Saçmalık

Saçma sapan şeyler yapıyorum. Öylesine boşluğa bırakıyorum kendimi. Boşluğu anlamaya çalışıyorum bencilce. Kendi yazılarımı okuyup gülümsüyorum ağlanacak hallerime. Geçmişimi kırk kat bohçaya sarıyorum sandıklarda saklıyorum arada bir çıkarıp çıkarıp döküyorum ortalığa, yaşanmışlıklara ve yaşanmayacaklara yana yana. Aşk ağlatır dert söyletir ifadesine sığınıyorum ana kucağına sığındığım gibi.

Türlü cümlelerle süsleyip püsleyip çıkarıyorum içinden çıkılmaz olan halimi içimi dışımı bir ederek. Kalbimdekilere pencere yapıp seyri alemlik yaptırıyorum kalbime konanlara konacaklara. Tam hayal aleminde sallanırken ben, odaya bir insan kılığında kıyafetinde biri gelir. Kalp gözümdeki pencerede insanları ve insancıkları anlamaya ve anlatmaya cam olsaydı çizerdim adamın tablosunu buğudan resimlerle. Ama ne kalbim insanları anlamaya yetecek kadar açık ne de ben onların buğudan resimlerini çizebilecek kadar yetenekliyim. Yeteneklerimi ortaya dökmeye çalışırsam yeteneksizliğim çıkıyor ortaya bir bir… utanıyorum parmaklarımı saklıyorum saymamak için başaramadığım şeyleri. Parmaklarım inat ediyor hepsi de dikiliyor ayağa birer birer kendilerini gösteriyorlar bana inat…onlar inat ediyor ben inat ediyorum sonunda ikimizde ne galip oluyoruz ne mağlup oluyoruz. Öyle yaşıyoruz hayatı kimi zaman birleşip kimi zaman ayrışarak….
Koptu gönlün kırık teli. Ne ses çıkarır oldu ne nağmeye uyum sağladı. Kalabalıklar yağdı sadece ortaya ortaya…..gönül kendine ağlasa da çare değil ağlamasa hiç çıkar yol yok.

kerime küçük

Bu yazımızı okuyan 1.695. takipçimizsiniz.

kerime küçük

Hayat hikâyem… Ben Konya’nın Beyşehir ilçesinin küçük bir kasabasında doğdum. Yedi kardeşten beşincisiyim ve ilme âşık tek çocuğum ailemde. Daha çocukluğumda bir tercih yapmak zorunda kaldım ya ilim ya ailem adına… Benim tercihim ilim adına oldu. Şimdi bazen pişman da olmuyor değilim bildiklerimden bir şeyler yapamadığım hayatıma uygulayamadığım, bilinenle yapılan arasında uçurumlar oluşmaya başladığı zaman, küçücük kasabamda hiçbir şeyden habersiz yaşamak acaba daha mı akıllıca bir iş olurdu diye düşündüğüm zamanlar da olmuyor değil… Bazen hasretlik de çok koyuyor… Bir garip gurbetlik yıllarca çektiğim yurt köşelerinde anamın dizinin dibinden uzak geçirilmiş ondört yıl… İşte bir garip gurbetlik… İlkokulu başarıyla bitirdim… Daha ilkokula gitmeden öğretmencilik oyunu oynadım okul bahçesinde… Daha çocukken hayran oldum bu mesleğe ve daha çocukken başladım kitap okumaya… Sınıfımın kitaplığında okumadığım kitap kalmamıştı ilkokul yıllarımda… Kemalettin Tuğcu en çok okuduğum yazardı bir de… Ve ilk defa Çalıkuşu’nu ilkokul 4 e giderken okumuştum sanırım… İlkokul dörtte babamızın kanserden vefatı üzerine anacağım benim hep doktor olmamı istedi… Babamın kanser olduğunu bile bile ameliyat eden doktorlara inat… Hastane köşelerinde yardıma muhtaç insanlara, bir gülümsemeye hasret kalanlara faydam olur düşüncesiyle hayallerinde kızı kerimesi doktor olmalıydı… Ama olmadı isyan bayraklarımı ilk defa evden ayrılmakla çekmiştim zaten… İkinci isyan bayrağımı ise orta 2 de verdiğim bir kararla ilahiyat okuma kararıyla çektim ve ben anamın hayallerine umuduna inat doktor olmadım olamadım… Ben ilahiyat hayranıydım… Gönül doktoru olmalıydım… Kalplere şifa olmalıydım. İnsan bedenen bir defa ölürdü ama ruhen imanen öldüğü zaman o ölünün hali bin beterdi…Ben kalp hastalarına deva olacaktım ben ilahiyatlı olacaktım…. Ve yıllar süren gurbetlik ve Marmara ilahiyat… Yeniden doğuş bir garip yaşam… Ölümle burun buruna geçirilen 2 yıl ve Rabbimin dünyadan nasibimi kesmediğini öğreniş ve sonrada yeniden sarılmak bir şeylere… Ve mezuniyet…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir