Göbeklitepe: Tarihin başladığı Nokta

Tarih Yeniden Yazılıyor Göbeklitepe

Şanlıurfa’nın 18 kilometre kuzeydoğusunda bulunan Göbeklitepe, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nin en heyecan verici üyelerinden. İnsanlık tarihine bakışı değiştiren bu olağanüstü keşifle tanışmaya ne dersiniz?

Göbeklitepe’nin keşfini televizyondaki belgeselleri izleyerek ve birtakım bilimsel makaleleri okuyarak hayretler içinde takip etmişolsam da bu eşsiz alanı ilk kez bizzat göreceğim için çocuklar gibiheyecanlıyım! Aslında bu eşsiz sit alanını görmeye çok daha önceden niyetlenmiştim. Ancak UNESCO Dünya Mirası Listesi için yürütülen çalışmalar buisteğimi gerçekleştirmeme engel olmuştu. Zira, bir yerin UNESCO Dünya MirasıListesi’ne kabul edilebilmesi için, sadece tarihsel veya bilimsel önemininolması yetmez, korunarak ziyarete uygun hâle getirilmesi de gerekir.

Göbeklitepe de bu şartların yerine getirilmesi için bir buçuk sene ziyaretekapalı kaldı. Neyse ki artık zamanı geldi; Şanlıurfa’nın 18 kilometrekuzeydoğusundaki Göbeklitepe’ye varmamıza çok az var. Kazı alanının bulunduğuçorak tepeler görüş alanımızda. Hedefimize yaklaşırken Göbeklitepe’dekidikilitaşların üzerindeki kabartmalarda 30’dan fazla hayvan türününtanımlandığını okuduklarımdan hatırlıyorum. Neolitik Çağ insanları,etraflarında gördüklerini resmetmişler; ancak buranın eskiden yemyeşil, birçokhayvanın yaşadığı bir yer olduğunu hayal etmek de oldukça zor.

İyi işaretlenmiş, düzgün bir yoldan geçerek tepenin hemenaltında kurulu Göbeklitepe Karşılama Merkezi’ne ulaşıyoruz. ZiyaretçileriGöbeklitepe hakkında bilgilendiren Karşılama Merkezi modern müzeciliğin güzelbir örneği. Belgesel film, insanı içine çeken bir deneysel multivizyon gösterisi,duvarlarda dokunmatik haritalar ve interaktif “kazı masası” her yaşa ve ilgidüzeyine göre hem Türkçe hem de İngilizce genel veya ayrıntılı bilgi veriyor.Belli zaman aralıklarıyla kalkan servis minibüsleri meraklılarını kazı alanınaulaştırıyor.

Kült alanlarına yürüyerek varan Neolitik atalarımıza kendimizidaha yakın hissedebilmek için biz de tepeye yayan çıkıyoruz. Kafamızda onlarcasoru: Buraya ibadet etmek için gelen insanlar hangi duygular içindeydi acaba?Heyecanlı mıydılar? Yoksa korkuları mı vardı?.. Keşke bir zaman makinesi olsa da bizi alıp o günlere götürse  diye düşünürken tarihî alanın girişinevarıyoruz. Sağ tarafta muhtemelen yıkanma ritüelinin gerçekleştiği kayalıkzemine oyulmuş iki havuz var.

Sol tarafta ise kazılarda çıkarılan yontulmuşyüzlerce taş parçasıyla kaplı bir tarla. Özenle hazırlanmış travers yürüyüşyolundan önümüzde bir uzay gemisi gibi duran yapıya doğru yöneliyoruz.  Bu dev çelik konstrüksiyon üstüne gerilmişmembran ile kazısı bitmiş altı dairesel yapı korumaya alınmış, etrafında daziyaretçilere her yönden izleme imkânı sunan dairesel bir yürüyüş parkurudüzenlenmiş. Kazısına yeni başlanmış veya sadece yeri tespit edilmiş ancakhenüz kazılmamış 16  dairesel yapı dahavar ve bunlar da çit ve çatılarla kapatılmış.

Hayvan figürleri ile bezenmişdikilitaşlarla karşı karşıya olmak heyecan verici! Hele ki o dikilitaşlarinsanlık tarihinin yeniden yazılmasına kapı açtıysa!.. Şöyle ki; Neolitik Çağolarak isimlendirilen, insan nüfusunun büyük oranda arttığı dönemde, özellikle Mezopotamya’danGüneydoğu Anadolu’ya, Filistin’e kadar uzanan ve Bereketli Hilal olarak bilinenbölgede tarıma başlandığı, kerpiç ve ahşap gibi malzemelerden evler yapıldığıküçük köylerde yerleşik hayata geçildiği, köylerin zaman içinde şehir hâlinegeldiği, ardından da taştan yapılmış ilk kült merkezlerinin inşa edildiğidüşünülüyordu. Ta ki arkeologlar Göbeklitepe kazılarına başlayıncaya kadar…

Kazılar ilerledikçe, Neolitik Çağ ile ilgili bilinenlerinçoğu altüst oldu. MÖ 9700-8700 yılları arasına tarihlenen oval altı taş yapıtıgün yüzüne çıkarmayı başaran arkeologlar, her yapının merkezinde “T” şeklinde yontulmuş iki dikilitaş buldular. Farklı büyüklüklerdeki bu dikilitaşlardan enhafifi 15, en ağırı ise tam 40 tondu! En büyük monolitin yüksekliği ise 5,5metre! Göbeklitepe’deki dikilitaşlar kısa zaman öncesine kadar insanlıktarihinin bilinen en eski taş mabetleri olarak hayranlık uyandıranİngiltere’deki Stonehenge ve Mısır piramitlerinden yaklaşık 7 bin yıl dahaeskiydi.

Ve dikilitaşların sadece boyu ve ağırlığı şaşırtmıyordu biliminsanlarını! Taşların üzerindeki semboller; el, kol, kemer gibi ögelerle insanısimgeleyen kabartmalar pek çok soruyu da beraberinde getiriyordu. Henüzyerleşik hayata geçmemiş atalarımız ilkel imkânları ile bu devasa yapılarınasıl inşa ettiler? Basit aletlerle hem gerçeği hem de gelişmiş bir sanatanlayışını yansıtan hayvan kabartmaları vücuda getirebilen heykeltıraşlarnerede yetişti? Yüzlerce çalışanı bir araya getirerek birlikte hareketetmelerini sağlayan hiyerarşik yapı ve toplumsal organizasyonlar nasıl gelişti?

Bu zorlu inşaatta çalışan insanların barınma ve beslenme ihtiyaçları nasılkarşılandı? Arkeologlar bu sorulara cevap ararken, ellerindeki bütün verilerideğerlendirip bu alanın bir yerleşim yeri değil, bir kült merkezi olduğunakarar verdiler. Civarda yaşayan ve aralarında muhtemelen sıkı bir iletişim bağıolan insan topluluklarının bugün konumu itibarıyla bütün çevreye hâkim tepedebelli aralıklarla bir araya gelerek tapınma ritüelleri gerçekleştirdikleri, büyükşölenler tertip ettikleri düşünülüyor.

Bilim insanları, “T” biçimli dikilitaşların ise stilizeedilmiş insanları yansıttığı kanısında. Kazılar sonucunda Neolitik insanların,tahmin edilenin aksine, avcı-toplayıcı hayat biçimini terk etmeden önce bileanıtsal yapılar inşa etme kabiliyetlerinin olduğu anlaşıldı. Gelişmiş toplumsalyapıları, güçlü inanç ve sembolik dünyaları Göbeklitepe’de inşa edilenyapılarla kanıtlanmış durumda. Ancak, cevaplar ortaya çıktıkça, yeni sorular daoluşmaya başladı. Birbirlerine yakın olan fakat her biri farklı bir zamandilimine tarihlenen dairesel yapılar eş zamanlı mı kullanıldı? Kültün içeriğineydi ve şekli nasıldı?

Ve en esrarengiz soru: Atalarımız neden bu kadarzahmetle inşa ettikleri ibadet yerlerini kendi elleriyle gömdü? Arkeologlar,anıtsal yapıların belli bir süre kullanıldıktan sonra üzerlerinin toprak vemolozla özenle kapatıldığını düşünüyor; kazılara dek hiç açılmadığını da…Anlaşılan şu ki, Göbeklitepe, tarihçilerin daha uzun bir süre odağında olacak.Tüm bunlar zihnimden akıp giderken ben hâlâ dikilitaşların karşısındayım;detayları seçmek için bir dürbün çok işime yarardı doğrusu ama önemli değil!Nasıl olsa yeni Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’nde Göbeklitepe’deki en görkemlidairesel yapının (C yapısı) birebir kopyası var.

Müzeye gidenler,Göbeklitepe’de bulunan figürlerin, aletlerin, heykelciklerin hepsini yakındaninceleme imkânı bulabilir. Ama bence esas olan burada bulunmak, insanlığın ilkkült merkezinin havasını solumak! Tepenin en yüksek noktasına ilerliyorum.Tarihî fakat antik olmayan iki mezar var tek bir ağacın gölgesinde. Bu noktadamuhteşem bir panorama karşımda! Kuzeyde Nemrut Dağı’nın karakteristik zirvesiniseçebiliyorum; güneyde Harran Ovası uzanıyor göz alabildiğine ve batan güneşekarşı Şanlıurfa’da akşamın ilk ışıkları…

Bu manzarayı da görünce, Neolitik insanların ibadet için neden bu tepeyi seçtiklerini artık daha iyi anlıyorum.

Yazı : Annette Hanisch / Foto : Cem Özer – Yasemin Olgun ÖzBerber – Sezai Şahmay

Bu yazımızı okuyan 2.595. takipçimizsiniz.

Misafir Yazar

Misafir yazar olmak istermisiniz ? Sizleri gencyolcu.com ziyaretçileriyle buluşturmak hedefi ile misafir yazarlık kabul ediyoruz. Kriterler: Yazılar kesinlikle özgün ve size ait olmalıdır. Yazınız gencyolcu.com da yayımladıktan sonra link vererek başka yerde yayımlaya bilirsiniz. Yazınızı bilgi@gencyolcu.com adresimize gönderebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir