Başbakan gitmedi, Davos buraya geldi

2009 yılında Dünya Ekonomik Forumu’nun İsviçre Davos’taki toplantısını, ”Davos benim için bitmiştir” diyerek paneli terk eden Başbakan Erdoğan’ın kararlı tavrı, Dünya Ekonomik Forumunun Toplantısını İstanbul’a taşıdı.

Erdoğan, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Avrasya Dünya Ekonomi Forumu’nun açılışında, Dünya Ekonomik Forumu tarafından düzenlenen ”Dönüşüm İçindeki Bölgeleri Birleştirmek” konulu Forumun Türkiye’de gerçekleştirilmesinden memnuniyet duyduğunu ifade etti.

Forumun gerçekleştirilmesinde emeği geçen, katkısı olan herkese teşekkürlerini sunan Erdoğan, Dünya Ekonomi Forumu’nun, ”Dönüşüm İçindeki Bölgeleri Birleştirmek” konulu toplantısının Türkiye’de yapılmasını son derece isabetli, aynı zamanda anlamlı bulduğunu söyledi.

Erdoğan, Türkiye’nin, son derece zor bir coğrafyanın ortasında, tüm zorluklara ve tüm sorunlara rağmen, istikrarla, demokrasiyle büyüyen, çevresinde yaşanan tüm hadiselere rağmen bir güven adası olma konumunu güçlü şekilde muhafaza ettiğini dile getirerek, şöyle dedi:

”Kafkasya, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Balkanlar’da içine kapanan ülkelerin başarılı olamayacağı, bölgesel işbirliğinden kaçınan bir ülkenin, sadece refah değil, huzur, istikrar ve güvenlikten de yoksun kalacağı aşikardır. Esasen, Türkiye bunun son derece somut, bariz, herkes tarafından rahatlıkla görülen bir örneğidir.”

Türkiye’nin yakın tarihine bakıldığında, aktif dış politika ve demokratikleşmenin ivme kazandığı dönemlerin, ekonomiyi çok güçlü manada desteklediğinin görüleceğine işaret eden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

”Demokrasinin kesintiye uğradığı, reformların askıya alındığı dönemlerde, temel insan hak ve özgürlüklerinin yeterince önemsenmediği dönemlerde Türkiye ekonomik atılım gerçekleştirememiştir. Aynı şekilde, içine kapanan bir dış politika anlayışına sahip olduğu, bölgesel meselelerde aktif roller üstlenmediği dönemlerde de Türkiye, ekonomisini büyütememiş, refah düzeyini yükseltememiştir.

Esasen, hükümetimiz idaresinde son 10 yıl, aktif, barış odaklı bir dış politika ile demokratikleşme eksenli reformların, bir ülkeyi nereden nereye getirdiğini göstermesi açısından son derece manidardır.”

-Ekonomik göstergeler-

Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin içinden geçtiği sürecin, belli noktalarda Türkiye’ye özgü olsa da, genel manada, bölgedeki tüm ülkelere örnek teşkil edecek bir süreç olduğunu belirterek, Türkiye ekonomisinin, son 10 yıl içinde, yıllık ortalama yüzde 5,3 büyüme başarısını gösterdiğini kaydetti.

Bu 10 yılın içinde, küresel ekonomik krizin de bulunduğu dikkate alındığında, ortalama yüzde 5,3 büyümenin önemli bir başarı olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

”2011 yılında Türkiye, dünyada, Çin’den sonra en fazla büyüyen ülke olmuş, ekonomisini yüzde 8,5 gibi yüksek bir oranda büyütmüştür. 2002 yılında 230 milyar dolar milli gelir, 2011 yılında 3 kat artışla 772 milyar dolara ulaşmıştır. Kişi başına milli gelir, aynı şekilde, 3 kat büyüyerek, 3 bin 500 dolardan, 10 bin 444 dolara ulaşmıştır. Dış ticaret hacmimiz, 2002 yılında 88 milyar dolar, 2011 sonunda 376 milyar dolara yükselmiş, yani 4 kattan fazla artış kaydetmiştir. Turizm gelirimiz, 2002’deki 8,5 milyar düzeyinden bugün 23,5 milyar dolar düzeyine çıkmış, yıllık 1 milyar doları geçemeyen uluslararası doğrudan yatırımlar ise 2011 yılında 16 milyar dolara ulaşmıştır.

Hemen tüm ekonomik göstergelerimiz, küresel ekonomik krizin ağır seyrettiği 2009 yılında bir miktar gerileme gösterse de, bugün, kriz öncesi dönemleri aşmış durumdadır. İhracatta, büyümede, turizm gelirlerinde, doğrudan yatırımlarda, bütçe dengesinde, borçlanma faizlerinde Türkiye, krize rağmen çok olumlu bir performans sergilemiştir.”

Erdoğan, Türkiye’nin küresel kriz sürecini, IMF ile bir borç anlaşması yapmadan atlattığının altını çizerek, ”Öyle ki, Türkiye’nin, Stand By anlaşmalarından dolayı 2002 yılında IMF’e borcu 23,5 milyar dolar iken, bugün bu borç 1,7 milyar dolara kadar düşmüştür. 2013 yılının Nisan ayında, Türkiye IMF’e olan borcunu tamamen sıfırlamış olacaktır” diye konuştu.

***

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ”Dünya küresel bir köye dönüşürken, artık vicdan da küreselleşmelidir. Eğer insanlık için bütün bu olaylar yeterli gelmiyorsa bile, yaşanan son küresel ekonomik kriz görülmeli, krizin küresel nedenleri görülmeli ve en azından ekonomi adına artık küresel tedbirler alınmalıdır. İstanbul Toplantısını bu açıdan son derece önemsiyorum” dedi.

Erdoğan, Dünya Ekonomik Forumunun açılışında yaptığı konuşmada, 2002 sonunda Merkez Bankası’nın döviz rezervinin 27 milyar dolar olduğunu, ama dün itibariyle döviz rezervinin 92 milyar dolar olduğunu söyledi.

 

Ekonomide kaydettikleri bu başarının, hiç kuşkusuz, ülke içinde istikrar ve güvenin eseri olduğu kadar, aktif, barışçı bir dış politika ve demokratikleşmenin de eseri olduğunu söyledi.

İstikrar ve güvenin, Türkiye için olduğu kadar, bölgedeki her ülke için de hayati derecede önemli unsurlar olduğunun açık olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

”Türkiye, 10 yıllık iktidarımız döneminde, istikrar ve güveni zedeleyecek her adımdan büyük bir özenle, büyük bir hassasiyetle kaçınmıştır. Yaşadığımız tüm seçimlerde, popülizme asla fırsat tanımamış, mali disiplin ve para politikalarından asla taviz verilmemiştir. Türkiye’nin yaşadığı bu tecrübe, sadece bölge ülkeleri açısından değil, başta Avrupa olmak üzere krizin ağır seyrettiği tüm ülkeler için örnek teşkil edecek bir tecrübedir.

Türkiye’de, popülist kaygılarla on yıllar boyunca ertelenen reformları biz kararlılıkla gerçekleştirdik. Bankacılık, finans, ticaret, kamu maliyesi alanlarında, özellikle de sosyal güvenlikte çok büyük reformlar yaptık. Yatırım ortamının iyileştirilmesi, yatırımların en güçlü şekilde teşvik edilmesi için cesur adımlar attık. Alacağımız tedbirleri, yapacağımız reformları ilgili taraflarla yoğun şekilde istişare ettik. Ayrıca, milletimizden hiçbir şeyi saklamadık, gizlemedik ve tam bir şeffaflıkla ekonomiyi idare ettik.”

-”Yatırım alanını dünya sathında genişlettik”-

Başbakan Erdoğan, son 10 yıl içinde, gerek komşu ülkelerle, gerek bölge ülkeleriyle, gerekse ulaşabildikleri en uzak coğrafyalardaki ülkelerle iletişim ve iş birliğini güçlendirdiklerini, iş adamlarının ulaştığı her ülkeye ulaşarak sorunları çözmenin mücadelesi içinde olduklarını söyledi.

Kimi zaman, kendilerinin iş adamlarımızın önünde giderek, yollar açtıklarını, anlaşmalar imzaladıklarını, iş adamlarının birbiriyle tanışmasını sağladıklarını ve hem ticaret, hem yatırım alanını dünya sathında genişlettiklerini anlatan Erdoğan, Türkiye yurt dışı müteahhitlik sektörünün, büyüklük bakımından Çin’den sonra dünyada ikinci sırada olduğunu, yüklendikleri işleri alınlarının akıyla tamamladıklarını hatırlattı.

-”Türkiye’nin ülkelerin iç işlerine karışma niyeti olmadı”-

Erdoğan, şu vurguyu burada bir kez daha yapmakta fayda gördüğünü ifade ederek, ”Türkiye’nin, son 10 yılda elde ettiği başarı, içerde kaydettiği reformlar kadar, dış politikada aktif, çok boyutlu, ön alıcı, yapıcı, başarı eksenli gayretlerinin bir neticesidir” dedi.

Türkiye’nin içinde bulunduğumuz coğrafyada, dayanışmanın, iletişim ve işbirliğinin nasıl sevindirici sonuçlar doğurduğunu yaşayarak öğrendiklerini ve yaşayarak gösterdiklerini, Türkiye olarak, ne yanı başlarındaki ülkelerin, ne de uzak ülkelerin hiçbirisinin iç işlerine karışmak gibi bir niyetlerinin hiçbir zaman olmadığını ve olmayacağını ifade eden Erdoğan, ”Ama biz, çok anlaşılabilir bir görüşü yüreklilikle savunuyoruz. Diyoruz ki, bu bölgedeki her ülkenin istikrarı, refahı, barış ve huzuru, bölgenin refah, istikrar, barış ve huzuruna bağladır.”

-”Bölgede ülke sınırları büyük ölçüde Birinci Dünya Savaşı’nda belirlendi”-

Erdoğan, Ortadoğu, Kafkasya, Kuzey Afrika ve Balkanlar’da, ülke sınırlarının büyük oranda Birinci Dünya Savaşı döneminde şekillendiğini, bu şekillenmenin, İkinci Dünya Savaşı’nda da, hatta yakın tarihte de devam ettiğine işaret ederek, şunları kaydetti:

”Bu coğrafyada sınırlar öyle acı bir şekilde ayrılmıştır ki, kimi zaman, akrabaların, hatta kardeşlerin yaşadığı köyler ikiye bölünmüş, köyün bir tarafı bir ülkede, diğer tarafı başka bir ülkede kalmıştır. Biz Türkiye olarak bunu hemen tüm sınırlarımızda yaşadık. Birçok ülke de bunu yaşadı. Bu durum, araya bir sınır çizme, bir ayrılık olduğu kadar, bugünün dünyasında artık yeni ve büyük bir fırsat olarak da değerlendirilebilir. Bu geniş coğrafyada, ortak noktalar, farklılıklardan çok daha fazladır. İşte, bu nedenle de bir ülkenin sorunu, diğer ülkeyi çok ama çok yakından ilgilendiriyor. Bir ülkedeki savaş, çatışma, göç, terör, yanı başındaki ülkeyi doğrudan etkiliyor. Bizim, Türkiye olarak, bölgesel meselelerde inisiyatif almamız, bölgesel meselelerde kimi zaman sesimizi yükseltmemiz, asla ve asla birilerinin içişlerine karışmak değil, işte bu özen gerektiren hassasiyetine dikkat çekmektir.”

-Filistin meselesi-

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sürekli olarak Filistin meselesine dikkatleri çektiklerini, Filistin meselesini, Filistinliler’i kardeşleri akrabaları oldukları için çok ama çok önemsediklerini ifade ederek, şunları söyledi:

”Ama aynı zamanda, bakın altını çizerek ifade ediyorum; Filistin meselesini, bölgenin barış ve istikrarını tehdit eden, bölgenin huzurunu tehdit eden en önemli mesele olarak gördüğümüz için oraya dikkat çekiyoruz. Bir yanda bebek demeden, çocuk demeden, kadın, yaşlı demeden, masum insanlar havadan bombardımana maruz kalıyor, kitlesel olarak katlediliyor, dünyanın en büyük açık hava hapishanesinde insanlar tutsak ediliyor, öbür yandan, aynı anda, tüm bölgeye büyük ölçekli bir öfke pompalanmış oluyor.”

Erdoğan, İran meselesinde de yine aynı ilkeli duruşu sergilediklerini, bölgede yeni bir krizin, bütün bölgeyi etkisi altına alacağını savunduklarını ve her zaman müzakereden, her zaman diyalogdan yana olduklarını söyledi.

Arap ülkelerinde son yıllarda ortaya çıkan talepler noktasında, tarihi tecrübelerden istifade ederek, ülke yöneticilerine her zaman bu talepleri dikkate almaları çağrısında bulunduklarını hatırlatan Erdoğan, ”Yani otokratik yapılardan, özellikle demokratik yapıyla milletin iradesine saygı durulması gereğini özellikle işledik” dedi.

Erdoğan, Suriye konusunda da Türkiye’nin tavrının net olduğunu vurgulayarak, ”Derdimiz, asla ve asla Suriye’nin iç işlerine karışmak değil. Tam tersine, Suriye’deki bir yangının, bütün bu coğrafyayı içine alacağını bildiğimiz için, uyarılarımızı yapıyor, böyle kapsamlı bir yangına karşı dünya kamuoyunun dikkatlerini buraya çekiyoruz. Suriye’deki olaylar nedeniyle, onbinlerce kişi Lübnan’a, onbinlerce kişi Ürdün’e göç etti. Türkiye’de şu anda yaklaşık 24 bin kişi mülteci olarak yaşıyor. Yani, mesele Suriye sınırları içinde kalmıyor, sınırları aşıyor, tüm bölgeyi etkisi altına alıyor” diye konuştu.

-”Dünya küreselleşirken vicdan da küreselleşmelidir”-

Küreselleşen dünyada, her ülkenin meselesinin de küresel olduğunu, dünya küreselleşirken, insani değerler de, demokrasi de, insan hak ve hürriyetleri de küreselleşmek zorunda olduğunu ifade eden Erdoğan, ”Dünya küresel bir köye dönüşürken, artık vicdan da küreselleşmelidir. Eğer insanlık için bütün bu olaylar yeterli gelmiyorsa bile, yaşanan son küresel ekonomik kriz görülmeli, krizin küresel nedenleri görülmeli ve en azından ekonomi adına artık küresel tedbirler alınmalıdır. İstanbul Toplantısını bu açıdan son derece önemsiyorum. Toplantının, ülkelerimiz arasında, bölgelerimiz arasında, dayanışmayı, paylaşmayı, ortak çözüm arayışlarını artırmasını temenni ediyorum” dedi.

Bu yazımızı okuyan 977. takipçimizsiniz.

gencyolcular

Genç Yolcu 2005 yılında #BirlikteKeşfedelim sloganıyla Gezi • Kültür • Sanat alanında yayın hayatına başlamıştır. İletişim: bilgi@gencyolcu.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir