Söğüt: Rüyanın Devlete Dönüştüğü Yer

Söğüt yolları, başka göklerin altında bulunan; ama bir yüzüyle de Anadolu fotoğrafını gösteren bir menzil gibi. Arasından geçip gittiğimiz tepeler, sanki Ertuğrul Bey’in askerleri oralarda hâlâ duruyormuş hissini veriyor. Pronto Tour’un düzenlediği gezi vesilesiyle Osmanlı’nın tarih sahnesine çıktığı bu kutlu beldeyi adımlıyoruz. Osmanlı’nın kuruluş hikâyesi, bugün yönünü bulmaya çalışan; yitik renklerini arayan bizler için pusula hüviyetinde. Coğrafyanın üzerinde kasvetli yüzlerin dolaştığı bir hengâmede, iman ve aksiyonun amentüsünü fısıldıyor bu topraklar; sadece Kuruluş için değil, Kurtuluş ile ilgili de… Çünkü burası, Osmanlı’yı doğuran ve Millî Mücadele’de Yunan işgaline karşı koymuş yürekli insanların dualarının okunduğu yer. 400 çadırdan 600 küsur yıllık bir medeniyete dönüşün izlerini saklıyor Söğüt.

Söğüt sokaklarında yürürken 1258 senesinde dünyaya gelen Osmangazi’nin rüyasını görür gibi oluyorsunuz. Mayanın yoğrulmaya başlandığı Söğüt, sokaklarını adımladığınızda sizi hep yakalıyor. Evliya Çelebi’nin tarifiyle “latif bir kasaba” Söğüt. Burası da Mondros Mütarekesi ile yani 30 Ekim 1918 sonrasında, düşman askeri tarafından işgal edilmiş. Eski Söğüt adeta yerle bir olmuş; çünkü Yunanlılar yakmış. Bunu Ertuğrulgazi türbesinde bulunan işgal zamanı çekilmiş fotoğraflarda daha yakından görüyoruz. Hazret’in kabri de yerle bir edilmiş. Aynı zihniyet, Bursa’nın işgali sonrasında oğul Osmangazi’nin türbesini de tekmeleyerek, “Kalk Osman! Biz geldik” diyebilme cüretini göstermişti.

Merkezde bulunan Çelebi Sultan Mehmet Camii karşılıyor bizi. 5. Osmanlı padişahı I. Mehmet tarafından yaptırılan bu mabet, halk arasında ‘Çarşı Camii’ olarak anılıyor. Çay içilen bahçesinde Anadolulu dedelerin, başlarına geçirdikleri bir örnek takkeleri ile verdikleri selamı alıyoruz. Caminin hemen yanında yer alan Kaymakam Çeşmesi ise 1917’de Sultan Reşad devri kaymakamlarından Sait Bey tarafından beldeye kazandırılmış. Çinileri, İznik’ten değil, Kütahya’dan… Yine merkezde bulunan Atatürk anıtı ile Ertuğrul Gazi büstü ise Söğüt’ün yeni eserlerinden. 1981 senesinde açılan Söğüt Etnoğrafya Müzesi, içinde sergilenen Söğüt, Bilecik ve Eskişehir köylerine has eserler ile bölge tanıtımına mütevazı bir katkı sunuyor.

Şehrin içlerine doğru revan olduğumuzda karşımıza yine Sultan Hamid çıkıyor. II. Abdülhamid Han, devletin son dönemlerde ihmal ettiği ata yadigârlarını ihya etmiş. Onun emri ile Söğüt, eskiliğini yeni çehresiyle sürdürmüş. 1905 yapımı Hamidiye Camii’nin (Çifte Minareli Cami) banisi, Osmanlı’nın bu son imparatoru. Hemen karşısında yer alan Hamidiye İdadisi de aynı yıllarda yapılmış. Giriş kapısı üzerinde bulunan ve İstanbul’da yaptırılan Osmanlı armasının dokuz mandanın çektiği bir araba ile Söğüt’e getirildiğini söylüyor halk. Burası günümüzde kütüphane olarak hizmet veriyor. Ertuğrulgazi Mescidi diye anılan Kuyulu Mescit’e büyük bir heyecan ile gidiyoruz; ancak cami kapalı olduğu için hevesimiz kursağımızda kalıyor. Camdan içeri bakıp; merdivenlerden aşağı iniyoruz. Böyle tarihî bir eserin namaz vakitleri arasında da ziyaretçilerini ağırlaması gerekmez mi?

Ve artık, Ertuğrul ocağına yüz sürmeye gidiyoruz. Burası, hâlâ mübarek nefesini üfleyen bir türbe. Kurşunlanan pencere kepenklerinde işgalin izlerini görmek mümkün. Türbenin az ötesinde Ertuğrulgazi’yi Anma ve Söğüt Şenlikleri’nin yapıldığı alanda Türk Büyükleri Platformu yer alıyor. Buradaki son durağımız: Dursun Fakih Türbesi oluyor. Bu arada Şeyh Edebali Türbesi’nin restorasyonda olduğunu da ekleyelim. Osman Bey adına ilk hutbeyi okuyarak devleti bir bakıma bağımsız ilan eden bu Hazret’in türbe çevresinin kötü hali yüreğimizi burkuyor. Söğüt’ün sadece şenlik zamanı değil, her zaman özenli olmasını temenni ederek; Kuruluş’a veda ediyoruz.
Kuruluş’un beşiği: Ertuğrul ocağı

Osmangazi’nin muhterem babası Ertuğrul Gazi, Söğüt’teki kabrinde Kuruluş hikayesini lisan-ı hali ile anlatmaya devam ediyor. Aşiretten imparatorluğa dönüşen Osmanlı’nın hamuru, bu topraklarda yoğruldu. Ertuğrul Gazi’nin oğlu Osman Bey’e bıraktığı miras, 36 Osmanlı padişahı ile üç kıtada temsil edildi. Söğüt, bugün de kutlu rüyanın izlerini barındırıyor. Coğrafyanın üzerinde kasvetli yüzlerin dolaştığı bir hengâmede, iman ve aksiyonun amentüsünü fısıldıyor bu topraklar.

Ertuğrul Gazi Türbesi Abdülhamid’in fermanıyla korunuyor

Osmanlı’nın kurucusu Osman Bey’in babası Ertuğrul Gazi’nin Söğüt’te bulunan türbesi, Sultan 2. Abdülhamid Han’ın 1896’daki fermanı gereğince geleneksel alp kıyafetleri giyen güvenlik görevlileri tarafından korunmaya başlandı.

Türk tarihinin en önemli şahsiyetlerinden Ertuğrul Gazi’nin Bilecik’in Söğüt içesinde bulunan türbesi ziyaretçi akınına uğrarken, türbede nöbet tutan güvenlik güçlerinin kıyafetleri oldukça ilgi görüyor. Bu bağlamda Ertuğrul Gazi’nin türbesi “Alp” kıyafetleri giyen askerler tarafından korunuyor. Tarihi canlandıran uygulama ise Sultan 2. Abdülhamid Han’ın 1896 yılında verdiği emri baz alınıyor.

Abdülhamid Han döneminde yeniden restore edilen türbenin güvenliğini sağlanması için zabıta önerisini sunan kişi ise Sadrazam Rıfat Paşa.


Ertuğrul Gazi’nin türbesini koruyan Alp’lerin resmi fotoğraf sanatçısı Cemil Şahin’in objektifine yansıdı.

Karakol kuralım zabıta korusun

Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden el edilen bilgiye göre Rıfat Paşa, 28 Temmuz 1986 tarihinde Sultan Abdülhamid’e yazdığı mektuptaki “Söğüt Kasabası’nda defin-i hâk-i ıtırnâk [güzel kokulu toprağa gömülü] olan cedd-i emced-i hazret-i şehriyâri [padişahın şerefli cedleri] cennet-mekân Ertuğrul Gazi Hazretleri’nin türbe-i münîfesini [yüce türbesini] mütemadiyen muhafaza etmek üzere orada bulundurulacak zabıtaların ikamesi-çün ber mucib-i keşf on altı bin dokuz yüz doksan altı kuruş yetmiş santim ile bir heyet-i mu’temede [güvenilen bir heyet] marifet ve nezâreti ile müceddeden [yeniden] kârgir bir karakolhane inşası ve meblağ-ı mezkûrun [zikredilen meblağın] umum jandarmanın üç yüz on iki senesi bütçesine dâhil olan taşra inşaat ve tamirat tertibinden tesviye [ödeme] ve ifası hususuna dair tezkire-i sâmiye-i ser-askeri melfufuyla arz ve takdim kılınmış olmağla ol babda her ne vecihle emir ü ferman-ı hümayun hazret-i hilâfet-penâhî şeref-sunûh ve sudûr buyrulur ise mantuk-i münifi infaz edileceği beyanıyla tezkire-i senaveri terkim kılındı efendim” ifadeleriyle türbenin zabıtalar tarafından korunması, türbenin yakınına karakol inşa edilmesi, bu inşaatın jandarma bütçesinden karşılanması ve bir heyetin inşaatı denetlemesini istedi.

96 yıl sonra yeniden

Ser Kâtip Tahsin Paşa, 1 Ağustos 1896’da Sultan Abdülhamid’in talepleri yerinde bulduğunu Sadrazam Rıfat Paşa’ya arz etti. Bunun üzerinde Cumhuriyet kurulana dek Ertuğrul Gazi’nin türbesi zabıtalar tarafından korundu. Tamamına 96 yıl sonra Bilecek Valiliği, Ertuğrul Gazi’nin türbesinin yeniden güvenlik güçleri tarafından korunması ve bu güvenlik güçlerinin de “Alp” kıyafeti giymesi uygulamasını başlattı. Valilik tarafından alınan kararla askerler, Ertuğrul Gazi Türbesi’nde “‘saygı nöbeti”ni yılın 365 günü tutacak.

Haberin Fotoğrafları İçin Tıklayın

Kaynak: Hüseyin Akkaş / Diriliş Postası

Fotoğraf: Cemil Şahin

Bu yazımızı okuyan 2.404. takipçimizsiniz.

Hamit Demir

1991 Kahramanmaraş doğumlu. İlk, Orta ve Lise eğitimini Malatya Darende tamamladı. Darende Hulusi Efendi Kuran Kursunda hafızlık eğitimini tamamladı. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. Aynı fakültede Tasavvuf Anabilim Dalı'nda Yüksek Lisans'ını tamamladı. Katar Üniversitesinde Arapça üzerine eğitim aldı. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı'nda Araştırma görevlisi olarak görev yapmakta ve Doktora eğitimine devam etmektedir. İngilizce ve Arapça bilmekte, Beşiktaş taraftarı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir