Yine mi Kaybedeceğiz?

“Dağıtılmamızdan beridir 2000 yıldır siyasi bir liderden mahrumuz” diyerek bütün yoksulluklarını, yoksunluklarını, sürgünlerini, sıkıntılarını; bir siyasi liderden yoksun olmaya bağlar, Siyasal Siyonizm’in kurucusu Theodorl Herzl. Ve belki de ifade etmekten sakındığı bir kıskançlığı okuyabiliriz bu cümlenin gölgesinde. Her ne kadar kıymetini bilmekte aciz kalsalar da dönemin Müslümanlarının Abdulhamid Han gibi bir lidere sahip olmalarını kıskanmış olabilir Theodorl Herzl. Nitekim o İstanbul’u gördüğünde de kıskançlığını ve hayranlığını gizleyememiş; “İnsan görünce niçin bütün dünyanın İstanbul’u ele geçirmek istediğini anlıyor” demekten kendini alamamıştır.

Derler ki; akıllı kimse yaşadıklarından ders alır, daha akıllı kimse ise başkalarının yaşadıklarından da ders alır. Bizim tarihimiz; yaşadığımız problemlere çözüm üretecek kudrete, bize hareket planı gösterecek potansiyele, sisli ve puslu havalarda istikamet çizecek derinliğe ve yetkinliğe sahiptir. Lakin tarihimizi yerli ve milli bir gözle okumaktan aciz kaldığımız dönemler oluyor. Çünkü zihinlerimiz çok fazla istilaya maruz kaldı. İşte bu durumlarda Yahudilerin bu hayıflanmalarına, başsız bir toplumun top gibi oynanmaya namzet olduğuna ibret nazarıyla bakabiliriz. Bunu görmek için yerli ve milli bir düşünce mekanizmasına gerek yok. 1946 öncesi Yahudi toplumların ahvaline dair kısa bir okuma siyasi bir liderden yoksun Yahudilerin; çobansız sürü gibi nasıl dağıldıklarını, tarih sahnesinde hiçbir zaman başrol olmadıklarını, olamadıklarını, figüran olmaktan kurtulamadıklarını gösterir.

Malumdur Abdulhamid Han payitahtta riyaset ederken onun başarısızlığını isteyen, idareyi bırakması gerektiğini düşünen, Ulu Hakan’ı fütursuzca hicveden, hatta ölmesini isteyen zevât-ı bî feraset zümre onun ardından ağlamış ve nedametlerini dile getirmeye kifayet edecek kelime bulamamışlardı. Kimisi helallik istemişse de Ulu Hakan; onları Balkanlarda günlerce kan akan ırmaklara, bir mezarı bile olmayan Müslüman’lara göndermiş, “benim hakkım helaldir lakin bu kadar mazlum, mağdur, maktulün hakkı ne olacak?” buyurmuştu.

Ezcümle Müslüman;
-Maruf kabilinden her işinde liderine itaat eder.
-Hata yaptığında liderini uyarır.
-Uyarma fırsatı yoksa onun istikameti ve isabeti için dua eder.
Bütün bunları Allah rızası için ahlak, edep ve hüsn-i niyetle yapar.

Müslüman ferasetlidir. Her esen rüzgara kapılmaz. Nerden estiğine bakar. Her duyduğuna inanmaz. Tahkik etmeye çalışır. İdrak edemediğini inkar etmez. Aklına sonsuz güvenmez. Bilmediğini ve hatta bildiğini bir bilene sorar. Müslüman; Ümmet-i Muhammed’in menfaatini şahsi menfaatinin üstünde tutar. Müslüman’ın lügatinde sövme, hakaret, lanet, sû-i zann, isyan yoktur.

Bu topraklar liderinin kıymetini bir kez bilmedi. Bu basiretsizlik; Filistin’de kan ve gözyaşına sebep oldu. Bu basiretsizlik medeniyetler beşiği olan toprakları mezar eşiğine çevirdi. Bu basiretsizlik zalime lanet etmekten öteye geçemeyişimize sebep oldu. Oturduğumuz yerden slogan atar olduk. Dizimizde derman yok dilimizde bin ferman. Masaya vuracak bir yumruğumuz kalmadı. Dün, Allah’tan korkmayanların yüreğine korku salan bayrağımız bugün eskisi gibi dalgalanmıyor.

Sözü uzatmanın bir faydası yok. Bütün bu kayıplarımızı telafi etmeye niyetlendiğimiz ve yeltendiğimiz şu günlerde kuracağımız son cümle; “Bir hata yaptık, Kudüs’ü kaybettik. Bir hata daha yapıp İstanbul’u kaybedecek miyiz?”

Bu yazımızı okuyan 1.817. takipçimizsiniz.

Hamit Demir

1991 Kahramanmaraş doğumlu. İlk, Orta ve Lise eğitimini Malatya Darende tamamladı. Darende Hulusi Efendi Kuran Kursunda hafızlık eğitimini tamamladı. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. Aynı fakültede Tasavvuf Anabilim Dalı'nda Yüksek Lisans'ını tamamladı. Katar Üniversitesinde Arapça üzerine eğitim aldı. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı'nda Araştırma görevlisi olarak görev yapmakta ve Doktora eğitimine devam etmektedir. İngilizce ve Arapça bilmekte, Beşiktaş taraftarı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir