İngilizce: Dünyanın en basit dili

İngilizce dünyanın en basit dilidir. Ve Türkçeyle olan yapısal zıtlığına rağmen içerdiği cümle yapıları da birebir örtüştüğü için kolay öğrenilebilir. Öyle bir dil düşünün ki hayatınızda öğrenemediğiniz herhangi bir konuyu o dilde yazılmış bir kitaptan okuduğunuz zaman tabiri caizse su gibi öğrenebileceksiniz. Öyle bir dil düşünün ki birisiyle karşılaştığınız zaman bu karşılaştığınız kişi dünyanın neresinden olursa olsun her konuda konuşup anlaşabileceksiniz. Öyle bir dil düşünün ki yapısal olarak bakıldığında kendi dilinizle birebir örtüşen fakat sadece her şeyin tamamen zıt olduğu bir yapıya sahip olsun. Öyle bir dil düşünün ki o dilin ana dil olduğu bir ülkeye gittiğinizde hayatın her safhasında o dilde yazılmış uyarı notları ve tabelalarla hayatınız çok kolay hale gelsin. Öyle bir dil düşünün ki aklınıza gelen bir fikri veya toplamda fikirler silsilesi olacak kısa veya uzun bir kitap veya makaleyi o dilde yazdığınız zaman okuyanınız belki de ülkenizde yazdığınızda sizi okuyacak olanların 1000 katı olsun.

İşte İNGİLİZCE… Dünyanın en basit ve sistematik dili.

Şimdi yukarıda sıraladığımız özellikleri tek tek bakıp analiz yapalım. Ülkemizde birçok bilim kurumunda yıllardır söylenen, başka kurumlarla aralarında, yapılan bilim ve kullanılan bilim dili konusunda birlik olmaması, hatta bazılarının yazdıkları belli konulardaki makaleleri diğerlerinin anlamadığı veya o konuyu meslek olarak seçecek kişilerin daha ilköğrenime başladıkları anda kavram karmaşasından dolayı öğrenememeleridir.

Yani siz bir bilim dalında bir konuda bir makale yazacağınız zaman o konuda ilk defa bir kelime veya terimi ortaya attığınız anda onu açıkça ifade etmeden literatürünüze devam ederseniz hep söylenegeldiği gibi “şu üniversite hocasının yazdığı makaleyi bu üniversite hocası anlamıyor” veya “kullandığı jargon veya terimleri kabul etmiyor” şeklindeki söylemleri hep duyarsınız ve duymuşuzdur da.

Oysa İngilizcede, dünyada isterse daha dün ortaya atılmış bir tez veya makale konusu da olmuş olsa o makale veya tezin yazarı ilk defa bir terim kullanıyor yani tamamen kendi ürünü olan veya bazılarının diyebileceği gibi uydurma bir kelime bile ortaya atsa ilk geçtiği yerde onu açıklamak zorundadır.

Bu da şu demektir: İngilizce bir konuda yazılmış bir yazı okurken örneğin bir kelime veya terime takıldınız eğer bir sözlüğe baktığınızda o sözlük isterse dün piyasaya çıkmış olsun bu kelimeyi bulamadıysanız o kitapta geçtiği ilk yere bakın eğer orada da yoksa demek ki o kitap o kelime veya terimin kullanıldığı literatürün ilk kitabı değildir.

İlk kitabı bulursanız ve orada o terimin ilk geçtiği yere bakarsanız mutlaka yazar onu açıklamak zorunda olduğu için hemen o terimin ne olduğunu okuyup anlarsınız. Bu İngilizce yazılmış her kitap için geçerlidir.

Bir yazar kendi ürünü olan bir terimi ilk ortaya attığı zaman açıklamak zorundadır. Aksi takdirde yayınlayamaz veya yayınlamasına izin vermezler. Elbette ki izin almadan yayınlayabilir ama o zaman da kitap, referans verilmeyen bir deneme niteliğinde bir kitap olmaktan öteye geçemez. İngilizcede ‘clue’ yapısı adı verilen yani ‘ipucu’ yapısı adı verilen altyapısal özellikler ve bunların yazıldığı ileri düzey kitaplar vardır.

Bu kitaplarda önsözlerinde “İngilizcede bir cümleyi anlamak için o cümlede geçen her kelimeyi bilmek zorunda değilsiniz” diye yazar. Ve ‘clue’ yani ‘ipucu’ yapılarını anlatır.

İNGİLİZCEYE HER SENE 5 – 10 BİN KELİME KATILMAKTADIR

İngilizceye her sene 5.000-10.000 (beşbin-onbin) arası kelime veya terim katılmaktadır veya eklenmektedir. Örneğin Prenses Diana’nın hayatının ve yaşadıklarının İngilizce’ye 5.000’den (beşbinden) fazla kelime ve terim kattığından bahsedilir.

Türkçe İngilizceden daha sağlam temellere dayalı çok daha öncesinde kullanılan bir dildir. Ayrıca Arapça ve Osmanlıcada dil olarak İngilizceden her anlamda daha sağlam dillerdir. Burada sağlam kelimesi altına sığdırmak istediğim sıfatlar daha karmaşık, daha ayrıntıda gizli, semantik yani anlamsal anlam özellikleri daha yelpazesi açık bir yapıda olan, uzmanlık alanlarına daha fazla hitap eden vs diller olmaları anlamındadır. İngilizcenin doğuş koşullarıyla; diğer 3 dilin yani Türkçe, Arapça ve Osmanlıcanın doğuş koşulları kesinlikle karşılaştırılamaz.

Diğer 3 dil kültürel birikimin harika hasletler bulunduran milletlerin dilleridir. Ama özellikle Türkçe üzerinde fazla uğraşılamayan bir hale getirildiği için avantajlarını yavaş yavaş kaptırmaktadır.

Hayatınızda hiç öğrenemediğiniz örneğin tıp, sosyal bilimler, fen bilimleriyle veya bunların alt branşlarıyla ilgili bir konu veya merak ettiğiniz hayatın içinden bir konuyu, o konuyu ele alan İngilizce bir kitaptan çok daha kolay öğrenebilirsiniz.

Örneğin yüksek matematiğin bir konusu veya sadece matematik veya organik kimyanın bir konusu veya sadece kimya vs vs. Amerikan filmlerinde görmüşsünüzdür. Adamın biri film icabı bir aletin kullanım kılavuzunu okur ve hemen kullanmaya başlar.

Evet bu film icabıdır ama gerçek olan kısmı gerçekten bir kullanım kılavuzuyla ve iyi bir alet takımıyla bir kamyon motorunu veya bir skorsky helikopterini söküp tekrar monte edebilirsiniz.

TÜRKÇE HÂLÂ İNGİLİZCE KADAR YAYGIN OLMA EĞİLİMİNDE DEĞİL

İkinci konu yaygın olmakla ilgili bizde de Türkçe olimpiyatlarıyla Türkçe konusunda birtakım çalışmalar, gayretler yapılmasına rağmen hala İngilizce kadar yaygın olma eğiliminde değildir.

Bu anlamda dünyanın neresine giderseniz gidin karşılaşacağınız her insanla elbette ki işaretlerle de anlaşabilirsiniz ama bilin ki mutlaka İngilizce biliyordur ve İngilizce en alt seviyeden de olsa anlaşabilirsiniz.

Oysa moda tabiriyle yok Çince potansiyel dil olacakmış yok bir aralar Rusça derlerdi veya İspanyolca falan hepsinin yalan olduğunu veya söylendiği yerde kaldığını örneğin bir eski modan veya Afrika’da bir kabile üyesinden “do you speak english” sözünü duyduğunuzda göreceksiniz.

İNGİLİZCE VE TÜRKÇE’NİN YAPISAL ZITLIKLARI

İNGİLİZCE dünyanın en basit dilidir. Ve Türkçeyle olan yapısal zıtlığına rağmen içerdiği cümle yapıları da birebir örtüştüğü için kolay öğrenilebilir.  Bu zıtlığı, amiyane tabiriyle zıtlığın birliğini oluşturup, birinden diğerine geçiş de hem insanın zihnini açmakta hem de ana dili bunlardan biri olanın diğer dili çok daha kolay öğrenmesini sağlamaktadır.

(Yeter ki şu İngilizce düşünmek gerek saçmalığından bir an önce vazgeçelim. Pazar günkü yazımda ekran karşısına davet ettiğim İngilizce düşünen Türklerden hala ses çıkmadı. Ya beni kaile almadılar veya İngilizce düşünemedikleri 60 saniyede ortaya çıkacak diye korktular. Ben iğneyi yine kendime batırıp beni önemsemediler diyeceğim. Ama ben İngilizce düşünen bir Türk olsaydım ve birisi yapamazsın deseydi haddini bildirmek için canlı yayına çıkar ve nasıl düşündüğümü aslanlar gibi ispat ederdim.)

Bu yapısal zıtlık ister inanın ister inanmayın kafanızda oluşan her fikri sanki isminizi söyler gibi bir anda İngilizcede ifade edecek hale sizi getirmektedir.

Beynimizde düşünce merkezinde oluşan bir fikir iletişim cümle kurmakla sağlandığı için ve fakat hem kelime hem kelime grubu hem de cümle düzeyinde sadece belli sayıda ama bu sayı Allah’ın (c.c) hakkı şu sayıdadır amiyane tabirinde dediğimiz sayıdadır sadece. Anlamışsınızdır.

Türkçe bu anlamda her şeye gramatik olarak bakarken İngilizce basit bir şekilde sadece yapısal olarak bakmaktadır. Şimdi bir düşünün lütfen size konuşma okuma anlama ve yazma düzeylerinde ne gelirse gelsin veya siz bu düzeylerde karşı tarafa ne kurarsanız kurun sadece bu üç cümle yapısı üzerine kuruludur.

Bin sayfalık herhangi bir konuda İngilizce bir kitapla bin sayfalık herhangi bir konuda bir Türkçe kitabını yan yana koyup ikisinden de gözümüz kapalı birer sayfayı açıp gözümüz kapalı birer cümleyi işaretleyelim mutlaka bu üç cümle yapısına plase olduklarını yani girdiklerini göreceksiniz.

Türkçe ve İngilizce bu anlamda yani cümle yapılarının öğe olarak kuruluş silsilesi sıralaması anlamında terstir ama bu zıtlık veya ters oluş aynı zamanda kuruluş kolaylığının da adıdır veya rehberidir diyebiliriz.

Bu üç cümle yapısını karşılaştırmalı olarak ele alan bir müfredat tahmin edin size neler yaptırır. En önemli sorun cümle kurmak ve anlayarak konuşmaktır.

Yurt dışında kafede otururken aklına bir yöntem gelen birisi ülkemize gelip şöyle yaptırıyormuş: Hocanın karşısına geçiyormuşsunuz. O size bir cümle kuruyormuş. Siz tekrar ediyormuşsunuz. Sonra aynı cümle sırayla siz ve o en az yarım saat birbirinize söylüyormuşsunuz. Burada amaç anlamak değilmiş önemli olan bir cümle kurulMUŞMUŞ ve anlamak değil söylemek önemliymiş!

NASIL YANİ? Belki karşılıklı iyi sözler söylemiyoruz. Ben ne dediğimi bilmiyor, Bana ne dendiğini anlamıyorsam bunun dil ve iletişimle ne ilgisi var?

Ve daha neler neler ne yöntemler ne taktikler ama hiçbiri ana dili baz almayan reddeden öteleyen saçmalıklar.

Kendinizi soyut bir ortamda düşünün lütfen. Ülkenizde kangren olmuş sanki bir araç değil de, artık öğreneyim öleyim diyecek şekilde insanların nefret etmesinin sağlandığı bir amaçmış gibi güya öğrenme ve bacasız sanayinin sömürü odağı haline getirilmiş bir İngilizce ortamı düşünün.

Ve düşünün ki size kurulacak ve sizin de oluşturacağınız fikri kuracağınız sadece üç tane cümle yapısı var ve ne lengüistik ne de matematiksel olarak dördüncü bir cümle yapısı her iki dilde de asla olmayacak.

Peki, şimdi konuşamaz mısınız, yazamaz mısınız, okuyamaz mısınız, anlayamaz mısınız?

Aksine, hepsini tabiri caizse oynaya oynaya yaparsınız.

Newton’dan öncede yer çekiminin olması ama Newton’un adını koyması gibi her dilde de bu cümle yapıları zaten var ama sadece bu üç cümle yapısıyla sınırlı iki dil var elimizde ve bu iki dil siyah ve beyaz gibi zıtların birliğinin beyin faaliyetlerini coşturan ortaklığının sebebi ve sonucu olan yapılar.

Ve devamını düşünün başlangıç ve bitişi de yine kendileri olan yapılar. Şimdi bu yapıları karşılıklı iki dil bağlantısıyla anlatan bir müfredat hem dil bilimcilerin beynin hem sağ hem sol yarı kürelerini aynı anda çalıştırıyor dedikleri bir müfredat.

Hem bittiği anda size her konuda istediğiniz uzunlukta cümleyi konuşma okuma anlama ve yazma düzeylerinde kurduran bir müfredat, hem karşınızdaki bir kişiyi bu 4 düzeyde anlamanızı sağlayacak bir müfredat, hem de Fransızca ve Almancayı da bu müfredat sırasıyla aynı dizgeyi veya sistematiği kullanarak kendi kendinize öğrenmenizi sağlayacak bir müfredat sizce de iyi değil midir?

Dünyada nereye giderseniz gidin İngilizcenizi kullanarak her toplumsal ve ekonomik düzeyde dil anlamında istediğiniz her şeyi yaparsınız.

TÜRKÇE GİBİ ZOR DİLİ ÖĞRENMİŞSEK, BASİT BİR DİLİ…

Unutmayın biz Türkçe gibi bir dili öğrenmeyi başarabiliyorsak ki Türkçe İngilizceden çok daha zor bir dildir, İngilizce gibi basit sistematik bir dili çok kolay öğrenebiliriz.

Ama bizim düşünce sistemimize paralel olacak bir sistemle öğrenmemiz gerekir.

İngilizce öyle bir dildir ki bu dilde kompozisyon yazmayı başarabiliyorsanız Amerika’da size burs vermektedirler. Bu da İngilizcede kompozisyon yazmak zordur anlamının değil Amerikan halkının bilgi düzeyinin ne olduğunun göstergesidir.

Amerika ve İngiltere’nin dünyaya pazarladıkları İngilizce kendi ülkelerin de bile insanlarına öğretemedikleri İngilizcedir.

Amerika’da bir aralar İngilizcenin miyavlama ve mırıldanma haline gelmesi tehlikesi düşünülerek söylendiği gibi yazılması teklif edilmiş ama bunun çok daha fazla kafa karışıklığına yol açacağı görülüp bundan vazgeçilmiştir.

İlk körfez savaşı sırasında Amerikalı bir general ülkemize gelip kamuoyuna canlı yayında açıklamalar yaptığı gazetecilerin de hazır bulunduğu bir ortamda kendini Öyle bir kaptırdı ki yayın çevirmenleri aktarımı bırakmak zorunda kaldı ve ancak adamlarının uyarısıyla tekrar doğru dürüst konuşmaya başladı yani anlaşılır olarak. Zenci Amerikalıyla beyaz Amerikalının fikir anlaşmazlığı değil ama birbirlerinin konuşmasını anlayamadıkları bir dil haline gelmiş bir dilin hala asıl odak noktası olan cümle kurmak anlamında değil de saçma telaffuz zırvalarıyla güya öğretilmeye çalışılması acaba kimin çıkarlarına hitap etmektedir?

Susayınca akla suyun değil alkolün geldiği, misafire bizimki gibi çay değil de alkolün ikram edildiği bir toplumun, kanlarında sürekli alkol dolaşan dinen bile alkolle vaftiz olan bir halkın, alkolün etkisiyle aynen ülkemizde alkol alanların Türkçeyi konuşması gibi dillerine o gevşekliğin genetik olarak da kodlandığı bir halkın; gerçekten kullanımı her anlamda kolay dillerini, neden onlar gibi telaffuz etmemiz gerekir zorlamalarıyla asıl özden saparcasına öğrenmemiz veya öğrenmememiz gerekiyor?

İngilizceyi öğrenir ve fikir sahibi insanlar olarak fikirlerinizi İngilizce yayınlar yaparak bu dilde yazdığınız kitaplarla dünyaya yayarsanız okur kitleniz tahmin edeceğiniz gibi normalde ulaşacağınız sayının yüzlerce katı olacaktır. İngilizcede bir fikri ifade etmek de basittir.

CÜMLE KURMAKTAN KORKMAYIN

Kuracağınız cümle yapısına fikrinizi yerleştirdikten sonra isterseniz satırlarca uzatabilirsiniz.

İngilizcede cümle uzadıkça düşmez aksine cümle uzadıkça açıklama betimleme tanımlama özellikleriyle de desteklendikçe daha anlaşılır hale gelir.

Uzun cümle demek zor cümle demek değildir. 80 kelimelik bir cümle basit bir cümledir 8 kelimelik bir cümle bileşik kompleks bir cümledir.

Türkçede kafamızda oluşan bir fikri, ifade edeceğimiz cümle yapısına “plase ettikten” yani yerleştirdikten sonra İngilizcede de karşılığı olan cümle yapısını belirledikten sonra artık İngilizce cümleniz isminizi söylemek gibi veya su gibi ağzınızdan dökülecektir.

Bu dili öğreten 100 saatlik bir müfredat düşünün ki; bittiği zaman “Ahmet’in dün gelip gelmediğini Ayşe’nin Aliye anlatıp anlatmadığını unutmamıştım.” cümlesini “Sen gelmeden önce Osman geldi” basit cümlesini size rahatlıkla kurdurabilsin.

O müfredat, “konuyu araştıran uzmanların üzerinde çalıştıkları konuyla ilgili açıklama yapan bakanlar eleştiriye açık olduklarını söyleyen yöneticinin tavırlarını yadırgadıklarını ifade ettiler” cümlesini “Ali topu tuttu. Koş Ali koş” Cümle ve kipini (İngilizcede aslında emir kipi de öznesi olan bir cümledir ama özne daima ikinci tekil veya çoğul kişi olduğu için ihmal edilir) “Arkadaşınız gelmeden önce tarafınızca öne sürülen argümanlar, bizce desteklenen fikirlerle örtüşmüyor mu?” tarzı cümleleri de size kurduracaktır.

İster günlük hayattan olsun ister literatürden olsun dilde cümle kurmak asıl olgu olduktan sonra cümle kurmaktan korkmayın.

BİR CÜMLE ANALİZİ YAPALIM

Ve unutmayın ki Türkçede aklınıza gelen her fikir oluşumu cümle formatında İngilizcede de aynı cümle yapısına plasedir. Örneğin Türkçede; “O, bana Ahmet’in gelip gelmediğini Ayşe’ye sorup sormadığımı sordu” cümlesi ne kadar zor olabilir?

Bunu, İngilizce hava atmak olarak algılayabilecekler olabileceğinden sadece Türkçe analizle verelim.

İlk önce asıl özne “o” dur.

Yani nesne ve tümleçleri boş verirsek cümle aslında “O, bana sordu.” şeklindedir.

İngilizcede de aynı cümle yapısındadır.

Sonra nesneyi yani Ayşe’ye sorup sormadığım şeklindeki isim cümleciğini kurmalıyım. “Ben Ayşe’ye sordum.” cümlesine “-mediğini-madığını” eklemesini yaparsanız bu cümle elde edilir.

Burada da “Ahmet’in gelip gelmediği” isim cümleciği “Ayşe’ye sordum.” cümlesinin nesnesi olan cümleciktir. Bu da Türkçede “Ahmet geldi” cümlesine “-mediğini –madığını” söylemi eklenerek elde edilir.

Sonuçta ((( ))) iç ve dış parantezler şeklinde ele alırsak her iki dilde de ister en içteki parantezden en dışa veya ister en dıştaki parantezden en içtekine hareketle cümleyi kurarız.

İçten dışa gidelim.

önce “Ahmet geldi.” Deriz.

Sonra “Ahmet’in gelip gelmediği” deriz.

Sonra “Ahmet’in gelip gelmediğini Ayşe’ye sordum.” Deriz.

Sonra“Ahmet’in gelip gelmediğini Ayşe’ye sorup sormadığım” deriz.

En son da “O, bana Ahmet’in gelip gelmediğini Ayşe’ye sorup sormadığımı sordu.” deriz.

Dıştan içe gidelim.Önce “O bana sordu” deriz.

Sonra “o bana Ayşe’ye sorup sormadığımı sordu” deriz.

En son da “O bana Ahmet’in gelip gelmediğini Ayşe’ye sorup sormadığımı sordu” deriz.

İngilizcesinde de aynıdır.

Fiilli bir cümle var. (bazıları fiil cümlesi diyor ben fiilli cümle demeyi tercih ediyorum)

Bunun nesnesi yine fiilli bir cümlenin isimleşmesinden oluşmuş isimleşen buradaki fiille cümlede yani isim cümleciği de asıl fiilli cümle yapısı içinde ikinci bir isim cümleciğini yine fiilli cümleden oluşmuş bir isim cümleciği olarak nesnesi olarak almıştır.

Tabii bu cümleyi ancak tüm müfredatı bitirerek kurabilirsiniz.

İngilizcede her cümle yapısında her cümleyi her unsura nesne tümleç sorusu sorarak kurabilirsiniz. Bu, her düzeyde böyledir.

İngilizcede cümle kurmak çocuk oyunu gibidir her şeye soru sorarak baştan sona kurun gidin hani derler ya akıp gidersiniz. Türkçe, Osmanlıca, Arapça akıl, mantık,İ zeka unsuru ve göstergesi olan diller iken İngilizce sadece pratiğin dilidir. İngilizcede önemli olan hemen işe eyleme kalkışmadır.

Bir acelesi vardır İngilizcenin onu ana dil benimseyenler açısından nasıl hemen elde etmek hakim olmak elzemse İngilizce için de önce işi yapmak önemlidir.

Yapılan işten kimin neyin etkilendiği önemli değildir. Biz ise eylemi hep sona bırakırız. Biz de işi yapanın zamir özelliği cümleyi yapısal olarak etkilemez ama İngilizcede ‘doer’ yani eylemin yapıcısı çok önemlidir.

Yapıcının zamir özelliği tüm yardımcı fiil ve fiil plasmanlarını etkiler.

İngilizcede bir cümleye “ben” diye başladıktan sonra istediğiniz kadar coşarak dakikalarca cümleye noktayı koymadan canınızın istediği kadar uzatabilirsiniz. Aynı şey Türkçede de vardır.

Örneğin “İstanbul’a gittim.” diye başlayıp; “Amcamın oğlunu görmeye İstanbul’a gittim.” “Amcamın oğlunu görmeye Türkiye’nin en büyük şehri olan İstanbul’a gittim.” “Üniversitede okuyan amcamın oğlunu görmek için canımdan çok sevdiğim ülke olan Türkiye’nin en büyük şehri olan İstanbul’a gittim.” “Dünyanın sayılı üniversitelerinden biri olan bu üniversitede okuyan amcamın oğlunu görmek için canımdan çok sevdiğim ülke olan Türkiye’nin en büyük şehri olan İstanbul’a gittim.” vs vs uzatabileceğimiz şekilde cümlemizi kurabilirsiniz.

İngilizcede de aynı durum geçerlidir. Her iki dilde de bir cümlede ne kadar çok isim geçerse cümleyi o kadar fazla uzatabilirsiniz.

Çünkü ne kadar isim demek o kadar cümlecik ve o kadar cümlecik de içinde geçen her isim için bir o kadar daha cümlecik demektir. Tabiri caizse ne kadar ekmek o kadar köfte misali bir cümlede ne kadar isim varsa oyun sahanız o kadar büyüktür…

İNGİLİZCEYİ MUZ GİBİ SOYDUM

Ayıptır söylemesi; bir gün bir şehirde o şehrin güya en iyi dil kursunun İngiliz hocasıyla bir kafede topluluk içinde konuşuyoruz. Adam; “Bizim amacımız size dil öğretmek değil ki bir Türk sadece tanışıp kendini tanıtsın biraz da ne dendiğini anlasın yeter” deyince ben de; “Ben sizin dilinizi muz gibi soydum. Merak etmeyin her Türk her İngiliz’den daha iyi İngilizce öğrenecek” dediğim için masadan hışımla kalktı gitti.

Devam edeceğiz.

Saygılar…

 

Bu yazımızı okuyan 1.156. takipçimizsiniz.

Süleyman Özen

Karabük doğumlu. YTU İnşaat Müh. bölümü mezunu, Yüksel Lisansını İTÜ'de tamamladı. Uludağ Üni. İnşaat Müh. Bölümünde Araş. Gör. olarak görev yapmaktadır. Mesleği gereği İnşaat ve Yapı dünyasındaki gelişmeleri yakından takip eder yurt içi ve yurt dışındaki iş ve gezi seyahatlerindeki gözlemlerini paylaşır. Farklı kültürleri keşfetmeyi ve öğrenmeyi sever. Sıkı Beşiktaş taraftarı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir