Eyüp Sultan Camii ve Türbesi

İslâm aleminin ziyaret ettiği kutsal yer olarak kabul edilen Eyüb Sultan Türbesi 1458 de yapılmıştır. Esas adı Halid bin Zeyd olan Hazret-i Eyüb mekkeye giderek ilk Müslüman olan eshabdandır. Uhud ve Hendek savaşlarında bulunmuş ve alemdar-ı nebi ünvanını almıştır. Hazreti Muhammedin Medineye hicretlerinde Hz.Eyubun evinde kaldıklarında mihmandar-ı resululullah ünvanını almıştır.İşte bu nedenle Fatih bu ulu kişinin türbesini yaptırmış, o günden bu güne kadar kutsal yer olarak rağbet edilegelmiştir.Türbe tamamen kesme taştan olup içi 9,60m.çapında bir daire, dışı sekiz köşelidir. Yüzlerinde silmeli kitabeler mevcuttur. İçi genellikle XVI. asra ait çinilerle bezelidir. Kadife üzerine sırma ile ayetler işlenmiş sandukanın etrafındaki gümüş şebekeleri III. Selim yaptırmış, ayrıca türbeye yeni avizeler astırmıştır.

II. Mahmud 1819 da türbeyi yeniden tamir ettirmiş, sandukanın örtüsü yenilenmiş, kadife üzerindeki sırma ile işlenen yazılar hattat Rakım ile II. Mahmud tarafından yazılmıştır. Bu yazılardan kuşak yazısının II. Mahmud’a ait olduğu söylenmektedir. Örtü zamanla yıpranmış, üzerindekiler aynen taklid edilmek üzere 1906 senesinde yeniden yaptırılmıştır.

Hazreti Muhammedin  bayraktarı olan Eba Eyyüb el Ensari Emeviye hükümdarlarından Ebu Süfyan zamanında İstanbul’un fethinden sonra Fatih hocası Akşemsettin’in kerameti üzerine mezarın bulunduğu yerde bir türbe yaptırmış, daha sonra da cami inşa ettirmiştir.
1458 de yaptırılan Eyüb Cami muhtelif tarihlerde tamirler görmüş, 1724 de III. Ahmed zamanında mahya koymak için kısa bulunan minarelerin yerine uzun ve ikişer şerefeli minareler yapılmıştır.

Cami zamanla harabolmuş, etrafı ve avlusu ufak bina ve dükkanlarla dolmuştu. III. Selim camiyi yeniden yaptırmaya karar verince önce etraf temizlendi ve bina temellerine kadar yıkılarak bugünkü şeklinde inşa olundu. Sururi’nin yazdığı bir kasideden caminin 1800 de bittiği anlaşılmaktadır.

Caminin mihrabı dışa çıkıntılıdır. Merkezdeki kubbeyi altı sütun ve iki fil ayağı taşımaktadır. Kubbe etrafında ise sekiz yarım kubbe yer almıştır.

Camide iç ve dış olmak üzere iki kubbe bulunmaktadır. Dış avluya kitabeli iki kapıdan girilir. İç avluya ise yan taraflarda bulunan iki küçük kapıdan girilir. Avlunun üç tarafını 12 sütuna oturan 13 kubbeli bir revak çevirir. Avlunun ortasında şadırvan ve arka tarafında türbe ile bazı mezarlar bulunmaktadır.

Ebu Eyyüb El-Ensari’nin Hazretlerinin Mezarının Bulunması
İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet Akşemseddin Hazretleri’nden, Eyüb Sultan (Ebu Eyyûb Halid el-Ensarî) Hazretleri’nin mezar yerinin bulunmasını rica etti. Ebu Eyyûb Hazretleri, Emevîler döneminde İstanbul kuşatmasına katılmış ve hastalanarak vefat edince, surlar dışındaki bugünkü yerine gömülmüştü.Ancak zamanla mezarın yeri kaybolmuştu. Akşemseddin, Padişah’ı keşfettiği mezar yerine götürdü. İki ağaç dalını alıp işaret ederek kabrin baş ve ayak hizasına dikti. “Yeri burasıdır!” diyerek oradan ayrıldılar. Ancak Fatih bir adam göndererek, dalları yirmişer adım güney tarafa çektirdi ve kendi mührünü de ilk işaret dallarının orta yerine gömdürdü.

Sabah olunca, Fatih kabrin tekrar bulunmasını rica etti ve Akşemseddin’le aynı yere geldiler. Akşemseddin doğruca ilk işaret yerine gidip; “Dalların yeri değişmiş!” dedi. Sonra da: “Sultan Hazretlerinin mührünü çıkarıp teslim edin!” dedi. Kabrin başından biraz kazılınca “Bu Halid b. Zeyd’in kabridir.” manasında yazılı bir taş çıkacağını haber verdi. Orası kazıldı, aynen dediği gibi çıktı. Bunun üzerine Fatih: “Zamanımda Akşemseddin gibi bir zatın bulunmasından duyduğum sevinç, İstanbul’un fethinden dolayı duyduğum sevinçten az değildir.” diyerek Allah’a şükretti. Mezar üzerine bir türbe ve yanına cami yaptırdı.

Fatih, Akşemseddin Hazretleri’nden kendini  kabul buyurmasını rica etmişti. O ise padişaha şöyle bir cevap verdi: “Sultanım, sen tasavvufta bizim tattığımız lezzeti tadarsan saltanatı bırakırsın. Müslümanların rahat ve huzuru için devletin varlığı gereklidir. Adalet eylemek padişah için keramet sayılır. Seni dervişliğe kabul edersem devletin düzeni bozulabilir. Bunun da vebali büyük olur.”

Fatih, arzusunda ısrar ettiği ve hocası Akşemseddin’in İstanbul’da kalmasını istediği halde, o bu teklifi kabul etmedi; daha önce yerleştiği mekânı olan Göynük ilçesine döndü. Mart 1459’da orada vefat etti. Türbesi Göynük’te, Süleyman Paşa Camii yanındadır. Onun bir sözü şöyledir: “Veli, insanlardan gelen sıkıntılara tahammül eden kimsedir. O toprak gibidir. Üstüne kötü şeyler atılsa da, topraktan hep güzel şeyler biter.”

 

Bu yazımızı okuyan 1.740. takipçimizsiniz.

Mustafa Aysabar

1984 Kahramanmaraş Doğumlu. Suudi Arabistan Mekke'de ikamet etmektedir. Halkla İlişkiler bölümü mezunudur. Yurt içi ve yurt dışında, inşaat sektöründe faliyet gösteren çeşitli firmaların muhasebe, idari işler, lojistik departmanlarında görev yapmıştır. Mescid-i Haram'ın genişletilmesi ve Osmanlı Revakları restarosyonu projesinde aktif görev almıştır. Hobileri arasında yüzme ve su sporları vardır. Aynı zamanda rafting antranörü ve lisanlı sporcudur. GençYolcu.com 'da genelde gezi kategorisinde yazılar kaleme almaktadır.

2 thoughts on “Eyüp Sultan Camii ve Türbesi

  • 20 Eylül 2009 tarihinde, saat 09:41
    Permalink

    her sene eyüb sultana ailece geliriz .ve eyüb sutana her geldimizde içimiz huzur dolar.yani eyüb sultana geldimizde hepimiz çok memnun oluruz.her ramazan dualarınızı dinleyip amin deriz

  • 30 Eylül 2009 tarihinde, saat 19:55
    Permalink

    sevğili arkadaşlar bizler sadece özel günlerde geliriz bizler için kutsal ve yüce sayılan yerlere aslında bu ziyaretleri sadece özel günlerde değilde biraz daha yoğun fazla ara vermeden yapmak lazım çünkü tek kurtuluş yeri allaha yakın yerler ve büyüklerin olduğu yerde hakikaten manevi atmosferin içindesiniz bütün sıkıntılarınızı unutuyorsunuz her ziyaret te sanki kalp yenileniyor ve o ortam çıktınız zaman tekrar başlıyor sıkıntılar bizler bu ziyaretleri fazla ara vermeden yapsak bütün sıkıntılarımız kendiliginden yok olur …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir