yer alıyor. Aynı anda ibadet eden cemaat sayısı açısından Hindistan’daki birinci, dünyadaki yedinci en büyük cami de Eski Delhi’de mutlaka görülmesi gereken yapılardan. Burası yalnızca bir ibadethane değil, aynı zamanda kentlilerin sosyalleşmek ve iyi vakit geçirmek için uğradığı bir nokta. 1656’da Babür İmparatoru Şah-ı Cihan tarafından inşa ettirilen mescidin asıl adı “tüm dünyaya hâkim cami” anlamına gelen Mescid-i Cihannüma’ydı. Üç büyük kapısı, dört geniş minaresi ve devasa bir avlusu olan mescit 35 bin ziyaretçi kapasitesine sahip. Kuzey kapı kabinesinde Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sakal-ı şerifi ve sandaletleri gibi kutsal emanetlerinin yanı sıra ceylan derisine yazılmış bir Kur’an-ı Kerim de sergileniyor. Ramazan ayı boyunca insanlar gerek dua etmek gerekse leziz yiyecekler, giysiler ve takılar dâhil her şeyi bulabilecekleri canlı pazarlarda alışveriş yapmak için bölgeye akın ediyor.

Yeni Delhi dünyanın en kirli ama aynı zamanda en yeşil metropollerinden biri. Kulağa tezat gibi gelse de bu doğru. En eski sıradağlardan biri olan ve Delhi Dağları olarak da bilinen Aravalli Tepeleri kuru ve kışın yapraklarını döken ormanlarla kaplı ve etrafını sardığı şehrin 12 milyon sakini için akciğer görevi görüyor denilebilir. Hatta, Eski Delhi’nin büyük bir kısmı bu dağ sırasının üzerinde kurulu. Şehrin kuzey kesiminden başlayan dağlar Delhi Üniversitesi’ne uğrayıp Güney Delhi’de son buluyor. Ortadaki bölümünün büyük bir kısmı benzin istasyonları nedeniyle eksilse de koruma altındaki ormanlık alan hâlâ varlığını sürdürüyor.

Delhi’nin vahşi ve belki de en yeşil yüzünü, ev sahipliği yaptığı altı ormanı (ya da en azından birkaçını) ziyaret ederek tanıyabilirsiniz: Kikar Ormanı, Jahanpanah Şehir Ormanı, koruma altındaki Rajokri Ormanı, Mangar Bani ve Sanjay Van. Bu ormanlarda yürüyerek çıkacağınız bir keşif gezintisi karşınıza çok çeşitli bitki ve hayvan örtüleri ve ender kemirgen türleri çıkararak. Birçok dikenli bitkinin bulunduğu Sanjay Van da kuş gözlemcileri ve doğaseverlerin gözdesi.

Yeni Delhi gelenekselin ve modernin rahatça bir arada yaşadığı bir şaşırtıcı tezatlar kenti. Birçok görkemli hanedanlığın yükseliş ve düşüşünü gören şehir, bir yandan geçmiş dönemlerin muhteşem hatıralarını yaşatırken bir yandan da Hint orta sınıfının artan alım gücü ve gelişmekte olan göçmen nüfusun ikilemini yaşatıyor. Özetle görkemli geçmişini bugünüyle yaşatan Delhi, Hindistan’ın özünü yansıtıyor.


Kaynak: Shalini Mitra Grant Faint, Rhkamen

Bu yazımızı okuyan 1.434. takipçimizsiniz.

Mustafa Aysabar

1984 Kahramanmaraş Doğumlu. Suudi Arabistan Mekke'de ikamet etmektedir. Halkla İlişkiler bölümü mezunudur. Yurt içi ve yurt dışında, inşaat sektöründe faliyet gösteren çeşitli firmaların muhasebe, idari işler, lojistik departmanlarında görev yapmıştır. Mescid-i Haram'ın genişletilmesi ve Osmanlı Revakları restarosyonu projesinde aktif görev almıştır. Hobileri arasında yüzme ve su sporları vardır. Aynı zamanda rafting antranörü ve lisanlı sporcudur. GençYolcu.com 'da genelde gezi kategorisinde yazılar kaleme almaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir