Osmanlı Padişahları Ve Gerçekler

Şeriata ve Hanefi mezhebine aykırı üniformaların kaldırılması ve eski sisteme geri dönülmesiydi. Yoksa bütün bu tepkiler¸ II. Mahmud’un gerçekten de “dinsiz¸ din düşmanı veya dine karşı” bir padişah olduğu anlamına kesinlikle gelmez. Zira Osmanlı’da en olumsuz bilinen ve en çok eleştirilen padişahlar bile dini konularda belli bir hassasiyete¸ itikat ve amel noktasında belli bir seviyeye sahiplerdi.

II. Mahmud’a Neden Gâvur Sultan Denmiştir?

Sultan II. Mahmud zamanında gerçekleştirilen ıslahatlar¸ daha çok Avrupa’nın giyim kuşamı ve diğer bazı âdetlerinin taklit edilmesi şeklinde kendini göstermiştir. İlk defa devlet dairelerinde II. Mahmud’un Batılı kıyafetler içerisindeki resimleri asılmış ve fes¸ setre¸ pantolon mecburi hale getirilmiştir. Damad Halil Rifat Paşa’nın “Avrupa’ya benzemezsek¸ Asya’ya çekilmeye mecburuz.” anlayışından kaynaklanan yanlış yenilik tatbikatları halkın büyük tepkisine yol açmış ve doğan rahatsızlığın bir ifadesi olarak II. Mahmud’a “Gâvur Padişah” denilmiştir. İşin ilginç tarafı¸ “Gâvur Padişah” tasviri İstanbul ulemasının değil; Bosna ulemasının bir yakıştırmasıydı.

II. Mahmud döneminde giyim kuşamdaki düzenlemelere karşı imparatorluk coğrafyasında en şiddetli tepkiyi gösteren toplulukların başında Boşnaklar gelmiştir. Boşnakların hoşnutsuzlukları Osmanlı’ya değil¸ Osmanlı’daki -onlara göre sözde- reform hareketlerine yönelikti. O yılların şahidi bir Hıristiyan bu durumu şöyle ifade
etmişti: “Burada en küçüğünden en büyüğüne¸ en zengininden sıradan Müslümanına kadar herkes reformlara karşı. Herkes Sultan’a¸ idarecilerine ve genel olarak Osmanlılara karşı öfkeli. Açıkça ve alelumum¸ Sultan’ın¸ vezirlerin ve paşaların¸ gâvur’ ve din düşmanı’ oldukları konuşuluyor.

Diyorlar ki: Osmanlılara bakın bir: Kadim Müslüman kıyafetlerini bırakıp gâvur pantolonu giyiyorlar¸ kafalarını tıraş etmiyor¸ saçlarını gâvurlarınki gibi kestiriyorlar.” Avrupaî kıyafetlere diş bileyen Bosnalılar¸ “Osmanlıların Müslümanlığından şüphe eder hale gelmişler” ve bu bid’atleri Osmanlı’ya yakıştıramamışlardı. Bosnalıların Osmanlı’dan istekleri açıktı: Şeriata ve Hanefi mezhebine aykırı üniformaların kaldırılması ve eski sisteme geri dönülmesiydi. Yoksa bütün bu tepkiler¸ II. Mahmud’un gerçekten de “dinsiz¸ din düşmanı veya dine karşı” bir padişah olduğu anlamına kesinlikle gelmez. Zira Osmanlı’da en olumsuz bilinen ve en çok eleştirilen padişahlar bile dini konularda belli bir hassasiyete¸ itikat ve amel noktasında belli bir seviyeye sahiplerdi.

Mesela “Gâvur Padişah” denilen II. Mahmud’un manevî duyarlılığı ve seviyesiyle alakalı müthiş bir misal: 1820 yılında Vehhâbiler¸ Mekke ve  Medine’de çok büyük zulüm ve vahşette bulunarak¸ Ehl-i Sünnet Müslümanları kılıçtan geçirip¸ seleften yadigâr kalmış bütün türbeleri ve camileri yıkınca; Sultan II. Mahmud¸ Vehhâbi eşkıyasını def ve tart ettikten sonra¸ buradaki bütün eserleri yeniden inşa ve ihya eylemişti. Hücre-i Saadet’e hediye ettiği şamdanla birlikte gönderdiği aşağıdaki
şiir¸ II. Mahmud’un Rasûlullah’a ve dolayısıyla dine beslediği hürmet ve muhabbetin bir vesikasıydı:

Şamdan ihdâya eyledim cüret yâ Rasûlallah!
Murâdımdır Ulyâya hizmet¸ yâ Rasûlallah!
Değildir ravzaya şâyeste destâvri-i nâçizim¸
Kabulünde kıl ihsân u inâyet¸ yâ Rasûlallah!
Kimim var hazretinden gayrı¸ hâlim eyleyem i’lâm¸
Cenâbındandır ihsân u mürüvvet¸ yâ Rasûlallah!
Dahîlek¸ el-emân¸ sad-el-emân¸ dergâhına düşdüm
Terahhüm kıl¸ bana eyle şefaat yâ Rasûlallah!
Dü-âlemde kıl istishâb hân-ı Mahmûd-i adlîyi¸
Senindir evvel ve âhirde devlet yâ Rasûlallah! 1

I. İbrahim Deli miydi?

I. İbrahim’in buhranlı bir hayatı bulunduğu ve kendisinin basit¸ sade¸ hırs ve gururdan uzak¸ elmas yürekli¸ hassas bir insan olduğunda tarihçiler ittifak halindedir. I. Mustafa’ya söylenen¸ hafif akıllılık gibi tabirler¸ bu sultan için hiç kullanılmamıştır. Her zaman hatalarını kabul eden bir şahıstır. Güvenilir Osmanlı kaynaklarında onun için “deli” lakabı kullanılmamaktadır. Sadece¸ son zamanlarda kaleme alınan bazı kaynaklar¸ ısrarla bu lakabı ön plana çıkarmaktadırlar.

Hâlbuki onun devletin askerî¸ malî¸ adlî ve idarî ıslahatı için yaptıkları ve yapılanlara olan teşvikleri¸ isnat edilen bu sıfatı yalanlayan yeterli bir delildir. Bütün bunlara rağmen¸ I. İbrahim’in tahta çıktığı zaman hasta olduğu kesindir. Kaynaklar¸ onun zaman zaman derin psikolojik sıkıntılar içinde kaldığını ve yüreğinin sıkıldığını ifade etmektedirler.

Devrin şartları göz önüne alındığında¸ Sultan İbrahim’in düşünme¸ idrak etme ve kavrama kabiliyetinde bir bozukluk olmadığını uzmanlar belirtmektedirler. Acılı geçmişi¸ iyi bir eğitim görmemiş olması¸ şahsiyetinin oturmayışı ve sorumluluk duygusunun fazlalığı¸ onu bu hale sokan sebeplerdir. Uzmanların tespitine göre rahatsızlığı¸ “anksiyete” denilen “nevroz” türünde bir hastalıktır¸ “Psikotik ve deli değildir”. Zaten hekimler de elem-i asabî (sinir bozukluğu) teşhisini koymuşlardır ki bu da “yaygın anksiyeteden” başkası değildir. Bu hastalık¸ aklı bozan¸ cinnet türünde bir hastalık sayılmamaktadır.2

Abdülaziz İntihar mı Etti?

Sultan Abdülaziz’in sözde “intiharı” meselesiincelendiğinde görülmektedir ki olay intihar değil¸ açıkça Hüseyin Avni Paşa¸ Mithat Paşa ve arkadaşlarının işledikleri bir cinayettir. Zira Ahmed Cevdet Paşa’nın ifadesiyle¸ “makasla sol kolunun damarlarını kestikten sonra¸ yaralı kol ile sağ kolunun damarlarını kesmesi inanılmaz bir durumdur.” Diğer taraftan¸ koskoca Osmanlı padişahının bu şekilde ölümü üzerine¸ şeran ve kanunen her çeşit soruşturma ve tıbbî incelemenin yapılması gerekirken¸ asla bu yola gidilmemiş ve sadece Fahri Bey denen birinden sorularak alelacele “sahte ölüm raporu” hazırlanmıştır. Hüseyin Avni Paşa¸ muayene taleplerini şiddetle reddetmiştir. O dönemi ve bizzat olay günlerini yaşayan güvenilir tarihçilerin (A. Cevdet Paşa ve Mahmud Kemal gibi) ve olay sırasında yayımlanan Avrupa basınının kanaati de olayın cinayet olduğu yönündedir. Kısaca¸ İngilizlerin kuklası olan Mithat Paşa¸ Hüseyin Avni Paşa ve adamları¸ kendi emellerine ters gördükleri Abdülaziz’i¸ İngilizlerin tahrikiyle şehit etmişlerdir.3

Vahdeddin Hain mi?

Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı ve Sultan Vahdeddin’in şahsiyetiyle ilgili yapılan değerlendirmelerin tek tarafl ı olduğu hemen göze çarpmaktadır. Düşman toplarının Saraya çevrildiğini gören Vahdeddin ve Osmanlı kurmayları¸ bütün gayretlerini¸ Anadolu’ya gönderilecek bir komutan vasıtasıyla bağımsızlık tohumlarının yeniden yeşertilmesi için harcamışlardır. Sadrazam Damat Ferid¸ Mustafa Kemal Paşa’yı padişaha götürmüş ve askerlerin istediği insan olarak takdim etmiştir. Harbiye Nazırı Şakir Paşa¸ Mustafa Kemal’in cumhuriyetçi olduğunu ve hanedanı devre dışı bırakabileceğini hatırlatmışsa da padişah¸ önemli olanın vatan ve devlet olduğunu
ifade etmiştir.

İşte bu şartlar altında¸ 9. Ordu Müfettişi kisvesiyle Anadolu’ya gönderilmesi kararlaştırılan Mustafa Kemal ile Sultan Vahdeddin defalarca özel olarak görüşmüşlerdir. Bandırma vapuruna Mustafa Kemal ile birlikte kimlerin bineceği tespit edilmiş ve bunların vizeleri temin edilmiştir. Bütün bunlar Vahdeddin’in emriyle olmuştur. Her türlü masraf¸ padişahın özel imkânları ile gizli ödenekten karşılanmıştır.

1920-1922 tarihleri arasında¸ fi ilen idare TBMM’de olmasına rağmen¸ Vahdeddin¸ Kuvayı Milliye ve TBMM aleyhine bir tek şey yapmamıştır. Aksine¸ işgal kuvvetlerini yatıştıracak bazı girişimler dışında¸ gizlice ve imkânları nispetinde¸ onların işlerini kolaylaştıracak desteklerde bulunmuştur. Dolayısıyla¸ Sultan Vahdeddin vatan haini değil¸ vatanın istiklâli için tacını ve tahtını terk eden bir vatanseverdir.

Bütün gayretlerine rağmen İstanbul’u işgalden kurtaramayınca¸ Kuvayı Milliye’ye de köstek olmamıştır. İstanbul’u terk ettikten sonra¸ İngilizler ve İtalyanlar¸ onun taşıdığı hilafet sıfatını Anadolu aleyhine kullanmak istemişlerse de Sultan Vahdeddin’in iman kuvveti ve vatan sevgisi buna mâni olabilmiştir.4

Kaynak: somuncubaba dergisi

DİPNOT

1) Cevdet Paşa¸ Tarih¸ c.12¸ s.193-322; Ahmed Lütfi ¸ Tarih¸ c.3¸ İstanbul¸ 1341¸ 142-160; E. Ziya Karal¸ Osmanlı Tarihi¸ Ankara¸ 1988¸ c.5¸ s.142-167; Mustafa Armağan¸ “Bosna’ya Paşa Geldi?”¸ Zaman Gazetesi Turkuaz Eki¸ 15 Ağustos 2004¸ s.8; “Bosna: Osmanlı’nın Son Adası”¸ Zaman Gazetesi¸ 15 Ağustos 2004¸ s.16; İsmail Çolak¸ Modern Zamanlarda Osmanlı’yı Aramak¸ İstanbul¸ 2005¸ s.67-68.
2) Naima¸ c.4¸ s.243-244¸ 298-344; M. Çağatay Uluçay¸ “Sultan İbrahim Deli¸ Hasta mıydı?”¸ Tarih Dünyası¸ 15 Temmuz-1 Ağustos¸ 15 Ağustos-1 Eylül 1950¸ 1 Şubat ve 15 Nisan 1951 Tarihli Sayıları; Sefa Saygılı¸ “Sultan İbrahim Deli miydi?”¸ Eğitim Bilim Dergisi¸ Şubat 1999¸ s.26-27; Çolak¸ Osmanlı’nın Gizli Tarihi¸ İstanbul¸ 2008¸ 6.Baskı¸ s.92.
3) Mahmud Celâleddin Paşa¸ Mir’ât-ı Hakikat¸ Neşr: İ. Miroğlu¸ c.1¸ İstanbul¸ 1983¸ s.116- 121; Cevdet Paşa¸ Tezâkir¸ Neşr: C. Baysun¸ c.4¸ Ankara¸ 1986¸ s.155-160; Karal¸ c.4¸ s.169-264¸ c.7¸ c.255-360; Uzunçarşılı¸ “Sultan Abdülaziz Vak’asına Dair Vak’anüvis Lütfi Efendi’nin Bir Risalesi”¸ s.349-373.
4) Sina Akşin¸ İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele¸ İstanbul¸ 1976¸ s.132-133¸ 144-150¸ 599; Tevfi k Bıyıklıoğlu¸ Atatürk Anadolu’da I¸ Ankara¸ 1981¸ s.7; Lord Kinross¸ Atatürk¸ Çev: A. Tezel¸ İstanbul¸ 1967¸ s.231; Fethi Okyar¸ Üç Devirde Bir Adam¸ Haz: C. Kutay¸ İstanbul¸ 1980¸ s.267-269; E. Jan Zürcher¸ Milli Mücadelede İttihatçılık¸ İstanbul¸ 1987¸ s.194; İlhan Bardakçı¸ Vahdeddin’den Mustafa Kemal’e¸ İst.1993¸ s.77-78; Falih Rıfkı Atay¸ Çankaya¸ İstanbul¸ 1980¸ s.173-174; Naşit Hakkı Uluğ¸ SiyasiYönleriyle Kurtuluş Savaşı¸ İstanbul¸ 1973¸ s.51-53; Gotthard Jaeschke¸ Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri¸ Ankara¸ 1986¸ s.98-99¸ 116; Stanford Shaw¸ Osmanlı İmparatorluğu ve Modern
Türkiye¸ c.2¸ İstanbul¸ 1983¸ s.497; Bilal Şimşir¸ İngiliz Belgelerinde Atatürk¸ c.1¸ Ankara¸ 1973¸ s.193; Çolak¸ Vahdettin Hain mi?¸ İstanbul¸ 2005; Osmanlı’nın Gizli Tarihi¸ s.94-95¸ 104-112.
Bu yazımızı okuyan 1.104. takipçimizsiniz.

gencyolcular

Genç Yolcu 2005 yılında #BirlikteKeşfedelim sloganıyla Gezi • Kültür • Sanat alanında yayın hayatına başlamıştır. İletişim: bilgi@gencyolcu.com

One thought on “Osmanlı Padişahları Ve Gerçekler

  • 26 Mayıs 2010 tarihinde, saat 19:23
    Permalink

    Yorumunuz genel ahlak kurallarına aykırı kelimeler içerdiği için yayınlanmamıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir