Sakin Şehir ve İlk Başkenti Seferihisar

“Sakin Şehir” ailesinin Türkiye’deki ilk temsilcisi ve başkenti Seferihisar. Bu ağa 2009 yılında katılmış. Bu unvanı kazanmasında yüzyıllardır süregelen yaşam kültürünün önemli payı var. Deneyimlerle kuşaktan kuşağa aktarılan tarım yöntemlerinin, yerel üretimin ve doğal döngüsü içerisinde insana yaraşır ve sürdürülebilir yaşam koşullarının desteklendiği bir “sakin şehir” burası. Merkezinde yer alan ve sakin yaşamı simgeleyen salyangoz heykeli, bina cephelerinde, çatılarda göreceğiniz salyangoz figürleri, bu idealin Seferihisar sakinleri tarafından nasıl bir içtenlikle benimsendiğini gösteriyor.seferihisar

 

Çınar ve dut ağaçlarının altlarında kurulu meydan kahveleri, sarmaşıkların gölgelediği dut ağaçlarıyla çevrili Arasta Sokağı, çayınızı yudumlarken hızın, hareketin, telaşla bir şeylerin peşinde koşma isteğinin geçer akçe olduğu bir çağın artık geride bırakılması gerektiğini, özlü ve keyifli bir hayatı sürmenin mümkün olduğunu düşündürüyor insana.

Salı günleri kurulan pazar, bu şirin yerleşimi bin yıllardır besleyen toprakların bereketli ürünleriyle tanıştırıyor sizi. Pazara daha ziyade Seferihisar sakinleri rağbet ediyor. Hem üretici hem de alıcı buranın insanları. Uzaklardan gelenler ise bu şirin ilçenin dışarı açılan kapısı, bir anlamda vitrini kabul edilen Sığacık’ta kurulan, namı bölge sınırlarını aşmış bir başka pazarı tercih ediyor. Seferihisar merkezinden yaklaşık 5 kilometre uzaklıktaki bu şirin beldede tarihî Sığacık Kalesi’nin dar sokaklarında, 500 yıllık kale içi evlerinin önünde kurulan tezgâhlarda yok yok desek yeridir.

Dağlardan toplanmış Ege otlarının, kurutulmuş mandalinanın, dalından henüz koparılmış çeşit çeşit meyvenin ve zeytinyağından imal edilmiş sabunların havayı saran kokusuna kendinizi daha kalenin tarihî kapısından girer girmez kaptırıyorsunuz. Seferihisar’ın civar köylerinden gelenler, burada bizzat kendilerinin yetiştirdiği ürünleri satıyorlar. Kiminin tezgâhı daha renkli, kimininki de hemen evinin önündeki bahçesinin mahsülü marullarla daha mütevazı. Hemen oracıkta, kendi kapısının önünde ördüğü örtüyü satan; açtığı gözlemeyi, şerbetini döktüğü tatlıyı güler yüzle ve içtenlikle ikram eden Anadolu insanı içinizi ısıtıyor.

Kabak çiçeği dolması, zeytinyağlı sarma, nohutlu mantı, yuvalaça ve samsades gibi yöre lezzetlerini tadımlık ikram ediyorlar.  Siz de buralara benim gibi gezmeye gelmişseniz tatmakla kalmayıp sevdikleriniz için de almak istiyorsunuz. Siz “Daha ne olsun!” diye düşünürken onların aldığınız ürünü naylon poşet yerine fileye ya da kese kâğıdına koymaları yüzünüzü güldürüyor. Bu nedenle egemen piyasa koşullarından azade, doğal ürünlerle sağlıklı beslenmek isteyenler buraya İzmir’in farklı ilçelerinden hatta çevre illerden alışverişe geliyor. Müzisyenlerin de bir anlamda sahne aldıkları bu pazarda Ege şivesiyle yapılan pazarlığa saksafon ve keman sesleri eşlik ediyor.Sanki müziğin ritmine eşlik eden bir şenlik alayı geçiyor. Cıvıl cıvıl bir yer burası. Evliya Çelebi’nin “Seyahatname”sinde “ürünleri bol, halkı zengindir” diye övgüyle bahsettiği Seferihisar’ın bu ünlü pazarına yolu mayıs ayında düşenlerse Tohum Takası Şenliği ile bolluğun ve bereketin paylaşıldıkça çoğaldığını da görebiliyor.

Pazardaki bu keyifli gezinizin ardından yine kale içinde yer alan, tarihî evlerden dönüştürülen küçük avlulu kafelerde soluklanabilirsiniz. Bitişik düzende ve çoğunlukla iki katlı olan, cumbaları ve tahta panjurlarıyla dikkat çeken bu evlerin büyük bölümü kerpiçten imal edilmiş. Diğer bir alternatif ise film setlerinin kurulduğu bu şirin sokakları geride bırakıp kalenin denize açılan Kuşadası Kapısı’nın karşısındaki masalara oturmak.

Denize nazır bu mekânda kahvenizi yudumlarken balıkçı teknelerini, yığılı ağları ve ağlarını onaran balıkçıları izlemek ayrı bir keyif. Limanda bulunan Balık Kooperatifi’nde her sabah 10.30’da balık mezadının düzenlendiğini de yeri gelmişken belirtelim. Limandan çarşının içlerine doğru ilerledikçe mis gibi bir koku geliyor burnunuza. 2011 yılında Gödence köyünde keşfedilen ve ilk hasadı 2016 Temmuz’unda yapılan Topan Karakılçık Buğdayı’ndan yapılan ekmeğin kokusu bu. Fırının yanında sıralanmış dükkânlarda bölgeye özgü seramikler renkleriyle dikkatinizi çekiyor. Doğanbey köyündeki imalathanede geleneksel yöntemlerle üretilen keçeden yapılan giysilerin satıldığı dükkân da çarşıda en çok ziyaretçi çeken yerlerden.

Sığacık’ta yapacağınız bu lezzet ve alışveriş turundan sonra Sığacık Kalesi’nin yapımında kullanılan malzemelerin devşirildiği Teos antik kentinde bir kültür turuna çıkalım isterseniz. 1960’lı yıllarda yapılan kazılarda ortaya çıkarılan Teos antik kentinde, kazı çalışmaları 2010 yılında tekrar başlamış. 12 İyonya kentinden biri olan ve bahar şenlikleriyle tarihe mal olmuş Teos, Dionysos adına inşa edilen büyük tapınağı ile biliniyor en çok.

Meclis binası ve tiyatro gibi zengin bir mimari kültürün örneklerini gördükten sonra kentin kısa zamanda nasıl önemli bir ticaret ve kültür merkezi hâline geldiğini ve yapılacak kazılarda daha nelerin gün yüzüne çıkacağını düşünebiliyor musunuz? Çalışmalarda ortaya çıkarılan eserlerin bir kısmı millî müzelere nakledilmiş. Buradan, asırlık zeytin ağaçlarının gölgelediği yoldan antik limana inmek de mümkün. Antik kenti çevreleyen kızılçam ormanından ispinoz, çam baştankarası, mavi baştankara, alaca ağaçkakan gibi kuşların cıvıltıları yayılıyor etrafa; bu da ortama ayrı bir güzellik katıyor. Teos antik kentine kadar gelmişken Dionysos kültüne bağlı sanatçıların yaşadığı Lebedos ile Doğanbey Burnu’ndaki Myonnesos kentlerini de ziyaret edebilirsiniz.

Merkezde ve Sığacık’ta kurulan pazarları Seferihisar’ın vitrini yapan ürünlerin geldiği bereketli topraklarda sıra… Seferihisar’ın köyleri doğayla iç içe vakit geçirmek isteyenlere birbirinden cazip seçenekler sunacak zenginlikte. Gödence ve Beyler köyleri doğa yürüyüşü için son derece uygun. Beyler köyünün çevresindeki yürüyüş parkurlarında, zeytinliklerin ve üzüm bağlarının arasında yürürken Ege Denizi’nin iyot kokusunu taşıyan rüzgâr size eşlik ediyor. Köyden yaklaşık beş kilometrelik parkurun takip edilmesiyle ulaşılabilecek Sivritepe ise Sığacık ve Akarca kıyılarının panoramik manzarasıyla sizi bekliyor.

Gödence köyü ise zeytinyağıyla, ceviziyle, bademiyle, sabunuyla, kuru üzümüyle, tarhanasıyla pazarın kileri adeta. Bölgede doğanın kendi döngüsü içinde tarım yapmanın inceliklerini keşfedebileceğiniz bir okul var desek cevabınız ne olur? Yeni Orhanlı’da, restore edilmiş bir yapıda hizmet veren Doğa Okulu’nda zamanı takvim ve saatlere değil, doğaya bakarak anlamanın yolları öğretiliyor. Burada “Doğa Zamanı”, “Yavaş Tarım” gibi “Sakin Şehir” felsefesine uygun kurslar düzenleniyor.

Eğer niyetiniz sakin bir deniz tatili yapmak ise yine doğru yerdesiniz… 40 kilometrelik bir sahil şeridine sahip Seferihisar, mavi bayraklı plajları ile deniz tatilcilerinin de göz bebeği. Ekmeksiz ve Akkum plajlarının yanı sıra rüzgâr sörfünü öğrenebileceğiniz eğitim merkezinin de bulunduğu, serin ve çok tuzlu sularıyla Akarca son derece popüler.

Seyrine doyulmaz bir gün batımı manzarası sunan Sığacık Limanı’nda bir balık lokantasına uğramadan Seferihisar’dan ayrılmayın. Balığın da, Seferihisar’ın bereketli topraklarında yetişen otlarla yapılan zeytinyağlıların da tadı bir başka oluyor.

BİLGİ
AnadoluJet, Ankara-İzmir ve İstanbul-İzmir arasında her gün karşılıklı seferler düzenliyor.

Yazı: Mutlu Dursun Fotoğraf: Hasan Uçar

Bu yazımızı okuyan 1.552. takipçimizsiniz.

Uğur İvegener

1975 Bursa doğumlu. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Turizm Otelcilik Mezunu, Mesleği gereği seyahatleri çok sevmesi ile birlikte bu alanda yeni trendleri de yakın takip ediyor. Yurt içi ve yurt dışındaki tecrübe ve gözlemlerini paylaşıyor. Spor dünyasını özellikle Basketbol dünyasını yakından takip ediyor. Takımlarda ki oyuncu atmosferlerini, iç dünyalarını, stres içerisinde rekabet yönetimini merak ve keyifle takip eder. .Evli ve bir çocuk babası. İngilizce bilmekte, Kurumsal bir firmada Otel Yöneticisi olarak görev yapmakta.

One thought on “Sakin Şehir ve İlk Başkenti Seferihisar

  • 06 Ağustos 2017 tarihinde, saat 23:35
    Permalink

    “Sakin Şehir” ya da “Yavaş Şehir” Hareketi:

    Hareketin başlangıcı yavaş yemek yemeye dayanmakta. 1986 yılında İtalya’nın Roma şehrinde uluslararası bir fast food zincirinin(MCDonalds) açılmasına karşı yapılan bir protesto ile başlar. Küreselleşme ve hız karşısında yereli ve yavaşı korumayı amaçlar. McDonalds, Starbucks gibi hızlı dünya ikonlarının amansız hegemonyalarını sınırlamak için adeta kültürel bir barikat olarak nitelendirilmektir.

    Sadece yavaş yemek yeme hareketi ile sınırlı kalmayıp kent hayatını bütünüyle sorgulamaya da başlamıştır. Şehir ortamının çeşitlilik ve değişim içeren kendine has niteliklerinin değişimi, yirminci yüzyıl olaylarının şehirleşmedeki baskın rolü, şehirleşmede yönetim ve planlama felsefesinin önemi, küresellik ve yerellik kavramlarının bugünün şehirlerine etkisi şeklinde belirlenmiştir. Dünya toplumlarının sakin şehirler oluşturma noktasına gelmesinde etkili olan başlıca unsurlar olarak görülen bu temalar, kavramın ortaya çıkma sürecini anlamlandırma açısından önemlidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir