Gençlerin Kaygıları

‘Geleceğimizin umudu’ diye nutuklar attığımız gençlerimizin geleceğe dair umutsuz olduğu ortaya çıktı. Necip Fazıl’ın “Kim var?” diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert “ben varım!” cevabını verici, her ferdi “benim olmadığım yerde kimse yoktur!” duygusuna sahip bir dava ahlakını pırıldatıcı bir gençlik…” diye övdüğü, Nihal Atsız’ın “Bize yalnız dans etmesini, iyi giyinmesini, kur yapmasını ve âşık olmasını bilen gencin lüzumu yoktur.Bize bugün mesleğinde usanmadan çalışacak, yarın hudutta göz kırpmadan ölebilecek genç lâzımdır.” dediği gençliğin yerinde adeta yeller esiyor. Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü öğretim görevlileri Doç. Dr. Emine Özmete ve Dr. Ayşe Sezen Bayoğlu’nun 300 öğrenci ile yaptığı “Gençlerin toplumsal refah ile ilgili konularda geleceğe bakışları” adlı araştırmanın sonuçlarına göre, üniversiteli gençler gelecek konusunda oldukça karamsar. Gençlerin toplumun geleceği ve toplumsal refah açısından en çok kaygı duydukları konular arasında iş bulma imkanlarının gittikçe zorlaşması (% 93,3), yeterince para kazanamama ile ilgili kaygıların artması (% 90,6), meslek seçiminin çıkmaza girmesi (% 90) ve toplumdaki evsiz, yoksul ve muhtaç insanların sayısının artması (% 88,3) ilk sırayı alırken, % 89,3’ü de madde bağımlılığının ve alkolizmin yaygınlaşmasından kaygı duyuyor. Gençlerin çoğunluğu da (% 71,3) toplumun depresyona sürüklendiği fikrinde. Psikiyatrist Cemal Dindar, gençlerin iyi bir iş-iyi bir aş-iyi bir eş’e dair düşlerini kaybettiklerini ve her kayıptan sonra olduğu gibi bu düşlerin yasını tutmaya başladıklarını, bunun da gençleri depresyon ve benzeri ruhsal rahatsızlıkların içine iteceği uyarısında bulunuyor. Araştırmayı yorumlayan sosyolog Doç. Dr. Vehbi Başer ise araştırmanın Türkiye’de gençlerimiz arasında ne tür kaygıların yaygın olduğu sorusuna cevap veren bir araştırma olamayacağını ve genele teşmil edilemeyeceğini ancak bunun yapılması gereken çalışmaların belki ilk basamağında yer alan bir araştırma olduğunu kaydediyor.

Yıllardan beri çok genç bir nüfusa sahip bir ülke olduğumuzu söyleyerek gururlanıyoruz. Eh Avrupa ülkelerindeki nüfus dağılımına bakınca bu gururu hak ettiğimiz söylenebilir elbet. Ancak her yıl üniversiteye adım atan binlerce genci kara kara düşündüren bir olgu var: Gelecek kaygısı… Yükseköğretimin sadece % 10’unun teknik ve sağlık eğitimi, %30’unun da sosyal eğitimnden oluştuğunu düşünürsek mezun olanların büyük çoğunluğunun işsizlik sorunuyla karşı karşıya geleceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Eğitimin üretimden ziyade sosyal eğitime dönük olması nedeniyle karşılaşılan bu sorun, her yıl diplomalı işsiz sayısının da katlanmasına yol açıyor haliyle.

20 milyon öğrenciye sahip Türkiye’de her yıl 1,5 milyon yeni kişinin çalışma hayatına girdiği ve sahip olduğumuz 125 üniversiteden her yıl 250 bin civarında öğrencinin mezun olduğu göz önüne alınırsa işsizlik sorununun gençlerde büyük bir paniğe neden olabileceğini söyleyebiliriz. Ülkemizde ise gençlerin toplumsal refah algılarını konu alan çalışmaların sayısı oldukça yetersiz olsa da geçtiğimiz günlerde yapılan bir araştırma gençlerin toplumsal refah ile ilgili konularda geleceğe bakışlarını ortaya koyması açısından anlamlıydı. Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü öğretim görevlileri Doç. Dr. Emine Özmete ve Dr. Ayşe Sezen Bayoğlu’nun yaptığı “Gençlerin toplumsal refah ile ilgili konularda geleceğe bakışları” adlı araştırmanın sonuçlarına göre üniversiteli gençler gelecek konusunda oldukça karamsar bir tablo çiziyor. Ankara, Gazi ve Hacettepe üniversitelerinden 168’i kız, 132’si erkek toplam 300 genç ile karşılıklı görüşme tekniğiyle yapılan araştırma ilginç sonuçlara sahip. Ancak Balıkesir Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Vehbi Başer, bu araştırmanın genelleme yapmak için yeterli bir çalışma olmadığına dikkat çekiyor. “Türkiye’de gençlerimiz arasında ne tür kaygıların yaygın olduğu sorusuna cevap veren bir araştırma değil; bu soruya cevap aramak noktasında, yapılması gereken çalışmaların belki ilk basamağında yer alan bir çalışma. Zaman içinde bu çalışmada kullanılan ölçek geliştirilerek geçerlilik ve güvenilirliği ortaya konduktan sonra, -yükseköğrenime devam etsin ya da etmesin- tüm Türkiye gençliğini (yaş, cinsiyet, yerleşme, aile gelir düzeyi, eğitim, uğraşı vb. değişkenler açısından) temsil edici bir örnekleme uygulanmak suretiyle toplanan veriler analiz edilirse, elde edilecek bulgular, yukarıdaki sorulara bilimsel cevaplar vermemizi mümkün kılabilir. Çalışmayı yürüten akademisyenlerin bunun için gerekli desteği bulmalarını ve bu konuda hepimizi aydınlatmalarını umuyorum.” diyor.

Gençler, madde bağımlılığı ve alkolizmden kaygı duyuyor

Araştırmaya göre toplumsal refah açısından sağlıklı yaşam ile ilgili konularda en çok madde bağımlılığının ve alkolizmin yaygınlaşmasından kaygılanan gençler (%89,3), sosyo-kültürel ve ekonomik yaşama ilişkin olarak da en çok ekonomik koşullar, yoksulluk ve iş bulma olanakları ile ilgili kaygı duyduklarını belirtiyorlar. Büyük çoğunluğunun ailelerinden düzenli harçlık alarak yaşamlarını sürdüren (%96,46) bu gençlerin çoğunluğu da (% 71,3) toplumun depresyona sürüklendiğini düşünüyor. Ancak gençlerin toplum sağlığı ile ilgili konulardaki algıları ve duyarlılıklarının da cinsiyete göre farklılık gösterdiğini söylemek lazım. Kızlar toplumu etkileyen HIV/AIDS ve hepatit gibi ciddi hastalıklar hakkında daha çok bilgi sahibi olmak isterken, erkeklere oranla toplumda madde bağımlılığı ve alkolizmin yaygınlaşmasını daha kaygı verici buluyorlar.

Eş seçmek de zor, arkadaş seçmek de…

Peki gençler kendi geleceklerini nasıl görüyorlar? Gençlerin sosyo-kültürel ve ekonomik yaşam ile ilgili geleceğe ilişkin kaygı duydukları ve toplumsal refah açısından duyarlı oldukları konuları belirlemeyi hedefleyen araştırmanın sonuçları, gençlerin büyük çoğunluğunun (% 93,3) bugün yapılan yanlışların gelecekte olumsuz neticeleneceğini düşündüğünü ortaya koyuyor. Gençlerin toplumun geleceği ve toplumsal refah açısından en çok kaygı duydukları konular arasında iş bulma olanaklarının gittikçe zorlaşması (% 93,3), yeterince para kazanamama ile ilgili kaygıların artması (% 90,6), meslek seçiminin gittikçe zorlaşması (% 90) ve toplumdaki evsiz, yoksul ve muhtaç insanların sayısının artması (% 88,3) ilk sırayı alıyor. Araştırmayı yapan Doç. Dr. Emine Özmete ve Dr. Ayşe Sezen Bayoğlu, gençlerin toplumsal refah açısından, geleceğe ilişkin en çok ekonomik koşullar, yoksulluk ve iş bulma olanakları ile ilgili kaygı duyduklarının anlaşıldığının ortaya çıktığını ifade ediyorlar.

Araştırmaya gönüllü olarak katılan 300 üniversiteli gencin büyük çoğunluğu dünyanın gittikçe kötüleştiğini düşünürken (% 85), gelecekte yaşam koşullarının daha zor olacağına inananların sayısı da (% 84,4) hiç yabana atılır cinsten değil. Evlilik ile ilgili seçeneklerin ekonomik ve sosyal açıdan daha sınırlı hale geldiğini (% 79,0) ve toplumun sosyo-ekonomik ve kültürel açıdan kötüleştiğini (% 76,0) düşünen genç oranı da azımsanamayacak çoğunlukta. Doğru arkadaş seçiminin zorlaştığını düşünenlerin oranıyla (% 70,6), gerektiğinde anne ve babadan ayrı bir evde yaşamanın uygun olduğunu da söyleyenlerin oranı da (% 65,7) birbirine yakın bir oranda seyrediyor. Ancak araştırmaya katılan gençlerin öğrenim gördükleri temel bilim alanının toplumsal refah algılarını bazı konularda etkilediği gözlemleniyor. Sağlık bilimleri alanında öğrenim gören gençler, fen ve sosyal bilimler alanlarında öğrenim gören gençlere kıyasla gelecekte yaşam koşullarının daha zor olacağına inanırken, sağlık bilimleri alanında öğrenimini sürdüren gençler de, sosyal bilimler alanında öğrenim gören gençlere kıyasla dünyanın gittikçe kötüleştiğine daha çok inanıyor.

Bu tabloya bakarak Türkiye’nin sahip olduğu büyük gençlik potansiyelinin ilerisi için umut vermediğini ve bir tehlike olmaktan başka bir işe yaramadığını söylemek mümkün. Peki ne yapmak gerekiyor? Araştırmayı gerçekleştiren uzmanların önerisi şu: “Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde gençlerin ekonomik koşullarını iyileştirebilecek ve meslek sahibi olabilecekleri eğitim programlarının planlanması ve uygulanması; sağlık ve eğitim hizmetleri ile diğer toplumsal hizmetlerin kalitesinin artırılarak, toplumda yaşayan her bireyin bu destek ve yardımlara eşit bir şekilde ulaşabilirliğinin sağlanması; gençlerin toplumsal refah açısından geleceğe ilişkin kaygı düzeylerini azaltacak, onların hem fiziksel hem de mental olarak daha sağlıklı bir şekilde yaşamlarını sürdürebilmelerine yardımcı olacak hizmetlerin yaygınlaştırılması ve bu konuda gerekli politikaların oluşturulması ve uygulanması…

“Araştırma sonuçları Türk gençliğinin hepsini kapsamaz”

Doç. Dr. Vehbi Başer (Balıkesir Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı): “İşin uzmanı olarak konuşacaksak çalışmanın kuramsal temeli ile yöntemine bakmak gerekir. Bu türden çalışmalar rapor edilirken, önce, araştırmanın omurgasını oluşturan ölçeğin yapısının tanıtılması ve geçerliliği ile güvenilirliğine ilişkin analizlerin sunulması gerekir. Siyasi katılım, aile huzuru ya da sosyal refah gibi farklı konulardaki tutumları dile getiren tutum ifadeleri (item) bulmak -ya da uyarlamak- yetmez; bu ifade setlerinin herhangi bir şeyi gerçekten ölçüp ölçmediğini -ve ölçüyorsa yapılan ölçüme ne kadar güvenilebileceğini- istatistiksel olarak analiz etmek de gerekir. Bunlar yapılmadan bir şeyin gerçekten bilimsel olarak ölçüldüğüne hükmedemeyiz. Ulaştığımız elektronik yayında bu konulara ilişkin bilgi sunulmadığından neyin, niye öyle ölçüldüğü ve bu ölçümün ne kadar geçerli ve güvenilir olduğu gibi konularda fikir beyan etmemiz mümkün görünmüyor. Söz konusu çalışma, Türkiye genelinde gençlerin görüşlerini saptamak üzere temsil edici bir örneklemden veri toplanarak genellemelere ulaşmak iddiasında değildir. Nitekim, veriler Ankara’daki üç üniversitenin öğrencileri arasından toplam 300 gence anket uygulanarak toplanmıştır. Bu nedenle, raporda kullanılan, örneğin “gençler toplum sağlığı ile ilgili konularda en çok … konusunda kaygılanmaktadırlar” türü ifadelerden, tüm Türkiye’de gençlerin böyle bir kaygısı bulunduğu sonucunu çıkarmak yanlış olur. Burada “gençler” denirken “Türk gençliği” değil, araştırmaya dahil edilen 300 gencin kastedildiği anlaşılıyor. Günümüzde gençlik araştırmalarında 15-30 yaş arasındaki bireyleri kapsamak gibi bir eğilim var. Bu çalışmada kapsanan gençlerin ise yarıdan fazlası (%61) 20 yaşının altında. Öte yandan, bu çalışmadan kalkılarak “yükseköğrenim gençliği”nin burada söz konusu edilen türden ve yoğunlukta kaygılar taşıdığı sonucu da çıkartılamaz; zira, bu araştırmaya dahil edilmemiş bölüm ve fakültelerde okuyan, çok çeşitli sosyo-ekonomik ve kültürel kökenlerden gelen ve Türkiye’de, yükseköğretim kurumlarının bulunduğu farklı kentlerdeki gençler ya bu kaygıları taşımıyor; veya çok farklı kaygılar taşıyor da olabilirler.”

***

Gençler, düşlerinin yasını tutuyorlar

Cemal Dindar (Psikiyatr): “Eğitimle rahata ermek isteyen büyük kesim kendi kaderiyle baş başa kalmış durumda. Bu gençler ruhsal olarak ilk gençlik dönemlerinde büyüttükleri ‘iyi bir iş-iyi bir aş-iyi bir eş’e dair düşlerini kaybediyorlar ve her ‘kayıptan’ sonra olduğu gibi bu düşlerin ‘yasını’ tutmaya başlıyorlar. Önemli bir bölümü kendiyle ve çevresiyle çatışmalı bir kişiliğe bürünüyor, depresyon ve benzeri ruhsal rahatsızlıkların içinde kendilerini buluyorlar.”

***

Araştırmadan sonuçlar

Madde bağımlılığının ve alkolizmin yaygınlaşmasından kaygılanan gençlerin oranı %89,3.

Toplumun depresyona sürüklendiğini düşünenlerin oranı %71,3.

Gençlerin %76’sı toplumun sosyo-ekonomik ve kültürel açıdan kötüleştiği kanaatinde.

Gençlerin %36’sı okul ortamında güvenli olmadığını düşünüyor.

Gelecekte bir dünya savaşının olacağına inananların oranı %67.

Toplumdaki evsiz, yoksul ve muhtaç insanların sayısının arttığını düşünenlerin oranı % 88,3.

Katılımcıların % 90,6’ı, yeterince para kazanma kaygılarının gittikçe arttığı fikrinde.

İş bulma olanaklarının gittikçe azaldığını düşünenlerin oranı % 93,3.

Meslek seçiminin gittikçe zorlaştığını düşünenlerin oranı %90.

Hükümet seçimleriyle ilgilenmeyenlerin oranı %21.

Evliliğin ekonomik ve sosyal açıdan daha sınırlı hale geldiğini düşünenlerin oranı %75.

Doğru arkadaş seçiminin zorlaştığını düşünenler %70,6.

Gerektiğinde anne ve babadan ayrı bir evde yaşamanın uygun olduğunu düşünenlerin oranı ise 65,7.

Bu yazımızı okuyan 1.443. takipçimizsiniz.

gencyolcular

Genç Yolcu 2005 yılında #BirlikteKeşfedelim sloganıyla Gezi • Kültür • Sanat alanında yayın hayatına başlamıştır. İletişim: bilgi@gencyolcu.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir