Geç-Göç

Göç tüm hatırları al gözbebeklerimden… Gönül hanemde kalamazdın, kalmamalıydın. O kadar diplerde köşelerde aramamalıydım ben seni. Sen zaten o kadar yüzeysel, o kadar yüzdeydin ki derinde aradığım hiçbir yerde sen olamazdın. Ancak benim bunu anlamam bayağı bir zaman aldı, bu hal beni çok yordu. Her akşam hoyrat elinle kanattın kalbimin o ince damarlarını.

Uykularım her gece kâbuslarla sonlanacak ve sen yine bu kâbuslarda yok sayacaktın kendini. Gecenin en karanlık yerinde kendime gelecek ama sen yine sen de olmayacaktın.

Yok sayacaktım seni aradığım yerlerde.  Var saymalar kar olmayacaktı halime. Bir ömür bekleyecektim benim sana verdiklerimi geri almak için, kapıda kul olmayacak, köle olmayacak ama kendi olarak kalma çabasında kendisiyle derinden derine bir muhabbet içinde olarak….. yok say ömrü yok say sevgiyi. Kime ne ki hayatın vazgeçilmezleri. İstedikleri, istekleri hiç bitmeyecek olanlar sıralayadursun istek maddelerini, ben kendimi de alarak çoktan uzak diyarlarda alacaktım son nefesimi.

Yok, sen ne kadar uzatsan da ömrümü senden yana, olmayacak sevgili. Bundan sonra sende ve senle olmayacak artık çok şey. Sen say ki ben seni hiç uzaktan sevmedim, sen say ki sen beni hiç sevmedin, hep karanlıklarda görmeye çalıştık ince ince ilmekleri. Olmayacak her ne kadar zorlasak da geçmişi silmeyi. Ne silmek iş görüyor ne hatırlamak yaşananları. Ben sensiz bir dünyayı kendime kuralı çok oldu. Sen yokken rüyalarım yedi renk. Sen yokken gözyaşlarım yok yanaklarımda, çünkü sen yokken ne bağımlılık ne bağlılık var. Senle gidiyor tüm kötü hatıralar, sen de kalıyor tüm acılar. Yok, olmuyor böyle derinlerde bir yerlerde sakla sakla geçmişi.

Göç git sevgili hayatımdan ve gönül evimden. Artık bu hayat seni kabul etmiyor sana ait olmayan gönül evinde. Gelme, geç git hayatımdan, geleceksen bir misafir zarafetinde gel, geleceksen, ya da kalacaksan sorgulama beni, azaltma beni, küçümseme beni, önemsiz sayma varlığımı ve fikirlerimi. Yok, saydığın her yanım, her yönüm her fikrim dallanır budaklanır içimde uzanır sana doğru, gülleri ve çiçekleri geride kalır her yanım diken olur batar sana sevgili.

Git çek git hayatımdan sevgili, usulca git benden aldıklarını başucuma koyarak. Uyandırma beni, içimdekilerle birlikte. Uyurken git uzaklara ya da uzak saydığın yakına.

Koşuyorum arkama bakmadan, önüme çıkan engellere aldırmadan. Artık umursamıyorum yaşamı ve senden arta kalanları. Kırıntı halinde topladım avuçlarımda geçmişimi, geçmişini… bir can var bende çok içte candan içte, derinlerde. O cana can verdim, canımı canıma koydum sen ne dersen de, ne hatıra ne elem sen ne dersen de…. Bu bende kalacak, sensiz de dönecek bu dünya.

Ben seni içimde terk ettim sevgili, yaptıklarını bir bir saydım, yazdım kalbimdeki gizli deftere. Yaptıklarınla birlikte yapmadıklarını, yapamadıklarını da ekledim arşivdeki dosyaya….

Sen beni bende hiç bulmadın sevgili. Sen kendi dünyanda kendi isteklerinde bir düşte yaşamak istedin varlığımı hislerimi isteklerimi yok sayarak.

Sen uzatmalarda kaybettin varlığını. Yok belki de hiç de var olmadın yanımda. Uzaktan vardın yanımda. Delilikle savuşturmaya çalıştım senden bana kalanları. Küller yangına durdu, kül yangına döndü. Gece gündüze küstü. Git hayatımdan inan ben sensiz o kadar çok kendimde olacağım o kadar çok kendimde kalacağım ki bilemezsin.

Sus deme bana içimdekileri kısa cümlelere dökme çabasındayım ama nafile. Ne cümle bitiyor ne de yaşananları anlatacak ifadeler halime yetiyor.

Uyku derinlerde bir yerlerde kendi varlığından haber veriyor. Derdim değil kendimi kaptırmak…. Başım uyuşuyor beynim kendini kaybetme çabasında.

Minik bir ses geliyor kulaklarımda, elinde kardan bir top. Habersiz içimde kopan fırtınalardan, habersiz içimdeki depremlerden, habersiz kendinden ve bana kalan hatıralardan.

Git git hayatımda kara bir lekeye dönüşmeden çek git tüm eşyaları tüm yaşanmışlıkları tüm yaşattıklarımı yükle sırtına ve çek git. Ağırlıklarını da sar sırtına, denizin dibine atlamak kolay olsun anlatamadıklarını ve anlamadıklarını çekmek için durma öyle köşede.

Sevgili, ben seni kaybettim belki de hiç bulmadım aslına bakarsan. Seni hep özledim hep gelmeni bekledim ama yoktun seni beklediğim ve yanımda olmanı istediğim zamanlarımda. Sen ne zaman aradıysam hep ulaşılamaz uyarısında, kapsamı alanı dışındaydın. Ben sana hiç ulaşamadım sevgili.

Yeni yılda herkes kendini yenileme çabasında. Bilmem yenilenmek mi iyi gelecek için yoksa  yenilmek mi geçmişe. Kafam karman çorman bana ait olmayan cümlelerle.

Bu yazımızı okuyan 1.592. takipçimizsiniz.

kerime küçük

Hayat hikâyem… Ben Konya’nın Beyşehir ilçesinin küçük bir kasabasında doğdum. Yedi kardeşten beşincisiyim ve ilme âşık tek çocuğum ailemde. Daha çocukluğumda bir tercih yapmak zorunda kaldım ya ilim ya ailem adına… Benim tercihim ilim adına oldu. Şimdi bazen pişman da olmuyor değilim bildiklerimden bir şeyler yapamadığım hayatıma uygulayamadığım, bilinenle yapılan arasında uçurumlar oluşmaya başladığı zaman, küçücük kasabamda hiçbir şeyden habersiz yaşamak acaba daha mı akıllıca bir iş olurdu diye düşündüğüm zamanlar da olmuyor değil… Bazen hasretlik de çok koyuyor… Bir garip gurbetlik yıllarca çektiğim yurt köşelerinde anamın dizinin dibinden uzak geçirilmiş ondört yıl… İşte bir garip gurbetlik… İlkokulu başarıyla bitirdim… Daha ilkokula gitmeden öğretmencilik oyunu oynadım okul bahçesinde… Daha çocukken hayran oldum bu mesleğe ve daha çocukken başladım kitap okumaya… Sınıfımın kitaplığında okumadığım kitap kalmamıştı ilkokul yıllarımda… Kemalettin Tuğcu en çok okuduğum yazardı bir de… Ve ilk defa Çalıkuşu’nu ilkokul 4 e giderken okumuştum sanırım… İlkokul dörtte babamızın kanserden vefatı üzerine anacağım benim hep doktor olmamı istedi… Babamın kanser olduğunu bile bile ameliyat eden doktorlara inat… Hastane köşelerinde yardıma muhtaç insanlara, bir gülümsemeye hasret kalanlara faydam olur düşüncesiyle hayallerinde kızı kerimesi doktor olmalıydı… Ama olmadı isyan bayraklarımı ilk defa evden ayrılmakla çekmiştim zaten… İkinci isyan bayrağımı ise orta 2 de verdiğim bir kararla ilahiyat okuma kararıyla çektim ve ben anamın hayallerine umuduna inat doktor olmadım olamadım… Ben ilahiyat hayranıydım… Gönül doktoru olmalıydım… Kalplere şifa olmalıydım. İnsan bedenen bir defa ölürdü ama ruhen imanen öldüğü zaman o ölünün hali bin beterdi…Ben kalp hastalarına deva olacaktım ben ilahiyatlı olacaktım…. Ve yıllar süren gurbetlik ve Marmara ilahiyat… Yeniden doğuş bir garip yaşam… Ölümle burun buruna geçirilen 2 yıl ve Rabbimin dünyadan nasibimi kesmediğini öğreniş ve sonrada yeniden sarılmak bir şeylere… Ve mezuniyet…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir