İşte Öyle Birşey

Canım sıkkın. Sebebini hem biliyorum hem de derinden derine gömüyorum. Kimse onları bilmesin kimse onları öğrenmesin diye. Kocaman oldu büyüdü yükler. Can sıkıntısı çare değil içimdekilerin dışa taşmasına. Gece olsun örtsün bütün aydınlıkları ben benle kalayım ben kendimle konuşayım. Canım yanıyor içime kezzap dökmüş gibi. Çözümünü bulabilsem çıkar yola gireceğim ama ne çözüm var elimde ne de çıkar yol nede çıkar yola gidecek bir insan. Karanlıklar bassın yürek devletimi. Sabaha kadar doğmasın hiçbir yıldız. Sonra birden aydınlansın yaz sabahı gibi parlak parlak göreyim güneşi. Dayanan nasıl dayanıyor onca kalbin acısına. Ben bir kendimi taşıyamazken o benimkini de onunkini de diğerininkini de nasıl taşıyor tek yürekte. Yürek içine aldıkça sevdiklerini kullanmaya başladıkça kendini acaba büyüyor mu bir taraftan.

Filmin kareleri birbirine giriyor. Etrafta hiç tanımadığım insanlar dolaşıyor öylesine kendilerinde öylesine emin. Onların bu halinden korkuyorum kenara çekilip onlara devrediyorum emin bildiğim mekânlarımı.

Bu yazımızı okuyan 860. takipçimizsiniz.

kerime küçük

Hayat hikâyem… Ben Konya’nın Beyşehir ilçesinin küçük bir kasabasında doğdum. Yedi kardeşten beşincisiyim ve ilme âşık tek çocuğum ailemde. Daha çocukluğumda bir tercih yapmak zorunda kaldım ya ilim ya ailem adına… Benim tercihim ilim adına oldu. Şimdi bazen pişman da olmuyor değilim bildiklerimden bir şeyler yapamadığım hayatıma uygulayamadığım, bilinenle yapılan arasında uçurumlar oluşmaya başladığı zaman, küçücük kasabamda hiçbir şeyden habersiz yaşamak acaba daha mı akıllıca bir iş olurdu diye düşündüğüm zamanlar da olmuyor değil… Bazen hasretlik de çok koyuyor… Bir garip gurbetlik yıllarca çektiğim yurt köşelerinde anamın dizinin dibinden uzak geçirilmiş ondört yıl… İşte bir garip gurbetlik… İlkokulu başarıyla bitirdim… Daha ilkokula gitmeden öğretmencilik oyunu oynadım okul bahçesinde… Daha çocukken hayran oldum bu mesleğe ve daha çocukken başladım kitap okumaya… Sınıfımın kitaplığında okumadığım kitap kalmamıştı ilkokul yıllarımda… Kemalettin Tuğcu en çok okuduğum yazardı bir de… Ve ilk defa Çalıkuşu’nu ilkokul 4 e giderken okumuştum sanırım… İlkokul dörtte babamızın kanserden vefatı üzerine anacağım benim hep doktor olmamı istedi… Babamın kanser olduğunu bile bile ameliyat eden doktorlara inat… Hastane köşelerinde yardıma muhtaç insanlara, bir gülümsemeye hasret kalanlara faydam olur düşüncesiyle hayallerinde kızı kerimesi doktor olmalıydı… Ama olmadı isyan bayraklarımı ilk defa evden ayrılmakla çekmiştim zaten… İkinci isyan bayrağımı ise orta 2 de verdiğim bir kararla ilahiyat okuma kararıyla çektim ve ben anamın hayallerine umuduna inat doktor olmadım olamadım… Ben ilahiyat hayranıydım… Gönül doktoru olmalıydım… Kalplere şifa olmalıydım. İnsan bedenen bir defa ölürdü ama ruhen imanen öldüğü zaman o ölünün hali bin beterdi…Ben kalp hastalarına deva olacaktım ben ilahiyatlı olacaktım…. Ve yıllar süren gurbetlik ve Marmara ilahiyat… Yeniden doğuş bir garip yaşam… Ölümle burun buruna geçirilen 2 yıl ve Rabbimin dünyadan nasibimi kesmediğini öğreniş ve sonrada yeniden sarılmak bir şeylere… Ve mezuniyet…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir