Erzurum: Palandöken eteklerinde, Dadaşlar diyarı

Dadaş Ellerinde Sefa

Uçağımız bulutların arasından süzülerek havalimanına doğru alçalırken kahve, sarı, yeşil renklerinin farklı tonlarını almış tarlaların geometrik şekilleri, motiflerle bezenmiş bir halı kadar canlı. Palandöken Dağları’nın eteklerinde kurulmuş olan kent, 1890 rakımı ile Türkiye’nin en yüksek ili.

Tarihten İzler
Şehrin simgesi olan Çifte Minareli Medrese 1250’li yıllarda Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın kızı Hüdavend Hatun tarafından yaptırılmış. Medrese, özellikle ön cephesindeki süslemeleri ve kapı girişindeki kartal-ejder motifleri ile dikkat çekiyor. Taç Kapı’dan geçilerek girilen geniş avlunun etrafı sütunlarla çevrili. Eskiden talebelerin ders gördüğü alçak kapı girişli odalar avlunun etrafında sıralanmış.

Öğle yemeği öncesi Ulu Camii, Erzurum Kalesi ve Saat Kulesi’ne uğruyoruz. 1179 yılında yaptırılan Ulu Camii kentin en eski camilerinden. Toplam 40 sütunun bulunduğu camide, iç kısımdaki sütunlar, depreme karşı koruma sağlayacak şekilde hafif bir eğim ile birbirinin ardı sıra sıralanmış. Mihrap kısmında ise namaz vakitlerini pencereden içeri sızan güneş ışıklarına göre tespit edebilen bir yapı kurgulanmış.

Erzurum Kalesi ve Saat Kulesi, Ulu Camii’nin karşısında yer alıyor. 5. yüzyılda Roma İmparatoru Theodosius tarafından yaptırılmış olan kalenin avlusundan geçerek dar ve dik merdivenleri (69 basamak) tırmanarak çıktığımız Saat Kulesi, Orta Çağ’da gözetleme kulesi olarak kullanılmış.

Cağ Kebabı

Erzurum’a gelinir de cağ kebabı yemeden dönülmez elbette. Süzme yoğurt, acılı ezme, çoban salata, kuru soğan ve yufka ekmeği eşliğinde sunulan şişlere takılı kuzu etinden kebapları büyük bir iştahla yiyoruz.

Moladan sonra Erzurum Kongre Binasına gidiyoruz. Kongre Binasından Atatürk’ün Erzurum’a gelişinde konakladığı eve geçiyoruz. Ev orijinal hâli ile muhafaza edilmiş. İçinde Atatürk’ün çalışma, kabul ve yatak odası bulunuyor. Binanın giriş katında Erzurum Kongresi’nin yapıldığı dönemde basılmış İstiklal Harbi gazetesinin farklı tarihli nüshaları duvarları süslüyor.

Atatürk’ün Evi’nden sonra, Cumhuriyet Caddesi’nin en şenlikli yerinde bulunan Yakutiye Medresesi’ne geçiyoruz. İlhanlılar döneminde, 1310 yılında yaptırılmış olan medresenin mavi renkli yivli minaresi ile kapı girişindeki işlemeler ve Selçuklu mimarisinin simgesi taş kabartmalar ustalık işi.

Yorgun düşmeye ramak kala eski Erzurum evlerinden içeri adım atıyoruz. Bazı Erzurum evlerinin özelliği, şiddetli geçen kışın soğuğundan korumak için, dört duvarına pencere açılmamış olması. Evlerdeki tek ışık ve hava kaynağı evin tavanına açılan pencere.

Rüstem Paşa Medresesi

İlk gün son durağımız Rüstem Paşa Bedesteni, nam-ı diğer Taşhan. 1514-1561 yılları arasında Sadrazam Rüstem Paşa tarafından yaptırılmış olan bedesten, günümüzde Oltu taşı imalatçıları tarafından çarşı olarak kullanılıyor.

Çobandede Köprüsü

İkinci güne, sağanak yağmurun çisiltisi ile uyanıyoruz. Dünden yorgun olmamıza karşın, temiz havanın etkisi ile saat 7’de ayaktayız. Kahvaltı sonrasında Hasan Kale üzerinden, Köprüköy ilçesi sınırlarındaki Çobandede Köprüsüne doğru yola koyuluyoruz. Köprü, İlhanlılar döneminde, Aras Nehri üzerine yedi kemer gözlü olarak inşa edilmiş. Günümüzde ise tarihi köprüden geriye altı gözü ulaşabilmiş.

Narman Peri Bacaları

Çobandede Köprüsü’nden sonra ters istikamete dönerek Narman Peri Bacaları’nın yolunu tutuyoruz. Yol boyunca yağmur ve rüzgârın aşındırdığı dağlarda oluşan doğaçlama rölyefler boy gösteriyor. Narman’da bulunan ve Kırmızı Periler olarak da adlandırılan Narman Peri Bacaları, rüzgâr, kar ve yağmurun kumlu toprağı aşındırmasıyla oluşmuş. Bu jeolojik oluşumlar Doğu Anadolu Bölgesi’nde sadece bu bölgede bulunuyor.

Peri bacalarından sonra Erzurum’un taşı ve tespihi ile ünlü ilçesi Oltu’ya geçiyoruz. İlçeye girişte bizi M.Ö. 4. yüzyılda yapılmış olan Oltu Kalesi karşılıyor. Oltu taşından tespihlere göz atmadan önce ilçenin en eski camisi olan Aslantaş Camii’ni geziyoruz. Daha sonra gittiğimiz Oltu Çarşısı’nda ise 34 dükkân bulunuyor. Biz de kapısını açık bulduğumuz bir dükkândan içeri giriyoruz. Dükkân sahibi zaman ayırıp bize Oltu taşı tespihler hakkında bilgi veriyor.

Tortum Şelaleleri

Sonra Tortum’a geçiyoruz. İlk uğrak yerimiz Tortum Yedi Göller. Bu bölge daha çok mesire alanı olarak kullanılıyor ve alabalık yetiştiriciliği yapılıyor. Bahar ve yaz aylarında burada gölün mavisi ile ağaçların yeşili iç içe geçiyor. Kışın ise bir başka güzel. Heyelan sonucu oluşan göl altı-yedi kilometre uzunluğa ve bin metre derinliğe sahip.

Gölün en güzel görüntülerini, virajlı yolu tırmanıp tepedeki iki farklı noktadan kadrajlayabilirsiniz. Gölde kano ve deniz bisikleti ile kısa geziler de yapılabiliyor.

Tortum Gölü’nden, Erzurum’a 110 kilometre mesafedeki Tortum Şelaleleri’ne geçiyoruz. Şelalelerin çevresi mesire yeri olarak kullanılıyor. Dik merdivenlerden aşağı inerken, her 10 basamakta bir durup şelalelerin coşkulu görüntüsünü seyre dalıyoruz.

Dolu dolu geçen bir gezinin ardından, vücudumuz yorgun düşse de, ruhumuz dipdiri ayakta. Güneşin batışıyla birlikte dadaşlar diyarına veda ederken, doğunun sınır taşına yüz sürmüş olmanın mutluluğu var yüreğimizde.

Erzurum Fotoğrafları

Erzurum
Erzurum
Erzurum
Erzurum
Erzurum
Erzurum
Erzurum
Erzurum

Kaynak: Yazı/Doç.Dr. Mustafa K. YILMAZ – Foto/Mustafa YILMAZ

Bu yazımızı okuyan 11.691. takipçimizsiniz.

İsmail Hakkı Çetin

1993 Malatya Darende doğumlu. İlk, Orta ve Lise eğitimini Darende'de tamamladı. 2011 yılında Hulusi Efendi Kuran Kursu'nda hafızlık eğitimini tamamladı. Bosna Hersek Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde eğitim aldı. Blogger yazar. Hobileri arasında Seyehat etmek Fotoğraf çekmek, futbol, masa tenisi ve yüzme vardır. Beşiktaş taraftarı, Boşnakça bilmekte. Arapça ve İngilizce öğreniyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir