İmtihan ‘Ailece Sınanmak’

Yaşam bazen acı ve zorluklar, bazen sevinç ve mutluluklar İle ama her zaman sınanma ile geçer. Sınanmak insanın kaderidir çünkü insanoğlu bazen korku, bazen açlık, bazen mallardan, canlardan ve ürünlerden eksilenlerle imtihan olur. (Bakara, 2/155.) imtihan, geçilmesi, başarılması gereken ve karşılığında dünya ve ahiret mutluluğunu kazandıran bir süreçtir, imtihan bir süreçtir ve süreç önemlidir. Çoğu zaman İmtihanı, çocuklarımızın okuldaki sınavları gibi algılamamız sonuca önem verip süreci görmezden gelmemize neden olmakta, yaşadıklarımızı anlamamızı, anlamlandırmamızı imkânsız kılmaktadır. Peki, bir çocuğun ölümünü yahut yetim kalışını, hastane odasındaki inlemeyi, günlerdir yemek yiyemeyen birinin açlığını, savaştan, ölümden ve zulümden kaçmak için düşülen yolları, yürekleri dağlayan gözlerdeki korkuyu anlamak ve anlamlandırmak her zaman kolay mıdır? Elbette, değildir..

Arıtan ve ayrıştıran imtihan
Dünyadaki kötülükleri, haksızlık ve zulümleri İnsan vicdanının kabul etmesi elbette mümkün değildir. Ancak acıların, kötülüklerin okunması ve onlara karşı mücadele edilmesi bir İmkân meselesinden çok bir vicdan ve kulluk meselesidir, işte İmtihan da tam olarak burada başlar. İmtihan kelimesinin İnsanın bilgi, beceri, kabiliyet, liyakat ve zekâsını ölçmek, ortaya çıkarmak; altın, gümüş vb. madenleri eritip cürufundan, bir nevi küfünden arıtmak anlamına gelmesi derin mesajlara işaret eder, (ibn Manzur, Lisanü’lArab, ııı, 4oı.) Aynı madenin küfünden arınması gibi İmtihan da İnsanı nefsinin cürufundan temizler, saflaştırır; özüne, fıtratına yaklaştırır; eğitir, terbiye eder, insanın iyi ve olumlu yanlarını ortaya çıkarır. Bu yüzden bela ve musibet olarak adlandırılanlar da daha iyi insan ve kul olmak için birer fırsat ve imkândır aslında. En ağır imtihanları Allah’ın seçtiği nebi ve resullerinin yaşaması çok manidardır.

İmtihan karşısındaki duruş Acıları, sıkıntı ve güçlükleri hem daha iyi bir insan hem de daha iyi bir kul olmak için fırsat şeklinde değerlendirmek musibetlere karşı bir duruş geliştirmeyi de gerektirir, insanın karşı karşıya kalacağı imtihanı anlatan ayetlerde bu duruşa işaret edilmektedir: “Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz.” derler.” (Bakara, 2/1 55156.) “Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye böyle yaptık. Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez.” (Hadid, 57/23.) Ayeti kerimelerde başarıda tevazu, kayıpta sabır beklenen duruştur. Din işleri Yüksek Kurulu Uzmanı Dr. Bahattin Akbaş sınanma karşısında müminin bu duruşunu şöyle tarif etmektedir: “Gerçek malik olan yalnız Allah’tır. “Mal da yalan mülk de yalan var biraz da sen oyalan” gerçeğini her daim hatırdan çıkarmamalıdır.

Dilediğine bol verir, dilediğine bir ölçüye göre verir, dilediğinden çekip alır. Veren O alan O’ dur. İnsana düşen bu noktada ‘veren O ise alan da O ise nedir benden çıkacak’ diyebilmektir. Bu düşünce kişiyi bunalım, depresyon, kendine zarar verme hâlinden korur. Sabır tacını kuşanır mümin bu durumda ve her durumda. Bu sabır ise onu rahatlatır, hayata bağlar, isyandan uzak tutar, ona dinamizm kazandırır. Dermansız dert ve hastalıklara da düşse mümin, Eyüp aleyhisselamı hatırlar ve sabreder. Şairin; ‘Derman arardım derdime. Derdim bana derman İmiş. Ferman sorardım kendime Kur’an bana ferman imiş, ‘sözlerinde vurguladığı üzere devasız derde karşı gösterilen sabır ve isyandan uzak durma hâli o kul için kazanımdır, asıl derman da işte sabırdadır.” Kazandıran bu sabır; insanı düzelten, dönüştüren, miskince oturmaya değil ayağa kalkmaya teşvik eden bir sabırdır.

Acıyı okumak, anlamlandırmak
Sabrın aktif ve dönüştürücü etkide bulunması ise acının, sıkıntının doğru olarak okunması ile mümkündür. Şayet karşı karşıya gelinen sıkıntıda İnsanın bizatihi ihmali, eksik ve yanlışı var ise bu hata ve yanlışı önce fark etmek ve sonra düzeltmeye gayret etmek sabrın ilk adımını teşkil edecektir. Şayet yaşanan sıkıntıda kişinin fert olarak bir etkisi ve sorumluluğu yok ise çözüm için yapabileceklerine odaklanması yerinde olacaktır. Küresel acılarda bile kişiye düşen bir görev ve rol vardır. Bir savaş mağduruna kol kanat germek, bir mülteciye destek vermek bazen bir dilim ekmeğini bazen bir battaniyesini paylaşmak… Ancak bazı acılar yapılabilecek her şeyin bittiği, çözümden söz edilemeyecek nitelikte olabilirler. Ölüm hiç şüphesiz bunların başında gelmektedir. Böylesi bir durumda dahi acının, hüznün doğru şekilde yaşanması, ölümün yeni bir hayatın başlangıcı olduğu hakikatinden hareketle kaybedilenin yeni hayatında dua ve hayırla anılması yapılabilecekler arasında sayılabilir.

Her ölümde, beklenmedik, trajik şekilde ve genç ölümlerde bile, bu durumla karşılaşan İçin bir anlamın varlığını aramak, acıyı okumaktır. Küçük yaşta hastalık sebebiyle evladını kaybeden bir annenin hasta çocuğu olan ebeveynlere, hastaneye yemek götürmesi, trafik kazasında ya kınını kaybeden bir başkasının bu kazaların önlenmesine yönelik aktivitelerde bulunması, yetim büyümüş birinin yetimler İçin gayret göstermesi acının doğru okunmasına dair birkaç örnektir. Böylesi bir yaklaşım hiç şüphesiz acıyı ve kaybı anlamlı hâle getirecek, kişinin dayanma gücünü de artıracaktır. Kaybettiği yakınının ölümü, başka bir hayatın korunmasına, başka bir İnsanın hayrına vesile olacak bu yaklaşım ise kişinin fıtratını öne çıkararak hem dünya yaşantısını hem de ahireti kazanmasını sağlayacaktır.

Ailece sınanmak
Doğum gibi ölüm de fert için yalnız yaşanır. En yakınlar, aile dahi kabrin başından geri dönerler. Ancak hayat süresince yaşanan acılarda, sıkıntı ve İmtihanlarda ailesi insanla beraberdir ve çoğu imtihan aslında ailece yaşanır, ailece sınanır insan. Hastalıklar, maddi yokluklar, kazalar, afetler..

Ailece sınanmanın her bir aile ferdine öğreteceklerinin yanında aile olarak kazandıracakları da vardır. Aile olarak birlikte hareket etmek, acıları paylaşmak, gerektiğinde sorun ve sıkıntılarla beraber mücadele edebilmek bu sürecin kazançlarıdır. Şayet aile fertleri gereken sabrı göstermede birlikte hareket edebilir, birbirlerine destek olabilirler ise yaşanan sıkıntılar, karşı karşıya kalınan imtihanlar ailenin ve aile bağlarının güçlenmesini sağlayacaktır. Çünkü aile her bir ferdinin sacayağı gibi ayakta kalarak birbirini destekledikleri bir yapıdır. Bu sebeple acı ve sıkıntılara hep birlikte dayanmak aile olmayı da destekleyecek, güçlendirecektir.

Olumsuz durumlarda tüm aile fertleri aynı düzeyde etkilenmez yahut aynı ölçüde dirençli ve güçlü olamazlar. Psikoterapist uzman Dr. Timur Harzadın, bu durumda nasıl davranılması gerektiğini şöyle açıklamaktadır: “Bir kriz durumunda tüm aile fertleri aynı derecede etkilenmez. Bazıları çok aşırı etkilenirken, bazıları orta derece, bazıları ise yok denecek kadar az etkilenir. Kriz döneminin tedavisinde en önemli olan durum kişinin duygularını serbestçe söylemesine ve yaşamasına izin vermektir. Böyle kişide ağlama, öfkeli konuşma veya İçe dönüp sessizleşme gibi durumlar olabilir. Nasıl davranmak ve duygulanmak istiyorsa öyle davranmasına izin verilmelidir, ilk zamanlarda bu kişiye moral vermek, tavsiyede bulunmak, teselli etmek, ağlamasını durdurmaya çalışmak gibi yardımlar önerilmez. “Bu olay seni üzmüş, kötü hissettirmiş, bu ölüm sana çok acı veriyor” gibi ifadelerle duygularını daha hızlı boşaltmasına yardım edilmelidir.

Kişinin bazen yardım eden çevresine karşı olumsuz tutumları da olabilir. Böyle bir durumda küsmek, ondan uzaklaşıp ceza vermek, suçlamak kesinlikle yapılmaması gereken davranışlardandır.”
Diğer yandan ebeveynin konuya ve duruma yaklaşımı diğer aile fertlerini de etkileyebilmektedir. Özellikle acı ile ilk karşılaşma anlarında isyan, derin yeis ve umutsuzluğa düşülebilmektedir. Bu sebeple bu ilk anlara dikkat edilmesi gerektiğini Kurul Uzmanı Dr. Akbaş şöyle ifade etmektedir: “Hz. Peygamber zorluk ve belalara karşı sabrın ilk anda gösterilmesinin önemine dikkat çeker. Hz. Peygamber bir kabir başında ağlayan bir kadına rastladı. Ona: “Allah’tan kork ve sabret!” buyurdu. Kadın: Çek git başımdan; benim başıma gelen felâket, senin başına gelmemiştir, dedi. Kadın Hz. Peygamberi tanıyamamıştı. Kendisine, onun Allah Rasülü olduğunu söylediler. Bunu duyar duymaz Hz. Peygamberin kapısına koştu, orada kapıcılar yoktu. Özür İçin Hz. Peygamber’e: Sizi tanıyamadım, dedi. Hz. Peygamber de: “Sabır dediğin, felaket/musibetle karşılaştığın İlk anda dayanmaktır.” (Buhari, cenaiz, 31.) buyurdu.”

Aile fertleriyle sınanmak
Sabrın İlk anda gösterilmesinin önemi ve zorluğu yanında sabretmenin en zor olduğu durumlardan bir diğeri de aile fertlerinin birbiri İle sınandığı durumlardır. Anne babanın evladıyla, eşlerin ve kardeşlerin birbirleriyle İmtihanı bunlardandır. Ailece karşı durulması, mücadele edilmesi ve sabredilmesi en zor hâller bunlardır belki de. Ancak her İmtihanın bize söyledikleri, öğrettikleri vardır kİ aile fertleriyle İmtihan da mutlaka bizim İçindir ve arkasında başka anlamlar taşımaktadır. Bu İmtihana karşı tutumumuzu belirlerken farklı şekillerde pek çok peygamberin yaşadıkları ve yaklaşımları bize örnek olacaktır. Evlatlarının birbirleriyle karşı karşıya gelişini yaşayan Hz. Âdem, Yusuf’unu kaybeden Hz. Yakup, İsmail’ini feda eden Hz. İbrahim, eşiyle sınanan Hz. Lut…
Hepsi bize sabretmeyi, vaz geçmemeyi ve mutlak kudret sahibi yüce Allah’tan yardım İstemeyi öğretirler. Acının İçinde kaybolmamak, onu okumak ve anlamak İçin…

Bu yazımızı okuyan 6.208. takipçimizsiniz.

Site varsayılanı

Özel sektörde 2001 yılından bu yana Yöneticilik, mali işler, ve denetçilik görevlerinde bulundu. Türkiye'nin çok yazarlı blog sitesi Gençyolcu da olmaktan çok keyif almakta. Aile nedir diye sorsalar “iki çocuklu bir baba olarak Gençyolcu ile hayatı yaşamak” der.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir