Tuba Büyüküstün ‘Laz kızı Esma’ oldu

Büyüküstün, “İstanbul’u seviyorum. Uzun süreli sakin bir yerde yaşayabileceğimi sanmıyorum.” dese de, buradaki olağanüstü manzaradan çok etkilendiğini belirtiyor. 2010 yılının Mart’ında vizyona girecek ‘Sevdaya Durmak’ isimli filmde bir Laz kızını canlandıran Tuba Büyüküstün, yöresel kıyafetleriyle sanki 20 yıllık Karadenizli gibi. İnsanı adeta boğarak özgürleştiren yeşil vadilerden kıvrılarak, hiç dinmeyen yağmurun katıldığı dereleri takip ederek ulaştığımız film setinde bizi çiçekli yazması ve yöre kıyafetiyle karşılayan Büyüküstün, ‘İstanbul’un kaosunda yaşamayı seviyorum. Uzun süreli sakin bir yerde yaşayabileceğimi sanmıyorum’ diyor. Büyüküstün ile sakin sakin konuştuk.

Laz kızı Esma rolü size teklif edildiğinde bugüne dek televizyonlarda harcıâlem kullanılan Karadeniz şivesinin çok tüketildiğini düşünüp de kararsız kaldığınız bir an yaşadınız mı?

Yok hayır, hiç olmadı. Baz aldığım şey senaryo ve yönetmendir zaten. Yönetmenimizin Karadenizli olması büyük bir avantaj, bir terslik olduğunda anında müdahale ediyor çünkü. Sonuçta her film, her oyun başkadır benim için.

Dizilerde gösterdiğiniz oyunculuk performansı nedeniyle birçok film teklifi almışsınızdır sanırım. Sevdaya Durmak filminde sizi çeken ne oldu ki, başrolü kabul ettiniz?

İlk projeyi çekmek için birçok unsurun bir araya gelmesi lazım. Ama çok iyi film teklifleri de geldi. Ancak ya bir dizide oynuyordum zamanım uyuşmadı, ya da onların zamanıyla olmadı. Dizi yaparken arada sinema filmi yapmak istemedim. Bu filmde senaryonun iyi olması, Yusuf Kurçenli’nin filminin olması, zamanımın olması gibi birçok olumlu koşullar bir araya geldi. Ve yapmaya karar verdim.

Sinemada oyuncu olmakla bir dizide oynamak arasında fark var mı sizin için?

Ben oyunculuğa dizi ya da sinema oyunculuğu diye bakmıyorum. Oyunculuk oyunculuktur. Kendi içinde farklılık gösteriyordur ama sadece farklı yöntemler görüyor ve farklı deneyimler kazanıyorsunuz.

Sizin bir tiyatroculuk geçmişiniz yok ve ‘her şeyi deneme yanılma yöntemiyle öğreniyorsunuz’ bir bakıma. Bu ilk sinema deneyimi ya bir yanılmaya dönüşürse…

Pişman olacağımı düşüneceğime dair kafamda en küçük bir şüphe olsaydı bu işi hiç yapmazdım zaten. Burada çok iyi ve deneyimli bir ekip ve senaryomuz var. Bana düşen, bunu oynamak.

Siz dışarıdan çok sakin bir görüntü çiziyorsunuz. Oysa Karadeniz insanı bunun tam tersine, yerinde duramayacak kadar hareketli yapıya sahip. Bu farklı karakter çelişkisi sizi zorladı mı?

Yoo, zorlanmadım. Bir yeri anlamak için o yerin toprağına ayak basmak gerekir, sonrası geliyor. Zaten toprak, ipuçlarını sana veriyor.

Şive de mi zorlamadı yani?

Tabii ki zor, kolay diyemem. Burada insanlar doğdukları andan itibaren bu şiveyi kullanıyor, ben ise 3-4 haftalık çalışmayla şive yapmaya çalıştım. Yusuf Bey’e sonsuz güvendiğim için bir endişe duymadım, bu yüzden sete rahat girdim.

Oyunculuk, kendini yönetmene bırakmak mıdır yoksa kendi karakterini ortaya koymak mıdır?

İyi bir iş ortaya çıkması için, bir oyuncu ile yönetmenin karakter hakkında konuşmaları ve aynı noktaya ulaşmaları gerekir. Eğer senarist yönetmen değilse, senaristin yazdığı karakter ile oyuncu ve yönetmenin hayaliyle aynı noktada buluşmalı. Yoksa karakterin doğru çıkabileceğine inanmıyorum ben.

En sevdiğiniz kelime hangisi oldu?

Konuşması çok keyifli bir şive, hoş bir tını ve melodisi var bu şivenin. Toprak vücut dilini, vücut dili konuşma ritmini, konuşma ritmi koşma ritmini getiriyor. Her şey birbirine bağlı, birbirinden ayırmak zor.

Siz küçükken genetik bilimci olmak istiyormuşsunuz. Karadeniz insanının genetik yapısını çözmeniz mümkün oldu mu?

Ama genetik okumadım, sadece istiyordum. (Gülüyor)

Burada yaşamayı ister miydiniz peki?

Aslında benim ruhum sakin değil. (Gülüyor) Ben sakin bir insan değilim. Sonuçta İstanbul’da doğdum ve orada büyüdüm. İstanbul’un kaosuna çok alışkınım. Buradan çok keyif alıyorum, buraya gelip bir-iki ay geçirmek çok keyifli olabilir, şu an da korkunç keyif alıyorum. İstanbul’u özlemedim henüz, bir ay sonra özleyebilirim yani; o kaos ve karmaşaya alışıyorsunuz. Başka büyük şehirlere gittiğinizde bile İstanbul’daki kaosu arıyorsunuz. Böyle bir yerde uzun süreli yaşayabileceğimi sanmıyorum.

Çamlıhemşin’deki yöre halkıyla iletişiminiz nasıl?

Çok güzel ve çok keyifli. Evlerine gidiyoruz sık sık, çaylarını içiyoruz. Geçen gün yolda yürürken bir bey geldi “Aaa Tuba Hanım hoş geldiniz, hiç buraları değerlendirmeyi, bir şey çekmeyi düşünmüyor musunuz?” dedi. “Zaten çekiyoruz.” deyince teşekkür etti ve “Hoşça kalın” deyip gitti. (Gülüyor)

‘Sevdaya Durmak’ filminde Müslüman bir Laz kızı olan Esma’yı canlandırıyorsunuz. Peki Esma, sonradan Hıristiyan olduğu ortaya çıkan Mustafa’nın (Kenan Ece) Hıristiyan olduğunu daha önce bilseydi, yine ona âşık olur muydu?

Esma için çok önemli değil, karşısındaki insanın gözlerine bakıp kendini görebiliyorsa, onun peşinden gidebilen bir karakter.

Gerçek hayatta Hıristiyan bir erkeğe âşık olup onunla evlenir miydiniz?

Siz Hıristiyan bir kadını sevmez misiniz? (Gülüşmeler)

Soruya soruyla karşılık vermek yok ama. Bu filmde rol alsaydım cevabımı verirdim.

O benim yerimde, ben onun yerinde olabilirdim. Hayata öyle bakıyorum. Aslında benim bunlara cevap vermem çok farazi. Her şey oluştuğu koşullar içinde değerlendirilmesi ve konuşulması gereken şeyler.

Aşk, bütün karşıtlıkları ve önyargıyı silip atan bir şey mi?

Bilmiyorum sonuçta çevremizde öyle insanlar yok mu? Çok karşı olduğu bir ideolojinin ya da görüşün karşısında olan birine âşık olabiliyor ve o zaman hiçbir şeyin önemi kalmıyor. Hiçbir zaman hiçbir şeyimiz daimi değildir ki? Sürekli değişiyor, sürekli dönüşüyor, sürekli devinim içindeyiz insan olarak.

O zaman bu kadar önyargı neden insanlarda? Bunu kırmak için ne gerekiyor?

İnsanların her zaman empati kurması gerekiyor. Kendini karşındakinin yerine koyacaksın ki, o zaman anlayabilirsin bazı şeyleri.

19. yüzyıl başlarında geçen bir hikâyeyi anlatıyor film. Siz hangi yüzyılda yaşamak isterdiniz?

(Gülüyor) Daha önceki bütün dönemleri merak ediyorum aslında, hepsi ilgimi çekiyor.

Oyunculuk sizin için tek seçenek mi?

Tek seçenek değil, bir sürü seçeneğim var önümde. Ama şu anda yapmaktan mutlu olduğum tek şey.

‘Benim Güzel Meleğim’ isimli bir dizide oynayacağınız yazılıyor bu sezonda. O ne durumda?

O belli değil daha, yazdılar ama bizden çıkan bir şey değildi. Hiçbir şey belli değil henüz.

Bu filmde oynamasaydınız da, sinemada karşılaşsaydınız, nesi ilginizi çekerdi?

Yalınlık ve sadeliği çekerdi. Ve kuşkusuz ki görüntüleri çekerdi. Muhteşem görüntülerimiz var. Yemyeşil harika bir taş köprümüz var. Köprü zaten filmin ana nesnesi.

Laz kızı rolünü başarıyla canlandırdığınızda muhtemelen yeni teklif edilecek roller de yine Laz kızı olacak çoğunlukla. Bu, bir daha oynamak isteyeceğiniz bir karakter olacak mı?

Hiçbir zaman birbirine benzer karakter oynamadım. Bütün karakterlerden keyif aldım. Keyif almadığım hiçbir rolü oynamadım. s.zengin@zaman.com.tr

Efsanevi bir aşk hikayesini konu edinen filmin kadrosunda Tuba Büyüküstün, Kenan Ece, Hakan Eratik, Ayla Algan, Aliye Esra Salebci, Alp Öyken, Ayşe Tunaboylu, Civan Canova gibi isimler bulunuyor.

Keşke böyle bir zaman ve böyle bir konakta yaşasam…

Karadeniz’de bu kadar yağmura maruz kalmak nasıl bir duygu?

Çok güzel yağmıyor mu? (Gülüyor)

Çok güzel de ıslatıyor?

Evet öyle, programımızı aksatıyor ama o bile çok keyifli.

Siz burada kalmaya niyetlisiniz anlaşılan! (Gülüşmeler) Böyle bir konak hayatı cazip geliyor mu size?

Ya çok zor değil mi bu? Burayı temizlemek, burayı ayakta tutabilmek çok zor ve bunu becerebilenler bende hayranlık uyandırıyor. Keşke o kadar hayatıma ve kendime zaman ayırabilsem… Keşke böyle bir zaman ve böyle bir konakta yaşasam yani… Şimdi çok hızlı, kompakt ve pratik olmak zorundayız.

Bu yörede sizi en çok etkileyen şey ne oldu?

Bütün dağlardan su akıyor olmasına bayıldım. Muhteşem bir şey. Bu, doğanın ne kadar güçlü olduğunu ve onun bir parçası olduğumuzu hatırlatıyor. Ama daha gezemedim bile buraları, dışarı çıkamadım. Setten sete gidiyorum sadece.

İstanbul’a döndüğünüzde burası özleyeceğiniz bir yer mi olacak?

Kesinlikle, hayatıma girecek bir yer. Mutlaka tekrar gelirim buraya. Hep gelmek istediğim ve ertelediğim bir şeydi bu senelerdir.

Bu erteleme işi, zamansızlık mı karakter meselesi mi sizde?

İkisi de sanırım. Dizide sürekli 20-22 saat çalışıyorsunuz, haftada bir gün de tatiliniz var. Haliyle zaman sorunumuz var.

Kostümlerinizi beğendiniz mi?

Çok beğendim, harika. Ayrıca dört tane şarkı öğrendim ve horon da oynuyorum.

Yemekler?

Hamsi yiyemedik, mevsimi değil galiba. Bol bol mıhlama, Laz böreği ve alabalık yedik. Laz böreği yerken ‘Laz böreği, ama tatlı!’ diye uyardılar. (Gülüşmeler)

Röportaj: H. SALİH ZENGİN – Zaman

Bu yazımızı okuyan 1.035. takipçimizsiniz.

gencyolcular

Genç Yolcu 2005 yılında #BirlikteKeşfedelim sloganıyla Gezi • Kültür • Sanat alanında yayın hayatına başlamıştır. İletişim: bilgi@gencyolcu.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir