Türk Kültürün’de Servi Ağacı

“Servi Ağacı”, geleneğimizde ve toplumsal inanç değerlerimizde insan hayatının doğumdan ölüme kadar var olma çabalarını ve vahdetin yani bir olmanın da sembolüdür.

İnsanlığın her döneminde belli bir inanç değerinde birçok sembolik öğeler yer almıştır. Türk geleneklerinde de Gök Tanrı inancına bağlı olarak yer-su inancı içerisinde gök, su, ateş, ağaç ve bitkilere kutsallık atfedildiği ya da belli bir sembolik dinî karakterin anlamsal derinliğinin yüklendiği görülmektedir. Bunlar arasında ağaç ile ilgili inanışlar Türk topluluklarında varlığını devam ettirmiştir. Bu inanç çerçevesi içerisinde gerek eski dönemlerdeki Türk topluluklarında gerekse Selçuklu ve Osmanlı dönemindeki sanatların çoğunda sıkça rastlanan görsellerden biri de “Servi Ağacı” motifidir.

Geleneğimizde Bir Simge: Servi Ağacı

“Servi Ağacı”, geleneğimizde ve toplumsal inanç değerlerimizde insan hayatının doğumdan ölüme kadar var olma çabalarını ve vahdetin yani bir olmanın da sembolüdür. Mevsimlerin zorlu şartlarına rağmen yeşilliğini hiç kaybetmeyerek güçlü kalabilmesi ve dayanıklılığı ile serviler, hayatı tasvir etmektedir. Şekil itibarıyla, gövdesinin semaya uzanan dik duruşu sebebiyle doğruluğu da temsil ettiğine de inanılır. Yine başka bir inanç da servi ağacının iyi şans ve koruma getirmesi ile ilgilidir. Bu inanç bağıyla beraber serviler, eski Türk kültüründe bolluk ve bereketi simgeleyen hayat ağacı olarak da nitelendirilirler. Bunun en önemli sebebi, ağaç köklerinin toprağın altından gelmesi, gövdesinin yeryüzünde olması ve yapraklarının göğe uzanmasıdır. Bu üçlemede doğum, yaşam ve cennete ulaşma arzusunu çağrıştıran bir inanç değeri vardır. Ağacın mevsimsel şartlara rağmen hep yeşil kalması ise ölümsüzlüğü de simgeler. Osmanlı kültüründe minareye benzer biçimiyle servi, hayat ağacıdır ve dallarına konmuş kuşlar hayatın içindeki canları yani insanı simgeler. Büyümek için güneşe ihtiyaç duyduklarından sürekli gökyüzüne doğru yükselişleri serviye mistik bir anlam yüklenmesine de neden olmuştur.

Osmanlı Mezarlarının Vazgeçilmez Süsleri: Servi Ağacı

Servi ağacının hayat ağacı ile özdeşleşmesi, mezarlık ve kutsal alanlara dikilme geleneği onun doğaüstü güçleri olduğuna ve odununun kesif kokulu asal yağlarının kötülükleri hatta ölünün kendi kokusunu bile ortamdan uzak tuttuğu ve böylece öteki dünyaya daha güvenli bir geçişi mümkün kıldığı inancıdır. Mısırlıların mumyalarını korumak, bozulmasını engellemek için servi odunu kullanmalarının nedeni bu inanç ile ilgili olmalıdır.

Osmanlı mezar taşlarında bilhassa kadın mezarlarındaki ayaktaşı kısmında sıkça rastlanan hayat ağacı motifinin yanı sıra servileri de görmek mümkündür. Serviler rüzgâr ile hareketlendikçe dallarının hışırtısının âdeta zikir eden dervişi ve onun “Hû!”, yani “O Allah” lafzının söylemini ima ettiğine inanılır. Rüzgârın verdiği bu sesler manevi bir atmosferi yaşattığı belirtilirken, mezarlıklara servi dikilmesinin sebebini rüzgârın ahengi ile gelen “Hû!” seslerine nispet olduğuna da söylenir. Bu inanışın kaynağında Kur’an-ı Kerim’deki “Yeryüzünde canlı cansız her ne varlık var ise Allah’ı kendi lisanınca tespih eder.” ayetinin ifade ettiği anlam yer almaktadır. İşte bu simgesel özellikleri yüzünden serviler hem mezar taşlarına işlenmiş hem de mezarlıklara dikilmiştir ve hâlâ bu gelenek devam ede gelmektedir.

Maurice M. Cerasi, “maşatlık” olarak adlandırılan Yahudi mezarlıklarının aksine ağaçlandırılan Müslüman mezarlıklarından şehir dışındakilerin aynı zamanda dinlenme ve gezinti yeri, içeride kalanların ise mimariyi tamamlayan abidevi unsurlar olduğunu yazar ve seyyahların mezarlıklarda şarkı söyleyen, yemek yiyen gezmeye çıkmış insanları tasvir ettiklerini belirtir.

“Ahirete Perde, Endamlı Servi”

Servinin ihtiva ettiği anlam edebiyatta da vazgeçilmez simgeler arasında yer almıştır. Sevgilinin boyuna atfen kullanılan servi tabiri ile beraber “serv-i hıraman” yani salınarak yürüyen sevgili ve “kadd-ı elif” ya da “serv-kad” yani uzun boylu sevgili tabirlerine beyitlerde, şiirlerde rastlamak mümkündür. Necip Fazıl’ın Canım İstanbul adlı şiirinde “Tarihin gözleri var, surlarda delik delik; Servi, endamlı servi, ahirete perdelik.” diye servinin endamıyla ahrete perde olmasına vurgu yaptığını görmekteyiz. Aynı şekilde Nazım Hikmet, Serviliklerde adıyla yayımlanan ilk şiirinde “Hala servilerde ağlıyorlar mı?” vurgusu ile dizelerinde hüznü ve duyguyu beraberce işlemektedir. Yine Yahya Kemal de Rindlerin Ölümü şiirinde : “Ve serin serviler altında kalan kabrinde/Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.” dizelerinde servinin lirik olarak mezarlıktaki varlığına işaret ettiğini görmekteyiz.

Mistik Bir Anlam Olarak Servi

Edebiyata konu olan simgesel özelliğinin yanı sıra servinin Arap alfabesinin ilk harfi olan Elif’e benzeyen şekli de sıkça dile getirilmiştir. Elif’in aynı zamanda “Allah” lafzının ilk harfi olması ve vahdaniyetin de simgesi olması itibarıyla farklı bakış açılarıyla yorumlanarak tasavvufta dinî bir terminoloji olarak da kullanılmıştır. Anadolu inanç değerlerinin bir mozaiği olan Kadiri külahlarının konik şekli servinin bu anlam derinliğindendir. Serviyi sembolize eden servinin alt dallarının düz olması ellerini duaya açmış insanı hatırlatır. Üst dalları, tıpkı Yaradan’ın huzurunda acizliğini anlayıp boyun büken bir derviş gibi yere dönüktür. Bunların yanında ağacın dik ve düzgün biçimi doğruluğun, dürüstlüğün; rüzgârda savrulmayan sağlam yapısı ise sabrın sembolüdür. Tasavvufta servinin bu hâli, dünyadan el etek çekmeye benzetilmektedir.

“Sanki Satranç Nakşı”

İstanbul’a yolu düşen birçok seyyah gezi notları arasına İstanbul’daki servileri ve mezarlıklardaki servi ormanlarını iliştirmiştir. 1870’lerde İstanbul’un çehresini çizen Edmondo de Amicis gibi 1786’da Türkiye’ye gelen Elizabeth Lady Craven de servilerin süsüyle tabiatın verdiği bu doğal güzellikten bahsetmiştir. Aynı şekilde Evliya Çelebi Hasköy yakınlarındaki Tersane bahçesini tasvir ederken servi ağaçlarını 12 bin tanesi sıralanmış bir satranç nakşına benzetmiştir: “Ağaçların kokusu ve çeşitli bitkilerin süslenmesiyle cennet bahçesini andırır ve bu bağlık arazilerde göklere doğru baş çekmiş öyle binlerce servi ağaçları var ki insan hayran olup şaşırır.” diye ifade etmektedir. İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet’in de “kutsal elleriyle yedi servi dikti” diye belirttiği servilerin uzun, düzgün ve yeşil olduğunu söyleyen Evliya, Akşemseddin’in de kutlu elleriyle bir servi diktiğini belirmektedir. Fatih Camii’nin avlusunu tasvir ederken “göklere baş çekmiş minarelere denk uzun yeşil serviler var ki sanki her biri yeşil bir melek” diye betimlemektedir. Yine 1893’te İstanbul’da bulunan Mrs. Max Müller de servilerin güzel kokusunun mezarlık ziyaretlerinde bütün kötü tesirleri izale ettiğine dair söylentilerin varlığına da dikkat çeker.

Motiflerde Servi Ağacı

Servi motifleri yalnızca tarihî binalarda, mezarlıklarda ya da dinî mekânlarda yer bulmamıştır. Ressamlar İstanbul ya da Anadolu’yu tablolarında resmederken fırçalarının narin dokunuşuyla tablonun bir köşesine servi ağacı yerleştirmeyi ihmal etmemiştir. Bunun en güzel örneğini İvan Ayvazovski’nin İstanbul’u resmettiği tablosunun orta kısmına yerleştirdiği servi ağacı İstanbul’la beraber ayrı bir doğal güzelliği öne çıkarmıştır. Osmanlı sanatının nadide örnekleri arasındaki çini sanatında çiçek motifleriyle beraber servi ağaçlarının varlığını da görmekteyiz. Bilhassa tarihî camilerin mihrap figürlerinde, şadırvanlarda, tarihî İshakpaşa Sarayı’nın ikinci taç kapısında ve Topkapı Sarayı’ndaki harem dairesinde yer alan çinilerde hâlen dahi bu servi motiflerini görmek mümkündür. Çinide olduğu gibi seramik sanatında da serviler figür olarak süslemede kullanılmıştır.

Bunların dışında yazı ile meydana getirilen eserlerde de görsel olarak serviler işlenmiştir. Bilhassa yazma eserlerde olaylar resmedilirken ve minyatürlerdeki doğal çizimlerde servi ağaçlarının bir ya da daha fazla sayıda yer aldığı görülmektedir. Hem tezhip sanatı hem de Osmanlı fermanlarında birçok çiçek bezemelerinin yanında servi motifi de kimi zaman eklenmiştir. Fermanlarda padişahların tuğra formunda yer alan isminin harflerinin etrafına bezenen simgelerle yukarıya doğru bir üçgeni andıran şekli servinin uzayan gövdesini sembolize etmektedir. Türk dokuma sanatında da ön plana çıkan hayat ağacı figürlerinin yanı sıra seccade, kilim, vitray sanatı, halı işlemelerinde ve tarihî çeşme taşlarında da servi motiflerine yer verilmiştir. Servinin kültürel ve sanatsal bu gibi boyutlarının yanı sıra Osmanlı’da kimi gayrimüslim mahallelerinde koleradan korunmak için servi ağacının köklerinin yakıldığı da arşiv belgelerinde yer almaktadır. Daha eski dönemlerde de buna benzer bir uygulama Mısır’da da yapılmaktaydı.

Bilimsel araştırmaların amonyak çıkışını önlediği öne sürülen servi ağacının ihtiva ettiği reçine sebebiyle havaya yaydığı güzel kokusu, çevreye verdiği estetik bir görünümü, her mevsim yeşilliğini kaybetmemesi ve uzun ömürlü olması gibi sebeplerle seçilmiştir. Ayrıca geleneğimizde servi ağacına yüklenen bu anlam değerleri sanatımızda ve inancımızın bir köşesinde kendini daima görselliği ile öne çıkarmıştır. Bu yönleriyle serviler gerek mezar taşı süslemeleri gerekse Türk görsel sanatlarında insana ölümü en rahatsız etmeyecek şekilde hatırlatan bir simge olarak sayılmıştır.

 Yazı: RECEP KANKAL

Bu yazımızı okuyan 2.071. takipçimizsiniz.

Selman Yaz

1993 İstanbul doğumlu. İlk, Orta ve Lise eğitimini İstanbul'da tamamladı. Bursa Uludağ Üniversitesi Eğitim fakültesi İngilizce Öğretmenliği mezunu. Anadolu Üniversitesi Uluslarası İlişkiler bölümü öğrencisi. Özel bir eğitim kurumunda İngilizce öğretmenliği yapmaktadır. Fransızca eğitimi aldı iyi derecede Fransızca bilmektedir. Hobileri Yabancı diller, çeviri, devletler arası politika, diplomasi, seyahat, trekking'dir. Tam bir Çalıkuşu...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir