Nemrut

Yüce bir dağın tepesinde görkemli tahtlarına kurulmuş tanrıların taştan bakışları; yelken yarışları, müzik dinletileri ve ören yerleriyle yeniden keşfedilen yörenin konuklarını selamlıyor. Asırlardır sayısız uygarlığa can veren Fırat’ın mavi sularının kuzeybatı ucuna kurulmuş Adıyaman’ın küçük ilçesi Kâhta, şöhretini en çok Nemrut Dağı’ndaki tanrı heykellerine borçlu olsa gerek. Oysa, Doğu Toroslar’ın keskin vadileri arasına gizlenmiş bu tarihi ilçe, doğal dokusu ve kültürel zenginlikleriyle Anadolu’nun nadide köşelerinden biri. Bölge, geçtiğimiz günlerde bir yelken yarışına da ev sahipliği yaptı örneğin. Türkiye Yelken Federasyonu tarafından bu yıl ikincisi düzenlenen Doğu ve Güneydoğu Bölgesi Optimist Yarışları, 6-9 Eylül tarihleri arasında Kâhta’da gerçekleşti. Adıyaman, Bitlis, Şanlıurfa ve Van’dan gelen sporcuların katılımıyla Atatürk Baraj Gölü’nde gerçekleştirilen yarışlar yöre halkının da yoğun ilgisiyle takip edildi.

ESKİ KÖYE YENİ KALE

Nemrut Milli Parkı’nın 10 kilometre güneyindeki Kâhta’nın çevresi gerçek bir açıkhava müzesi. Kâhta’yı geride bırakıp, Nemrut Dağı Milli Parkı sınırları içine girer girmez, görkemli bir uygarlığın etkisine hemen kapılıyor insan. Pembe zakkumların süslediği vadiler, yüksek kaleler, tanrısal bir varoluşun işaretleri sanki. Adım başı yeni bir ören yeri ya da tarihi kalıntı ile karşılaştığınız Adıyaman ili sınırları içerisinde, henüz hiç kazı çalışması yapılmamış arkeolojik alanlar bulunuyor.

Buna karşın 167 olan tescilli eser sayısı, son dönemde bulunanlar ile birlikte 177’ye yükselmiş. Adıyaman İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdullah Güven, Kommagene Uygarlığı’nın en büyük şehirlerinden biri olan Perre Harabeleri’nde bulunan yeni nekropol alanlarının ve taban mozaiklerinin yöre tarihine ilişkin yeni bilgiler taşıdığını belirtiyor.

Bölgenin en ilgi çekici yerlerinden biri olan Karakuş Tümülüsü, iki bin yüz küsur yıl önce kurulmuş, çağının en küçük ama en barışçıl krallığı Kommagene’nin ilk görkemli anıtı. Antik sütunlar, heykeller ve kabartmalarla süslü 35 metre yüksekliğindeki tümülüsten kuzeydoğuya devam eden yol, kıvrımlarla bir vadi yatağına doğru alçalıyor. Kıraç tepelerin arasında insanın içini serinleten Cendere Çayı üzerindeki taş kemerli köprü, Anadolu’nun kullanılabilir durumda olan belki de tek orijinal Roma köprüsü.

Cendere Köprüsü’nden doğuya dönüp kurak tepelere tırmanmaya başlayan yol, 5 kilometre sonra zakkumlarla bezeli bir başka vadiye çıkıyor. Kâhta Çayı’nın üstüne tarihin gölgesi gibi düşen Yeni Kale, yörenin en eski yerleşim alanlarından biri olan Eski Kâhta’nın ilk kuruluş yeri. İlk yaşam izlerinin antikçağa dek uzandığı yöredeki görkemli kaleye neden ‘yeni’ dendiği ise bir soru işareti. 1930’lu yıllara kadar koca bir kaymakamlık olan Eski Kâhta, yenisi düzlükteki araziye kurulunca 30-40 haneli yalnız bir köy olarak kalmış.

Kâhta Çayı’nın güney yakasındaki uçurumun kıyısı, Arsameia olarak anılan Kommagene Krallığı’nın kutsal alanı. Milli Park’ın ücretli girişinden geçerek ulaşılan Arsameia, çam ağaçlarıyla örtülü. MÖ. 2. yüzyılda Kommagene krallarının saraylarına ev sahipliği yapan bölgede bulunmuş deniz kabukları ve fosillere bakılarak, buranın bir zamanlar bir iç deniz olduğu ileri sürülüyor. Arsameia’dan sonra giderek sarplaşan yol, tarlalardan yayılan anız dumanlarının genizleri yakan kokusu eşliğinde uzayıp gidiyor.

ANADOLU PİRAMİDİ

Nemrut yolunda sanki her kilometrede her şey daha da sararıyor: Evler, kayalar, ağaçlar hatta kuşlar… Sıcak yaz aylarında dahi rüzgârlı ve ürpertici olan Nemrut yolunda karlı günlerde koşullar biraz daha zor. Araçla tırmanılan son noktadan sonra, yaklaşık 500 metrelik bir yürüyüşle ulaşılan Nemrut Dağı’nın zirvesi; dev insan ve kartal başlı tanrı heykellerinin gövdelerinden ayrılıp yere yuvarlanmış halleriyle gerçeküstü bir atmosfere sahip. Kommagene Kralı Antiochos’un UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne dahil edilen anıt mezarı, gizemli bir hazine sandığı gibi bulutların üzerinde uyumaya asırlardır devam ediyor.

Kommagene Krallığı’nın dini ve idari tören alanı olan Nemrut Dağı, konuklarına Toroslar’ın 2 bin 150 metre yüksekliğinden Kommagene Vadisi’ni ve uzaklardaki Atatürk Baraj Gölü’nü seyretme fırsatı sunuyor. Kommagene’nin çılgın kralı Antiochos, dağın üzerindeki 200 bin metreküplük bir kaya bloğunu elle yontturmuş ve burada kendisi için görkemli bir anıt mezar yaptırmış. Vadiden buraya taşınan taş bloklardan yontulmuş her biri 6 ton ağırlığındaki heykellerin yüksekliği 10 metreyi buluyor.

Üzeri 150 metre çapında ve 50 metre yüksekliğinde kırma taşlardan koni şeklinde bir tepeyle örtülü mezarlara Roma dönemi de dahil olmak üzere, farklı dönemlerde tünel açılmışsa da, kral mezarlarına şimdiye dek ulaşmak mümkün olmamış. Ünlü Mısır firavunu Tutankhamon kadar zengin olduğu sanılan Antiochos’un Mezarı, onun zekâsı sayesinde belki de Anadolu’nun bağrında hâlâ olduğu yerde kalabilmiş bir dünya mirası.

DAĞLARIN DENİZİ

Nemrut Dağı’nda, dört bir yanda dağlar uzanıyor kudurmuş bir denizin dalgaları gibi… Bir yanda Kommagene tanrılarının taştan gözleri, bir yanda sonsuz dağlar denizi… Nemrut’a çıkıp da Kral Antiochos’un mezar yeri seçimine hak vermeden edemiyor insan! MÖ 2. ve 1. yüzyıllar arasında yaklaşık 250 yıl hüküm süren Kommagene Devleti, Fırat’ın batı yakasında; Adıyaman, Gaziantep ve Kahramanmaraş illerini kapsayan sınırlara sahip olmuş.

Kommagene Uygarlığı’na altın çağını yaşatan Antiochos, iktidarı döneminde çok zor bir seçimle karşı karşıya kalmış. Devletin batı sınırına dayanan Roma ve doğu kıyısındaki Pers imparatorlukları, bitmeyen savaşlarıyla Kommagene’yi araya sıkıştırmış. Antiochos’un devletini yaşatmak uğruna tek bir seçeneği kalmış önünde: İki devlet arasında uzlaştırıcı olmak. Bin yıldır süren doğu-batı çekişmesinin tam ortasında kalan Antiochos, bir kültür reformuna soyunarak, kültürel ilişkiler ve evlilikler yoluyla çatışmaların uzağında kalabilmiş uzun yıllar. Tarihin bu ilginç kralının ülkesi, bugün hâlâ dünyanın hemen her yerinde ilgi toplamaya devam ediyor.

Geçtiğimiz yıl Nemrut’u ziyaret eden turist sayısı 95 bin civarındayken, bu yılın ilk sekiz ayındaki konuk sayısı 100 bine ulaşmış. İlginç olan ise yöreye en çok turistin Uzakdoğu ülkelerinden geliyor olması. Güney Kore, Japonya, Tayvan gibi uzak ülkelerden turist çeken ören yeri; Almanya, Fransa, Hollanda, İtalya, İspanya ve Amerika gibi batı ülkelerinden de ziyaretçi almaya devam ediyor. Civardaki konaklama tesislerinde geceleyip, gün doğumunu Tanrıların Dağı’nda karşılamaksa artık bir Nemrut klasiği.

2000’li yıllardan itibaren her yıl yapıldığı gibi, bu yıl da 14 Temmuz’da, Kral Antiochos’un taç giyişinin 2116. yıldönümü kutlandı. Gün batımında gerçekleştirilen Kral Antiochos’u anma etkinlikleri, kimi zaman canlı müzik performanslarıyla renkleniyor. Yeryüzü varolduğu sürece Antiochos’un görkemli yapıtı, güneş doğarken ve batarken onun kızıllığında kutsanmaya devam ediyor.

Bu yazımızı okuyan 1.759. takipçimizsiniz.

gencyolcular

Genç Yolcu 2005 yılında #BirlikteKeşfedelim sloganıyla Gezi • Kültür • Sanat alanında yayın hayatına başlamıştır. İletişim: bilgi@gencyolcu.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir