Emre Aydın: Sürekli kavga etmek gerektiğini öğrendim

Emre Aydın, sonbaharda çıkacak albümü öncesinde ‘Beni Biraz Böyle Hatırla’ single’ını yayınladı. Soğuk Odalar şarkısıyla Gülden Mutlu’yu da müzik piyasasıyla tanıştıran genç sanatçı; yapımcı olarak, ‘büyük plak şirketlerinin yan baktığı’ projelere eğilecek.

Yapımcılığını sinemaya da kaydıran Emre Aydın “Bu topraklardan nasıl korku filmi çıkmaz?” diyerek, hayalinin peşine düşüyor!

Hep arayışında olduğun bir pop müzik çizgisi vardı. ‘Beni Biraz Böyle Hatırla’ single’ı, kendini oraya çekmek mi, yoksa sonbahardaki albüm için şaşırtmaca mı?

Afili Yalnızlık albümünde farkında olmadan içinde dolaştığım yer, orası. Kağıt Evler albümünü, alternatif ve rock albümü olarak tınlamak zorundaymış gibi düşünüyordum. Bir yorum aldım; ‘Afili Yalnızlık, Egeli; Kağıt Evler, Stockholmlü bir albüm’ diye… Düşündüm, doğru. Egeli olması, 90’lardaki gibi bestenin ve sözün önde olup ‘Bakın güzel beste ve sözle de şarkı dönebiliyor. Altta ne olduğu çok da önemli değil.” anlamında… Şu anda da popa böyle bir yakınlığım var.

Müzikal geçişlerin, duygusal geçişlerinle mi ilgili?

Olabilir; yaşımla da, yaşadığım yerle de ilgili olabilir. Çok dönemsel de olabiliyor. Kağıt Evler şarkısını kaydederken bunalmıştık artık karanlıktan. Ama bu psikolojiyle öyle bir şey yapamam. Saçını kestirmek gibi bir şey.

İnsanı çok etkileyen öfkelerin, meydan okuyuşların var: “Annem için, Ezdirmem Kendimi Sana, Olacaklar Sensiz Olsun, Git Gideceksen Bekleme…” Masayı yıkmak gibi… Sen bunları söyledikten sonra, durgunluğuna biraz şüpheyle yaklaşıyor insan…

Orada iki unsur var. Soğuk Odalar, benim şarkım değil. Gülden Mutlu’nun şarkısı. Dolayısıyla yapımcı tarafımla, Gülden’i dinleyiciyle tanıştırmak istedim. Ben konseptime uygun iyi şarkı bulursam söylerim. Beni Biraz Böyle Hatırla’nın yanında Soğuk Odalar yapıştırma dursaydı, ikisini aynı CD’ye koymazdım.

Beni Biraz Böyle Hatırla, ne zaman çıktı?

O bir düzyazıydı. Bir yıl kadar önce yazmıştım.

O zaman, son ilişkine dair bizim kafamızda yaptığımız bütün göndermeler yıkılabilir…

Olabilir. Ama dediğim gibi dönemsel şeyler… Twitter’da, bir politik habere çok sinirlenip tweet atmak gibi bir şey. Minik minik süreçler. Beni Biraz Böyle Hatırla’da, ‘Beni biraz kötü hatırla’ gibi, senin de söylediğin bir mesaj var aslında.

Bir tezat değil mi, hep unutulmamayı isteyip kötü hatırlanmayı arzulamak…

Tabii canım (Gülüyor). Odur, kafa karışıklığıdır.

Yalnız kalmak korkusu mu, biraz da?

Yalnız kalmayı kabul etmiş olup geri dönüşünün olmadığını hissettiğin yerdeki öfke, o. Anladım ki hikâye bitmiştir. Ama yarım kalmışlık hissi varsa, kızarsınız ya!

Bu albümde şairliğini biraz bastırmış gibisin…

Bu albümde benim bir şarkım var. Dolayısıyla o, albümden sonra konuşulabilecek bir şey. Hatta Kağıt Evler’den daha yalın değil, tam tersine çok daha sert bir albüm olacak. On tane şarkıya bakıp konuşmak lazım aslında. Ben onu yazarken göremiyorum. Dışarıdan insanların fikirlerinden öğreniyorum. Dediğim gibi; tweet gibi bir tarafa yazdığım şey şarkı oldu, Beni Biraz Böyle Hatırla. Afili Yalnızlık’la Kağıt Evler arasında böyle bir sadelik için uğraştım ama sonrasında böyle bir bakış açım olmadı. “Toplasan iki kişi eder miyiz?”dir, bana o şarkıyı yazdıran.

Hayatında “Toplasan iki kişi eder miyiz hâlâ?” diye sordun mu hiç?

Kelimelerle sormadım ama çevresinde hep dolaştım. Zaten ondan sonra kızıp kızıp yazdım (Gülüşmeler).

En çok konser veren sanatçılardan birisin. Sürekli dışarıda olup evi koruma hissi nasıl bir şey?

Ya çok manasız bir duygu, o. Halı saha maçı yapmak istiyoruz, 6-7 kişi. 5 senedir bunun hayalini kuruyoruz. Ama yapamıyoruz! Hayatına biri girdiğinde istediğin kadar korumacı ol! Bir taraftan da temmuz ortasına kadar bir yerlere gitmek zorundayım ben.

Gittiğin şehirleri görebiliyor musun?

Hayır, göremiyorsun. Sadece sahneyi görüyorsun. Uçaktan iniyorsun, arabaya biniyorsun. Otele kapanmak durumundasın çünkü nefes alamıyorsun. Seninle Ankara ve Van’a gittik. Hatırla işte…

Buna nasıl bir anlam yüklüyorsun?

Seyirciye anlam yüklüyorsun. 15-20 kişiyle oraya gidiyorsun, üzerine düşen sorumluluğun var, işini yapıp dönüyorsun. Sanatsal kaygının en az olduğu alan, konser alanıdır. En yoğun olduğu yer de, evde ilk yazarkenki an.

Kendin için vermek istediğin bir konser var mı?

Ben bunları okurken çok gülerdim eskiden. Türk müzisyenlerinin hep Wembley hayali vardır. Ama sanırım Manchester’da bir Oasis konseri var. O kadar güzel bir seyirci var ki! Benim çok güzel konserlerim oldu hakikaten… Konya, Diyarbakır, Trabzon konserlerimi hep hatırlıyorum. Isparta’da feci bir yağmurda insanlar sırılsıklam izlediler. Dua ettim, aletlere bir şey olmasın da konsere devam edebilelim diye. Çok şükür olmadı. Oasis’inki gibi bir ortamda Don’t Look Back In Anger gibi bir şarkıyı söylemek isterim. Öyle küçük bir hayalim var.

Zor bir adam mıdır Emre Aydın?

Değilim ya! İnsan kendisiyle ilgili ne söylese yalandır ama ekibe sormak lazım. Kimsenin hayatını zorlaştırdığımı düşünmüyorum. Hatta hep kolaylaştırmaya çalışırım.

İkili ilişkilerde?..

Güveni kaybetmeye başladığım anda, dünyanın en kötü sevgilisi olabilirim! Sadakat çok geniş bir alanı kapsıyor. Bu illa karşı tarafın o mahremiyete zeval getirmiş olması değil! Ufacık ayrıntılarda saklı. Siz sırtınızı dayarken, karşı tarafın sırtının orada olmadığını hissettiğiniz anda; o ilişki, paranoya katsayısı oranında bozuluyor.

Çabuk teslim olur musun?

Oluyorum ama çok çabuk tersine de dönebiliyorum. Genelde de hep böyle oldu. Hep bıçakla keser gibi kestim.

Mutfağa girip yeni bir sanatçının yapımcısı olmak nereden geldi aklına?

Hep mutfaktaydım.

Ama özne de sendin…

Vallahi, taşımak zorunda kaldığım için öznesiyim. Hiçbir itirazım olmaz, öznesi olmamaya. Zaten çekirdek bir ekibiz. Ama hep Fadıl’la (Fadıl Dinçer, menajeri ve ortağı) birlikte yapıp teslim ediyorduk. Ben biliyorum, benim albümümün dinlenmediği oldu. Çok büyük bir plak şirketi dinlemeden bastı albümü.

Ada ve Kalan Müzik gibi iyi prodüksiyonlara imza atmak istiyorsun. Nasıl bir tarayıcılık yapacaksın?

Yığınla demo geliyor. Akustik gitarla yapılmış bir albüm de olabilir, bir Türk Halk Müziği albümü de olabilir. Bir trip hop albümü basmayı çok isterim. Biz caz grubu olsa da, işi gücü bırakıp arkalarında dursam! Büyük plak şirketlerinin yandan baktığı, “Para kazandırmaz” dedikleri ama benim basılmaya değer olduğuna inandığım her şey olabilir!

2006’daki röportajımızda yerli gruplardan Vega’yı çok sevdiğini söylüyordun. Şimdilerde Fettah Can vurguların dikkat çekiyor. İkisini yan yana koyduğumuzda dinleyicilerinin algısı şaşmaz mı?

Kaygısı olan da olabilir, iyi düşünen de olabilir. Bunu düşünmek taraftarı değilim. Fettah Can’ın albümünün yanında James Blake de dinliyorum devamlı. İstesem bazı isimleri sayıp çok acayip, süper entelektüel, alternatif bir adam portresi de çizebilirim. Üç röportajda saymama bakar! Ama Fettah Can’ın albümü çok iyi bir albüm. Göksel’in soundundan kimse bahsetmedi. Acayip güzel… ‘Pop piyasası bu, buradan bir şey çıkmıyor’ diye yaklaşmamak lazım…

Bu albümde prodüktörün Mats Valentin niye yok?

Olası bir Best Of albümü için çıkaracağımız şarkıları kaydediyor. Çıkması, iki albüm sonrasını falan bulur.

Best Of’ta ilk üçe hangi şarkılarını koyarsın?

İlk üçü bilmem ama Ayrı Ayrı’yı koyarım. Yaptığım en iyi şarkılardan biridir. Hiç Kimse Olmadı Senin Gibi, Ve Gülümse Şimdi’ye video çekerim.

Dışarı açılmak için en doğru yer Almanya

Tırnaklarınla kazıyarak bugünlere geldin. Tutunmak için çok çaba verdin. Geçmişe dönüp bakar mısın yaşadıklarına, el ayak çekilince?

‘O tip koşullar zincirinden düzlüğe çıktım’ gibi bir memnuniyet yaşamıyorum. Ben biliyorum içimde bir şey değişmediğini. Ama şunu öğrendim, kavga etmeniz gerekiyor sürekli.

Kavga etmediğin için pişman oldukların var mı?

Eğer beceremezsem pişman olacağım bir şey var. Ben telaffuz etmekten bıktım, okuyanlar da bıkmıştır. Ellerinde sadece bir tane İngilizce single (Falling Down) var. Şimdi öbürünü yapıyoruz.

Londra’da şirket kurdunuz, çok zor dil sınavlarını verdin, görüşmeler yaptınız. Neden olmadı?

Chris Potter’la anlaştık. Rolling Stones albümü yapan bir herif. Üç tane de şarkı verdik. Bu insanların imza attıkları kağıda sadakatleri yok! O arada turne oldu. Logaritmik biçimde artarak beş günü, on günü, on beş günü Türkiye’de geçirmek zorunda kaldım. Fadıl, “O evi artık kapatalım mı?” dedi, kapattık. Orada hâlâ bir plak şirketimiz var ama gitmiyoruz! Gördüm ki bu coğrafyaya ait birinin çıkışı için doğru yer İngiltere değil, Almanya.

Neden Almanya?

İngilizler için Amerika, Batı Avrupa ve dünyanın geri kalanı var. Daha eser çıkmamış, ‘Ne kadar kazanırım?’ diye bakıyorlar. Bir yıl sonra yapılacak top 25 listesi bile belli. Aracılara para veriyorsun, o da radyocularla konuşuyor. Şarkın ilgi görürse, bir yıl sonra listedesin. James Blake bile bütün Britanya’da bir dönem Adele’den fazla sattı; ama burada yok! Adele dışında ihraç ettikleri bir şey yok! Almanya’da da o etki var; ama Slovenyalı, Slovakyalı trip hop şarkıcıları da çıkabiliyor; hem alternatif değiller.

Bu topraklardan iyi korku filmi çıkmamasına şaşıyorum!

Film yapımcılığına adım atma fikri nasıl gelişti?

Aslında film yapacağız diye şirket kurduk biz. Çekirdek izleyicisi en az olan tür, korku filmi. En fazla izlenmiş korku filmi, 800 bin gişe yapmış. Genelde de 200 bin civarında seyreder. Çok özür dilerim; ama bir tane de iyi örnek yok önümüzde. Küçük Kıyamet dışında iyi bir korku filmi yok. ‘Niye böyle?’ diye konuşa konuşa, buraya kadar geldik. Treatment’ını bitirdik. Senaryoya ‘tamam’ dediğimizde, çekmeye başlayacağız. Temmuzun ortasında başlar, 3-4 haftada çekimleri bitiririz. Çok iyi oyuncu olduğunu düşündüğümüz ama tanınmamış 12-13 kişilik oyuncu ekibi olacak içinde. Bu topraklardan nasıl korku filmi gitmez festivallere? Bu topraklardan daha fazla korku öğesi olan bir yer yok ki! İspanyolların DVD raflarında korku filminden geçilmiyor. Ama hiçbir şey yok!

Bu yazımızı okuyan 932. takipçimizsiniz.

gencyolcular

Genç Yolcu 2005 yılında #BirlikteKeşfedelim sloganıyla Gezi • Kültür • Sanat alanında yayın hayatına başlamıştır. İletişim: bilgi@gencyolcu.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir