Malatya: Kayısı Pınarı

Malatya; Bazen bir kenti, daha görmeden seversiniz. Gurbetteki insanlarıyla, onların hikâyeleriyle, türküleriyle… Ben Malatya’yı ilk böyle sevdim.

Ankara’da üniversitede okurken Malatyalı arkadaşlarımın bekâr evinde bir yandan memleketlerinden gönderilen peynirleri, kayısıları yerken, bir yandan da türküler söyleyerek çiğ köfte yapmalarını izlerdim: “Kayalıkta bir kuş var / Kanadında gümüş var / Yârim gitti gelmedi / Elbet bunda bir iş var…” Bazen radyoda Malatyalı Fahri’nin sesi duyulur; odayı sevinçli bir hava sarardı. Gün gelip Malatya’ya vardığımda, gençlik günlerimin o sevinci geri döndü, bir kez daha içime nakışlandı. O kadar tanıdık, o kadar yakın, o kadar arkadaşça geldi ki bana Malatya!..

Şire Pazarı’nda yürürken “Göz hakkıdır.” diyerek bana bir avuç dut kurusu veren kuruyemişçiden “Eflatun Cem Güney’i bilir misin? Hani Hekimhanlı?” diye sorduğumda onun bir masalını anlatmaya başlayan yaşlı teyzeye kadar herkes tanıdık geldi. Malatya’da kendimi bu yüzden yabancı hissetmedim hiç.

Sağlığına dikkat eden herkesin yakın dostu olan kayısının da bunda payı vardı elbette. Kayısı, Malatya’nın küçük güneşi. Malatyalılar ona “mişmiş” diyorlar. Kentin ekonomik ve sosyal hayatında da önemli bir rol oynuyor. Düğün yapacaklar da onun hasadını bekliyor, yeni bir iş kuracaklar da… Mişmiş dalında tutarsa Malatyalının yüzü gülüyor. Bu gülüşün ardında elbette bilinen bir yanıt var: “Dikilecekmiş. Büyüyecekmiş. Meyve verecekmiş. Soğuk yemeyecekmiş. Dolu inmeyecekmiş. Elleri para görecekmiş. Miş miş de miş miş!” Malatyalılar kayısının çikolatasından kebabına kadar her şeyini yapmışlar ve dünya pazarlarına açılmışlar.

Kayısının faydalarını sorarsanız uzun bir liste veriyorlar elinize: Karaciğeri yenilemekten böbrek taşı oluşumunu azaltmaya kadar… Kesin olan şu ki, kayısı bu kentin her derdine deva. Bir zamanlar İpek Yolu’nun duraklarından biri olan Malatya, geçmişten gelen bu ticari birikimini günümüzde de koruyor. Yeni Cami’nin önündeki havuzu çevreleyen banklardan birine oturduğunuzda, bitmek bilmeyen insan trafiği bu birikimin ipuçlarını size veriyor. Gelinlik bakmaya giden genç kızlar, Mısır Çarşısı’ndan elleri torbalarla dolu olarak çıkan kadınlar, bisiklet üzerinde maharetlerini gösterip ilgi çekmeye çalışan çocuklar önünüzden gelip geçiyor. Torunlarını ya da sohbet arkadaşlarını bekleyen yaşlılar ise sabırla oturuyor banklarda. Şire Pazarı’nda badem çekirdeğinden cevizli sucuğa, pestilden kuru üzüme kadar pek çok doğal ürün satılıyor.

“Bereketin çarşısı burası.” diye sesleniyor bir esnaf, bana bir parça pestil ikram ederek. Sonra, ne alırsam alayım, bana yük olmasın diye kargo ile yollayabileceğini söylüyor. “Bizim kayısımız dünyayı geziyor zaten ağbi!” diye ekliyor gülümseyerek. Malatyalıların kayısılarıyla gurur duyduğuna bir kez daha tanık oluyorum.

Malatya’da geçirdiğim günlerden birinde Karakaya Baraj Gölü’nde tekne turuna çıktım. Üzerinde bulutların yansıdığı, uçsuz bucaksızmış gibi duran suyun ötesindeki dağlara takıldı gözüm. Bir balıkçı, ağlarını çekiyordu. Elazığ ile Malatya’yı birbirine bağlayan tren yolu köprüsü de bu gölün üzerinden geçiyordu. Kentin her yanında insanın içine işleyen huzur duygusu burada iyice belirginleşti. Kıyıda yemek yiyenlere el salladım. Bir balık sıçrayarak sudan çıktı ve yeniden derinliklerde gözden kayboldu. Sonrası yine şiirsel bir sessizlik.

Sessizliği bile huzur veren Malatya, çevresi ve ilçeleri ile de görülmesi gereken birçok değeri, güzelliği içinde taşıyor. Battalgazi Sinema Sokak’taki Beşkonaklar Müze Evi, kentin tarihine ilişkin buluntu ve eşyaların sergilendiği bir kültür yapısı olarak hizmet veriyor. Bu etnografik müzede sergilenen cep saatlerinden yemek kazanlarına kadar halkın gündelik hayatının birer parçası olan eşyalar, gezenlere dedelerini, ninelerini de anımsatıyor. Firuze mavisi çinileriyle Ulu Cami ve içinde resimden seramiğe, ebrudan müziğe kadar pek çok alanda eğitimler de verilen Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı, Battalgazi’nin önemli tarihî yapıları arasında.

Yeşilyurt ilçesinin dalbastı kirazı ise damaklara destan. İlçenin mahallesi Gündüzbey’in piknik alanları ve yeşillikler içindeki ünlü kır lokantaları ayrı bir çekim merkezi. Dağlardan inip vardıkları yerlere hayat veren suların başı insan kaynıyor. Suların yanında sofralar; sofralarda patlıcanlı köfteler, kulak çorbaları, analıkızlılar, kabuk kavurmalar ve peynir helvaları var.

“Otuz Yapraklı Gül Şehri” Darende ise Malatya’nın en çok ilgi gören ilçelerinden biri. Burada görkemli kayalıklarla vadilerin buluşması ortaya birçok doğal güzellik çıkarmış. Her fırsatta aileleriyle ve dostlarıyla birlikte olmayı tercih eden Malatyalılar Günpınar Çağlayanı’nın serinliğini seviyor. Buradaki mesire yerlerinde yaz aylarında iğne atsanız yere düşmüyor. Yemek yemek isteyenler de, yürüyüşü tercih edenler de çağlayanın çevresinde aradıklarını buluyor.

Darende’nin mesire yerlerine komşu illerden çok sayıda ziyaretçi de günübirlik geliyor. Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid döneminde yaşayan Şeyh Hamid-i Veli’nin kabrinin bulunduğu Somuncu Baba Külliyesi ziyaretçi akınına uğrayan yerlerden biri. Tohma Kanyonu’nda dik yamaçların arasından akan çayın suları da etkileyici görüntüler oluşturuyor. Kıyısındaki patikalarda doğa yürüyüşleri yaparken, yamaçlarında kaya tırmanışına çalışan sporcuları ve akıntının keyfini çıkaran raftingcileri görebilirsiniz. Darende’nin zenginlikleri arasında; kanyonun içinde yer alan ve Gavur Hamamı diye de adlandırılan Kudret Havuzu’nu, Yeniköy yakınlarında ovanın ortasında taş bekçiler gibi duran Hititlerden kalma taş aslan heykellerini, Balaban’ın kerpiç evlerini, Zengibar Kalesi’ni, yapılışları halk arasında bir aşk hikâyesine bağlanan Yalnız Minareler’i ve Yusuf Paşa Bedesteni’ni de saymak gerek.

Akçadağ’daki Levent Vadisi de son yıllarda turizme kazandırılmaya çalışılan yerlerden biri. Vadi çok sayıdaki mağarası ve uçurumu ile heyecan verici keşif yürüyüşlerinin rotası. Bu ilçedeki Sultansuyu Harası yalnızca at meraklılarının ve binicilerin değil, herkesin ilgisini çekiyor. Malatya’ya 30 kilometre uzaklıktaki bu haraya giderken bahardan kalan son çiçekler eşlik ediyor bana yol boyunca. Sabahın erken saatlerini seçmemin nedeni atların çayırlara o saatlerde salınmaları. Sabahın serinliği atlara da, insanlara da iyi geliyor. İncecik bacaklarıyla zıplaya zıplaya annelerinin peşinden koşan taylar beni gülümsetiyor. Burada yetiştirilen Arap atları satıldıktan sonra hipodromlardaki yarışlarda adlarını duyuruyor.

“Bazen bir kenti, daha görmeden seversiniz. Gurbetteki insanlarıyla, onların hikâyeleriyle, türküleriyle… Malatya’yı ben böyle sevdim.” demiştim ya yazımın başında, şimdi eklemem gereken bir cümle var: Gezip görünce daha çok sevdim Malatya’yı da, Malatyalıları da.

Malatya Fotoğrafları

Malatya – Kuru Kayısı
Malatya – Darende Tohma Kanyonu
Malatya – Darende Günpınar Şelalesi
Malatya – Akçadağ – Sultansuyu At Çiftliği
Malatya – Levent Vadisi
Malatya – Hürriyet Parkı
Malatya – Yöresel Ürünler
Malatya – Kernek Parkı
Malatya – Yöresel Yemekler

Kaynak: Yazı / Foto – Akgün Akova

Bu yazımızı okuyan 2.397. takipçimizsiniz.

Fatih Akbaş

1987 Malatya Darende Doğumlu, İlk, Orta ve Lise eğitimini Darende'de tamamladı. İnönü Üniversitesi Muhasebe Vergi Uygulamaları ve İşletme bölümü mezunu. Darende'nin meşhur Kenger Sakızını araştırıp, tanıtımında büyük destekleri oldu. Hobileri arasında fotoğraf, sosyal medya, Seyehat, yüzme, masa tenisi ve güreş vardır. İngilizce ve Arapça bilmekte, Beşiktaş taraftarı, Evli ve 2 çocuk babası.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir