Dostluk Üzerine

İşte bahsine giriştiğim ve başıma iş aldığım “dost” kavramına yanaşmaya çalışıyorum. Gerçekten kavradığımız kadarından ötesini diyemeyiz. Dost dendiğinde hatırıma şu Hadis-i Şerif düşer: “Eğer içinizden birini dost edinecek olsaydım bu Ebû Bekir olurdu; ama o benim kardeşim ve arkadaşımdır.” Sonra da kendini kastederek “Allah Teâlâ bu arkadaşınızı dost edindi” buyurdu. Vurulur insan. Sızlar ta içine kadar. Peki Hazret-i Peygâmber’in dost edinmemesi nedendir? İşte bu Hadis-i Şerif’te belirtildiği üzere “dost edinilecek insan olmamasından değildir insanlardan bir dost edinmemesi; lâkin O’na(sav) dost bir Allah’tır. İnsandan dost edinmek büyüklerin indinde nankörlüktür, edebe aykırıdır. Nitekim Dostların en hayırlısına dost olduktan sonra başka dosta ne lazım?II

“Dostluk, yürürken belirginleşen bir şeydir” demiş Lütfi Bergen. Dostluğa bir de bu açıdan bakalım. Dostluk yürürken belirginleşir. Yolun başında dost zannettiğin insanı aşırı sevmemek gerekir; çünkü yolun başı kişi tahlilinin tamamen yapılamadığı zaman demektir. O zaman temkin zamanıdır. Öyle ki kişiyi beraber geçirilen zamanlarda başınıza gelen, giriştiğiniz konularda gösterdiği davranışlarından, sözlerinden vs. ile tahlil edebiliriz. Bu ise beraber yürümekten geçer; beraber yürümek ise hemen olup biten bir şey değildir.

Zamanla olur. Yürürken, yürüdüğün kişi ile dost olamayacağının farkına varabilirsin; aksine yürümediğin kişi ile ansızın (bir olay yahut belki bir karşılaşma) dostluk yoluna çıkabilirsin. Hadis-i Şerif’te şöyle buyruldu: “Sevdiğini aşırı sevme, olur ki bir gün sevmediğin biri olur. Buğz ettiğin kimseden de çok nefret etme, belki bir gün sevdiğin kimse olur.”

 III

“Dostlarınızla konuşurken zekânızı kullanmayın” demiş Nurettin Topçu. “Dostlar! İnanmak, ummak ve sevmek gibi saadet yoktur” diyor yine Nurettin Topçu. Çok alakasız gibi görünse de burada şu önemli: “Zekânın kullanılmadığı en değerli örnekleri inanmak, ummak ve sevmek oluşturur diyebiliriz” Ayrıca “dostunu sevmeme durumunun imkansızlığı aşikârdır” Zekânın vasıflarından bahsederken hatırıma gelmemesi imkansız bir dize, İsmet Özel’in Esenlik Bildirisi şiirinden: “Ve zekâ babacan tavrıyla tiksinti verir” Bu fevkalâde dize de bu kabildendir.

Zekânın bulunmadığı/bulunmaması gerektiği durum ve hallerde geçerlidir. “İnsan, yansıdığı yere bakar” diyor Lütfi Bergen. Aynaya baktığı için ayna onu yansıtmaz; ayna yansıttığı için insan aynaya bakar. Bu gerçekten çok mânâ barındıran bir sözdür.

IV

“Birçok şeyde olduğu gibi dost kavramının da insandan insana, makamdan makama, mertebeden mertebeye farklı anlamlar ihtivâ ettiğini görüyoruz” İnsandan insana, dost kavramı muhtelif anlamlarla anlamlanır. Böylece “dost”un gerçekte barındırdığı anlam yer yer buharlaşır ve gerçekten dostu tarif eden anlamları, örnekleri ayıklayıp gün yüzüne çıkarmak mecburiyeti peydâ olur. Günümüz dünyasında hemen yakınlık kurup, birkaç gün oturup kalkan insanlar birbirlerine dostum deyiveriyorlar.

Yahut yıllardır görüşmeyen iki arkadaştan biri; yıllar sonra, sırf işi düştüğü için ve işini görmek için, diğer arkadaşını arıyor ve sadece işini gördürmek için de arkadaşına “dostum” diyor. Hemen hayalime düştü, bir adamın karşıma geçip bana şöyle haykırdığı: “Ne bekliyorsun! Ne verildi de ne bekleniyor? Gerçekten verilen alınıyor. Ve hatta verilenden daha iyisi alınıyor. Amerikan filmlerinde böğürerek diyalog kuran ve gerçekten her on cümlenin birinde birbirlerine hey, dostum! Diye hitap eden insanları izleye izleye yetişen insanlardan ne bekliyorsun? Ve bu Amerikan filmleri ki en çok izleyeni en karizmatik ve kültürlü ediyor!” Kurulan diyaloglar dahi böğürülerek olacak; başka oluru yok zannediliyor.

V

 “Dost zâhirde vahit değildir; ve fakat dost bâtında tektir”

“Katlandığımız değil, razı olduğumuz insanlar dostlarımızdır” demiş M. Faruk Özcan, ne güzel demiş. Razı olduğumuz insanı düşleyelim. Yahut bizden razı olan insanları? Razı olduğunuz insanlar belki de yoktur; varsa eğer o sizin için dosttur. Ne hoş bir mânâ. “O senden razı, sen O’ndan razı halde Rabbine dön” ayet-i Kerime’si hatırıma düştü. Hazreti Ebûbekir’in “Ben nasıl Rabbimden razı olmam, nasıl Rabbimden razı olmam” diyerek, ellerini iki yana açıp döndüğü aklıma düştü. Gözyaşları sel oldu aktı; değiştirilmeden evvel dünya, dostun haberi ulaştı.

“Sevmek yukarıdan aşağıyadır” diyor Muhterem Ömer Tuğrul İnançer. “Sevdiğinle sen sevdiğin için dost değilsin; bilakis sevdiğin seni sevdiği için onunla dostsun” Yukarıdan aşağıya denmesinden murâd budur. Hüseyin Atlansoy şöyle yazmıştı mealen: “Ne haddime ne haddime/ Su buldu beni” Gerçekten “Dileyen yukarıdakidir aşağıdakini” Bu anlamda yine şunu söyleyebiliriz: “Razı olmak da yukarıdan aşağıya doğrudur” Yukarıdaki aşağıdakinden razı olduğunda, onu dilediğinde, aşağıdaki elbette, hüsn-ü cebr ile diyelim, yukarıdakinden razı olacaktır. Bunun için denilir ki: “Bizi de murâd ediniz büyüklerimiz”

Burada, son dönem mutasavvıflarımızdan ve Divân şairi Hulûsi Efendi’nin Divân-ı Hulûsî Dârendevî adlı eserindeki şu müstesna ilahiden inci gibi dizeler hatırıma düştü: “İsteyen seni odur sen anı istemesen/ Dileyen senden ön o sen anı dilemesen/ Bildiren sana odur sen anı bilemesen/ Sen yâr olmasan dahi yârdır sana sevdiğin”

VI

Dostun dost olarak kabul edilmesindeki en önemli etkenlerden birisi de “dostunu ne kadar yâd ettiğin ve dostunla hayalinde ne kadar eğleştiğindir” Elbette canı gönülden sevdiğiniz, şiddetli muhabbet beslediğiniz kişiyi gönlünüzden çıkarmanız mümkün değildir. Doğal olarak onu düşünmeden de zaman geçiremezsiniz; yani aklınızdan da çıkaramazsınız. Sonra gördüğünüz insanlara ondan bahsetmeye başlarsınız. Hep ondan bahsetmek, onunla ilgili şeyler konuşmak, onun konuşulduğu yerde bulunmak istersiniz. Onun zikredilmediği cümle eksiz, onun bulunmadığı kitaplar silik, onsuz geçen zamanlar boşadır sizin için. “Gerçek dostunuz ise eğer, sizi kuşatır” Bir yakınınızın nişan merasiminde dahi gülümseyemezsiniz. Hemen bir köşeye çekilir belki de ağlarsınız.

Onun olmadığı nişanı nişan, düğünü düğün saymazsınız. Ah edersiniz her dem. Her an dostun hayali ile eğleşir, gönlünüz pür-gâm halde perişan ve avare gezersiniz. Bir de şunu söylemeden geçemeyeceğim: Yukarıda bahsettiğimiz gibi dostu düşünmek, dostun gönülde bulunmasıyla mümkündür; yani gerçek manada aklından çıkaramamak ve her dem dostu düşünmek, dostun gönülde yer etmesine bağlıdır. Ve yine dosttan bahsetmek dostu kalpten çıkarmamak ve dolayısıyla aklından da çıkaramamak ve nihayet dilinden de düşürememek demektir. İşte gördük ki o kutlu hiyerarşi burada da geçerli. Burada evvela gönül dost edinecek; sonra dostunun akıldan çıkması mümkün olmayacak ve sonra dilden de düşmeyecek.

Bu yazımızı okuyan 1.408. takipçimizsiniz.

Ertuğrul Gazi

Mart 1993, Maraş doğumlu. İlk ve orta öğretimi Maraş'ta tamamladı. Lisenin önemli kısmını Darende'de okudu. HKÜ Hukuk Fakültesi'nde son sınıf öğrencisidir.

One thought on “Dostluk Üzerine

  • 29 Aralık 2012 tarihinde, saat 13:37
    Permalink

    Dostluk gibi güzel bir konu ile ilk yazınızı eklediniz hayırlı olsun diliyorum…

    Dosttan gayrı ki yok dünyada hiç varım benim
    Olmasın dünyada ondan özge bir yârım benim (dhd)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir