Kadem-i Şerif

“Kadem-i Şerif¸ Şeyh Muhammed Ziyad Efendi’nin bekçiliğini yaptığı¸ atalarından miras bir taştır. Halil Hamid Paşa’nın sadrazamlığı zamanında¸ Birinci Abdülhamid’in arzusu üzerine Şeyh Muhammed Ziyad tarafından başının üzerinde taşınmak suretiyle ve yürüyerek Şam’dan İstanbul’a getirilmiştir.” I. Abdülhamid¸ 20 Mart 1725’te İstanbul’da Topkapı Sarayı’nda doğdu. Annesi Rabia Şermi Sultan¸ babası III. Ahmet’tir. Ağabeyi III. Mustafa’nın vefat etmesiyle 21 Ocak 1774’de tahta geçti.

Küçük Kaynarca ve Sıkıntılı Günler

I. Abdülhamid tahta geçtiğinde Rus Savaşı devam etmekteydi. Bükreş Antlaşması’nın görüşmeleri yarıda kalmıştı. Kışın gelmiş olması ve veba salgını yüzünden barış görüşmeleri tekrar başladı.  1774’te Küçük Kaynarca Antlaşması yapıldı. Bu antlaşmaya göre Kırım¸ Kuban ve Bucak yalnız dini bakımdan halifeye bağlı olmak üzere müstakil oluyor; Yenikale¸ Kerç¸ Azak¸ Kılburun kaleleri Rusya’ya geçiyordu. Osmanlı Devleti halifelik statüsünü kullanarak Kırım Bölgesi’ni dini olarak kendisine bağlıyor¸ elinde tutmuş oluyordu.

Eflak¸ Boğdan ve Cezayir-i Bahr-i Sefid sahili gibi savaşta Ruslar tarafından işgale uğramış yerler ise Osmanlı Devleti’ne geri veriliyordu. Rus donaması Karadeniz’e girebilecek ve Osmanlı Devleti¸ Rusya’ya savaş tazminatı ödeyecekti. Anlaşmanın en ağır maddelerinden biri Türk toprakları üzerindeki Ortodoksların himayesinin Ruslara verilmesiydi. Rusya bu sayede Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışma fırsatı bulacaktı. Böylece Ortodoks tebaayı Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtacak bir kısım iç karışıklıkların ortaya çıkmasına zemin hazırlamış olacaktı. Osmanlı Devleti’nin imzaladığı en ağır antlaşmalardan biri olan Küçük Kaynarca Antlaşması ile Türk ve Müslüman olan Kırım Vilayeti elden çıkmıştı. Aynı zamanda Rusya’ya kapitülasyonlar da verildi. Osmanlı’yı gerçek anlamda sıkıntılı günler bekliyordu.

Antlaşmanın tartışmalı maddelerini açıklığa kavuşturmak için Fransa aracılığıyla 1779’da Osmanlı Devleti ile Ruslar arasında Aynalıkavak Tenkihnamesi imzalandı. Buna göre Kırım bağımsız bir devlet olmaya devam edecek¸ hanlar Kırım halkı tarafından seçilecekti. Kırım halkı üzerindeki Osmanlı halifeliği hakkı devam ediyordu ancak Osmanlı Devleti¸ Kırım’ı geri alabilmek için hiçbir girişimde bulunmayacaktı. Kırım’da olağanüstü bir durum oluştuğunda bu mesele iki devlet arasında çözüme kavuşturulacaktı. İngilizler ve Fransızlara tanınan Karadeniz ve Akdeniz’de haklar aynen Ruslara da tanınacaktı. Osmanlı Devleti bu antlaşmayla Rus yanlısı Şahin Giray’ın Kırım Hanlığını tanımış oluyordu.

I. Abdülhamid¸ savaş zamanında devletin çeşitli bölgelerinde çıkmış isyanları bastırmak ve askeri sahada ıslahatta bulunmak istiyordu. İsyanları bastırmak üzere Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa ve ıslahat yapmak için de Sadrazam Halil Hamid Paşa görevlendirildiler. Kapıkulu Ocakları’nın ıslahı için Fransa’dan mühendisler getirildi. Mühendishane-i Berri-i Hümayun (Kara Mühendishanesi) kuruldu. Lale Devri’nden beri kullanılmayan İbrahim Müteferrika’nın kurmuş olduğu matbaa açıldı. I. Abdülhamid ve devlet adamları¸

Kafkasya’nın bazı bölgelerini Türk nüfuzu altına almayı tasarladılar. Bu sebeple Soğucak ve Anapa kalelerini tahkim ettiler. Buradaki Çerkez kabilelerini itaat altına almaya çalıştılar. Bir süre sonra Şahin Giray’a karşı ayaklanma çıkınca Rus orduları bölgeye girdiler. 1784 yılında bu olayı bahane edip Kırım’ı Rusya’ya bağladılar. Osmanlı Devleti antlaşmanın maddelerine ters olduğu için tekrar savaşa girmek istediyse de ordu henüz savaşa hazır değildi ve bu nedenle anlaşma bozulmadı. 1781’de Rusya¸ Avusturya ile beraber bir tasarı hazırlamış ve bu tasarıya göre de Osmanlı Devleti’ni paylaşmaya karar vermişlerdi. Sadrazam Koca Yusuf Paşa¸ Rusya ile savaşmaktan yanaydı. Rus elçisi sadarete çağrılarak Kırım’ın iadesi istendi. Elçinin uygun cevap vermemesi üzerine Rusya’ya savaş ilan edildi. Rusların idaresi altındaki Kılburun Kalesi’ne hücum ile 1786-1792 Osmanlı-Rus Savaşı başlamış oldu. Avusturyalılar da savaş açmadan Belgrad ve Sırbistan’a taarruz ettilerse de bir sonuç alamadılar.

Üzüntüden Vefatı

Avusturya¸ Osmanlı Devleti’ne ait olan Boğdan’a bağlı Bukoniva’yı işgal etmişti. Osmanlı ordusu Tameşvar eyaletinde Muhadiye Boğazı’nı ele geçirdi. Avusturya İmparatoru’nun Şebeş Boğazı’na ordusu ile gelmesi üzerine 1788’de Şebeş Savaşı’nda Osmanlı ordusu galip geldi. Serdar-ı Ekrem Sadrazam Koca Yusuf Paşa¸ önce Avusturya derdini halletmek istedi. Fakat Rus cephesindeki savaş aleyhte gelişiyordu. Kısmi başarılar Özi Kalesini kurtarmaya yetmedi. Özi Kalesi Ruslar tarafından alınınca tarihin en büyük mezalimine uğradı. Masum ve günahsız çocuklar¸ genç ve ihtiyar kadınlar dâhil 30 bin civarında insan vahşice öldürüldü. Sadrazam¸ Özi Kalesinin düştüğünü bildiren ve yapılan mezalimleri dile getiren telhisi okurken¸ padişah¸ üzüntüsünden¸ kederinden felç oldu. Çok geçmeden de vefat etti (28 Mart 1789). Bu ise bizlere Osmanlı Hükümdarlarında vatan ve millet sevgisinin ne kadar üst düzeyde olduğunu göstermeye kâfidir. I. Abdülhamit¸ bu hezimetin ardından 7 Nisan 1789’da vefat etti. Eminönü’ndeki Bahçekapı’daki imaretin karşısındaki türbeye defnedildi.

Kadem-i Şerif ve Sırrı

Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ayak izi olan taşlara genel olarak “nakş-i kadem-i şerif” veya “nakş-i kadem-i saadet” denilmiştir. İslâm tarihinin çeşitli devirlerinde Hindistan’dan Mısır’a¸ Kudüs’ten İstanbul’a kadar geniş bir coğrafyada görülmektedir. Osmanlı sultanlarının mukaddes emanetlere gösterdiği saygının derecesi fevkalade yüksektir. Bu öneme binaen Topkapı Sarayı’ndaki Enderun’un en önemli koğuşu veya dairesi¸ Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hırkası ile diğer mukaddes emanetlerin saklandığı “Hırka-i Saadet” dairesidir. Burada dördü taş ve ikisi tuğla olmak üzere altı aded “kadem-i şerif” muhafaza edilmektedir. İstanbul’da Eyüp Sultan ve Üçüncü Mustafa türbelerinde de birer adet ayak izi bulunur.

İstanbul Bahçekapı’da Sultan Birinci Abdülhamid Türbesi’nde bulunan Kadem-i Şerif de bunlardan bir diğeridir. Türbe’nin kuzey tarafında bir niş içine hazırlanan camekânda sergilenmektedir. Birinci Abdülhamid’in tuğrası altında yer alan kitabede aşağıdaki beyitler mevcuttur.

Oldu resm-i kadem-i Hazret-i Fahr-i Âlem

Tâc-ı vehhâc-ı ser-i cümle-i ehl-i îmân

O kademdir ki idüp tayy-ı semâvât-ı alâ

Menzil-i Sidre’ye bastı şeb-i esrâda ıyân

Sür yüzün acz u niyâz ile idüp istişfâ‘

Olayım dirsen eğer mahzar-ı afv vu gufrân

Kaynaklar incelendiğinde görülür ki¸ Birinci Abdülhamid’in veli olduğuna dair halk arasında yaygın bir kanaat vardır. Birinci Abdülhamid Türbesi’ndeki taşın Şam’da bulunduğu yerden İstanbul’a getirilmesi safahat kaynaklardan takip edildiğinde birbirinin tekrarı bilgilerden ibarettir. Bu hususta en önemli iki kaynak olarak¸ Ayıntaplı Muhammed Münib Efendi’nin Âsâru’l-Hikem fî Nakşi’l-Kadem adlı eseri ile Osmanzâde Hüseyin Vassâf’ın Sefîne-i Evliyâ adlı eserleri görülmektedir. Günümüz eserleri genellikle bu iki kitaptan yaptıkları iktibaslarla Birinci Abdülhamid Türbesi’ndeki kadem-i şerifin hikâyesini nakletmişlerdir. Hüseyin Vassaf Efendi’nin nakli aşağıda aynen verilmiştir.

“Şeyh Muhammed Ziyâd Şâm-ı şerîf civârında Kadem karyesindeki¸ Kadem-i şerîf’in ced-be-ced nigehbânıdır. Pederi Ahmed-i Attâr¸ onun pederi Hümât’tır. Sultan Abdulhamîd Hân-ı evvel zamânında ârzûî şâhâne üzerine¸ Kadem-i Saâdet’i oradan başına alarak¸ mâşiyen İstanbul’a kadar bu sûretle getirmiştir. Kadem-i Saâdet¸ el-yevm Abdulhâmid-i evvelin türbesinde mahfûz mahfaza-i tekrîm olup¸ kandil ve arefe gibi eyyâm-ı mubârekede Kadem Dergâhı şeyhi olan zât tarafından güşâd ve ziyâret ettirilmek şart-ı vâkıf îcâbındandır. El-Hâletü hâzihî¸ ziyâret olunur. Muhammed Ziyâd Hazretleri burada mazhar-ı hürmet oldu. O zaman Sadrazam bulunan Halîl Hamîd Paşa¸ Hazreti Şeyh’e çok muhabbet gösterenlerdendir.

Kadem Tekkesi’nin olduğu mahal¸ Kapıcıbaşı Konağı imiş. Mülk olduğundan Halîl Hamîd Paşa¸ burasını istimlâk ve vakf etmiş. 1190/1776 târîhlerinde dergâhı inşâya muvaffak olup¸ Hazreti Şeyh’i burada irşâd-ı nâs için alıkoymuş ve dergâhı kendisine teslîm eylemiştir. 1205/1791 târîhine kadar irşâd-ı nâs ile meşgûl olup¸ terk-i âlem-i nâsût eyledikte¸ dergâh-ı şerîf hazîresine defn edildi. Türbelerinin üzeri açık ve hâlen ma‘mûrdur. Kitâbe-i seng-i mezâr-ı ber-vech-i âtîdir: Kadem-i Şerîf’i Şam’dan Âsitâne-i aliyyeye nakl hizmetiyle şeref-yâb olan sülâle-i Sa‘diyye’den¸ kutbu’l-ârifîn ve gavsu’l-vâsılîn merhûm ve mağfûrun leh eş-Şeyh el-Hâc es-Seyyid Muhammed Ziyâd hazretlerinin¸ rûh-ı pür-fütûhlarına rızâ’en li’llâhi teâl⸠el-Fâtiha¸ 1205/1791.”

Bu metne göre Kadem karyesinde bulunan Kadem-i Şerif¸ Şeyh Muhammed Ziyad Efendi’nin bekçiliğini yaptığı¸ atalarından miras bir taştır. Halil Hamid Paşa’nın sadrazamlığı zamanında¸ Birinci Abdülhamid’in arzusu üzerine Şeyh Muhammed Ziyad tarafından başının üzerinde taşınmak suretiyle ve yürüyerek Şam’dan İstanbul’a getirilmiştir. Halil Hamid Paşa da Şeyh Efendi için 1776 senesinde Kadem Tekkesi’nin bulunduğu mahaldeki Kapıcıbaşı Konağı’nı istimlâk ederek tekke inşa ettirmiştir.

Çağdaş bir nâkil olarak Ayıntabi Muhammed Münib Efendi ise Kadem-i Şerif’in Hazreti Muhammed (s.a.v.)’in peygamberliği öncesinde¸ çocukluğunda ve gençliğinde iki kez olmak üzere Şam’a yaptığı seferlerin birinde¸ Şam yakınlarında Havran adıyla bilinen Busra mevziinde zuhur ettiğini belirtirken¸ Kadem karyesinden ve camiinden hiç söz etmez.  Fakat şeyhin mezar taşındaki kitabede Şam’dan İstanbul’a taşın nakli hizmetinde bulunduğu yazılıdır. Kadem-i Şerif’in hicri 1198 senesinde İstanbul’a getirildiğini kaydederken çağdaşı olduğu Şeyh Muhammed Ziyad adından ise bahsetmez. Ama Birinci Abdülhamid’in türbesindeki Kadem-i Şerif’in Şam’dan İstanbul’a getirildiği ve türbeye konulduğu bir gerçektir. Kademi Şerif’in bu türbede bulunması ve ihtimamla korunması ise Birinci Abdülhamid’in manevî hayattaki terakkisine işaret etmektedir. Çünkü kutsal emanetlerden her birinin bulunduğu coğrafya veya beldelerde ise İslâm’ın inkişafı¸ hızlı bir şekilde yayılması¸ birlik beraberliğin tesisi ve maneviyatın yükselmesi bir realitedir.

Kaynakça:
1)    Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi¸ ( Hz: Hakkı Dursun Yıldız)¸ İstanbul 1986.
2)    Enver Ziya Karal¸ Osmanlı Tarihi¸ C.8¸ Ankara¸ 1988.
3)    İsmail Hâmi Danişmend¸ İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi¸ İstanbul 2011.
4)    Mehmed Münîb el-AyıntâbÂsâru'l-Hikem fî Nakşi'l-Kadem¸ Süleymaniye Ktp. Hacı Mahmud Efendi No: 2184.
5)    Nicolea Jorga¸ Osmanlı Tarihi¸ İstanbul 2005.
6)    Osmânzâde Hüseyin Vassâf¸ Sefîne-i Evliy⸠Haz. Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz¸ C.I¸ İstanbul 2006.
7)    Osman Turan¸ Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi¸ İstanbul 2003.
8)    Yılmaz Öztuna¸ Büyük Türkiye Tarihi¸ İstanbul 1970.
Bu yazımızı okuyan 1.448. takipçimizsiniz.

gencyolcular

Genç Yolcu 2005 yılında #BirlikteKeşfedelim sloganıyla Gezi • Kültür • Sanat alanında yayın hayatına başlamıştır. İletişim: bilgi@gencyolcu.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir