Böyle Olur Yazar Kedilerin Öyküsü

35 yıllık tiyatro sanatçısı Ayşen İnci, geçtiğimiz yıllarda yazdığı masal kitabından sonra, “Onlarsız bir yaşam düşünemiyorum,” dediği Sakız ve Cingöz´ün de katkılarıyla, bir kedi kitabı kaleme aldı: Pisikolojik Öyküler .

Algıda seçicilik midir bilmem ama, hem kitapsever hem de kediseverseniz, kitap raflarında ilk dikkatinizi çekenler kedi kitapları olur. Çevirdiğiniz her sayfa, evdeki dostunuza duyduğunuz sevgiyi çoğaltır, onun varlığına bir kere daha dua ettirir. Şanslı sayarsınız kendinizi, çünkü bilirsiniz ki bu dünyada bütün canlıları, hayvanları sevmeden, insanları sevmek laf-ı güzaftır. Hele bir kediyle yaşamı paylaşıyorsanız, yaşam size öyle çok şey öğretir ki. En başta vicdan sahibi olmayı, duyarlılığı ve sadece kendini düşünmemeyi. Kendinizle birlikte o rafa uzanan elin sahibine, 40 yıllık dost gibi gülümsersiniz.

İşte o gülümseyişi çoğaltan bir kitap daha çıktı yakınlarda, hem de yıllarını tiyatro sahnelerine vermiş bir sanatçının kaleminden. Ayşen İnci, 1974´te Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü´nü bitirdikten sonra Devlet Tiyatroları´nda 40´a yakın oyunda rol almış, halen de İstanbul Devlet Tiyatrosu´nun kadrolu sanatçılarından. Televizyon izleyicileri ise onu Sihirli Annem dizisindeki Periliçe rolünden anımsıyor.

Onu bu yazının konu yapan şey ise, evdeki birbirinden güzel iki kedi dostu Sakız ile Cingöz ve onların varlığının da etkisiyle kaleme aldığı yeni öykü kitabı. Farklı bir kitap Pisikolojik Öyküler. Tıpkı biz insanlar gibi, birbirinden farklı kedilerin bakışıyla sahiplerini, tanık oldukları yaşamları, tanıdıkları insanları ve onların her miyav´ının nasıl da bizlerdeki gibi bir anlamı olduğunu olanca samimiyetiyle dillendiriyor. Ayşen İnci´nin Çinçila cinsi Sakız ve Siyam cinsi Cingöz adlı iki dişi kedisi var. Sohbetimiz onların eşliğinde sürdürürüyoruz: “En sıkıntılı anımda bile onları okşamak, onların sevgi dolu gözlerine bakmak beni sakinleştiriyor, adeta terapi yerine geçiyor.

Hayvansız bir yaşam düşünemiyorum. Keşke ev ve iş düzenim uygun olsa da kedi dostlarımın arasına köpekleri de katsam, ama kedi bakımı çok daha kolay olduğu için şu an sadece onlarla yetiniyorum.” Ayşen İnci son derece merhametli ve yüreği sevgi dolu bir ailede büyüdüğünü anlatıyor, kitabı yazmasının ana gerekçesi olarak. Her canlıya karşı duyarlı ve sevgiyle davranan bireyler olarak yetiştiklerini söylüyor. Öyle ki, ailede neredeyse herkesin bir ya iki kedisi var: “Ailelerin eğitiminde yanlış davranışlardan biri olan, hayvanı ´korkutma objesi´ olarak kullanma hatası bize yapılmadığından hayvanlar hep can dostlarımız oldu.

Gerçekten de çocukluğunda bir hayvanla korkutulanların büyüdüklerinde de bu korku ve sevgisizliği hep yaşadıklarını görüyoruz.” Birine hakaret amacıyla kullanılan ´hayvan´ sözcüğüyle aslında hayvanlara haksızlık edildiğini düşünüyor: “Evrenin en acımasız ve kötü canlı türü insan bence. Hayvanlar o kadar duyarlı ve sadık ki. Hayvanları sevmeyenlerin insanları da gerçek, samimi ve güçlü bir şekilde sevdiklerine inanamıyorum.” Sohbetimiz Pisikolojik Öyküler´e doğru yönlendirirken, İnci´nin uzun zamandır merkezinde kediler olan bir şeyler yazmak istediğini öğreniyoruz.

Hikâyelerinin çoğunda hareket noktası kedi iken, bazılarında da mekân ve insan hikâyelerinden yola çıkarak o öykülere yakışan kedileri yazmış. Anlatılanlar, sıradan insanların sıradan yaşamları ama toplumun büyük kesiminin habersiz olduğu ya da haber almak için çok da çaba harcamadığı insanlar bunlar. Hayvan duyarlılığıyla harmanlandığında ve anlatıldığında daha ilgiyle okunacağını düşünmüş, ne yalan söyleyelim başarmış da. Bir yıl önce apar topar boşaltılıp da hâlâ bir çivi bile çakılmayan ve ´2010 kültür başkenti´ projesine yetişmeyeceği anlaşılmış olan Atatürk Kültür Merkezi´yle ilgili yaşadıkları hüsranı bir de oranın kadrolu kedilerinin gözünden anlatmış mesela. Özdemir Asaf´ın kedisi Josephine ile birlikte o devrin meşhur meyhanesi ´Asaf´ın Yeri´ne şairin eşsiz dizeleriyle bir yolculuğa çıkarmış okuyucularını. Öykülerinde eski Yeşilçam emektarları, travestiler, çöp evlerde yaşayan garibanlar ve onların sıradan ama iç burkan yaşamları da var.

Ama en çok zorlanarak yazdığı öykü ise geçtiğimiz aylarda kaybettiği annesi Müjgan Hanım´ın ve onun kedisi Maske´nin öyküsü olmuş. Bir hayvansever olarak yolda havyanlar için konmuş yiyecekleri, su kaplarını görünce umutlanıyor ama sevincinin fazla sürmediğini söylüyor: “Topluca zehirlenen ya da işkence edilen hayvan haberleri beni yine müthiş bir çaresizlik ve üzüntüye sürüklüyor. Gittikçe insanlara, hayvanlara, doğaya karşı daha duyarsız ve acımasız olduğumuzu keşfetmek beni çok kaygılandırıyor.” Rahat okunan ve kurgusu başarılı bir kitap yazmış Ayşen İnci, fakat buna rağmen oldukça mütevazı: “Bir masal kitabı, film ve dizi senaryoları, tiyatro oyunları yazdım ama yine de kendimi ´yazar´ olarak adlandırmak bu işe senelerini ve emeklerini veren ustalara saygısızlıkmış gibi geliyor. Ben nasıl ki, bir dizide şöyle bir görünmekle kendini ´sanatçı´ olarak niteleyenlere kızıyorsam, aynı duyarlılığı kendimde de göstermeliyim diye düşünüyorum.

” Edebiyat dünyasına yeni yeni, belki de acemi adımlarla girdiğini söylüyor Ayşen İnci ama kendine güveni de tam. Çünkü çocukluğundan beri çok iyi bir okuyucu olmuş ve en önemlisi yazmayı çok seviyor, kendini geliştirmek için de çabaladığını söylüyor. Elbette 35 yıllık profesyonel oyunculuğun sağladığı, gözlem ve analiz yeteneği ve duyarlılığı da işini kolaylaştırıyor.

Kaynak: sabah

Bu yazımızı okuyan 1.016. takipçimizsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir