Adnan Menderes

Şehit edilişinin 49. yılında rahmetle andığımız Adnan Menderes yalnız mazlumluğu ile değil, çalışkan bir başbakan, usta bir polemikçi ve sözünü budaktan esirgemeyen bir hatip kimliğiyle, en önemlisi de yakın geçmişe ilişkin cesurca değerlendirmeleri olan bir siyasetçi ve düşünür kimliğiyle de hatırlanmalıdır.

Aşağıda bizzat kendi konuşmalarından bir derleme yaptım. Bu ‘tehlikeli’ sözlerin bir yerlere kayıt edildiğini ve zamanı gelince -nitekim o zamanın da Yassıada’da geldiğini biliyoruz- ortaya sürüldüğünü biliyoruz.

Yassıada savunmalarında son derece alttan alan, eline geçirdiği kozları bile kullanmaktan kaçınan nahif Menderes portresi sizi yanıltmasın. Aslında gözüpek bir polemikçidir ve siyasi hayatında karşısında oturan isim de öyle böyle biri değil, anlı şanlı İsmet Paşa’dır. Üstelik tek başına birCHPedecek kadar kudretli zamanlarıdır İsmet Paşa’nın. Meclis’te Adnan Menderes’i hedef alan eleştiri, hatta suçlamalarda bulunmaktadır. İşte Menderes’in İsmet Paşa’nın şahsında CHP’ye ve onun zihniyetine yönelttiği eleştiriler bu gergin siyasi ortamda dile getirilmiştir.

Menderes’in CHP ve İsmet Paşa’ya yönelttiği eleştiriler, sadece 1939-1950 dönemine ait değildir. Biraz daha geriye doğru sarkar, yani İnönü’nün başbakanlığı dönemini de kapsar. Her ne kadar açıkça Atatürk’ün adını anmazsa da, onun cumhurbaşkanı olduğu dönemi ve memleketi geçim derdine düşürecek kadar ekonomiyi perişan eden demiryolu politikasını da eleştirir.

Özetlersek, Başvekil Adnan Menderes’in eleştiri okları özel olarak İnönü’ye ve CHP’ye yöneltilmiş gibi görünse de, aslında İttihat ve Terakki’den başlayarak son 40 yılın bir değerlendirmesidir.

Aşağıdaki cümleleri okuyunca göreceksiniz ki, bu sözlerin bugün dahi söylenmesi büyük cesaret ister. Menderes, işte bu cesareti göstermiş adamdır. Üstelik açık meydan okumalardır. İşte o on tehlikeli konuşma:

1) “İsmet Paşa, kendi zamanında, ‘Ben memleketi idare ediyordum’ diyor. O devirde bu memleketi çocuklar da idare ederdi. Çünkü herkesi susturmuş, bir tek kendisi konuşuyordu, memleketi de böyle idare etti ve bu memleket seneler senesi olduğu yerde saydı.”

2) “Uzun seneler bir fetih hakkı olarak bu memlekete sahip oldukları zannında olanlar, hayatlarının ileri devresinde ruhlarına girmiş olan bu kanaati değiştirmek imkânını bulamazlar. Kendileri, Allah tarafındanmemurolunmuş insanlardır! Telakkileri böyledir.”

3) “Bütün seçimlerde mağlup olurlar, yine de memleket bizimledir, derler. Hükümet işlerinde şimdiye kadar hiçbir muvaffakiyet (başarı) göstermemişlerdir. Gölge etmesinler, biz başka ihsan istemiyoruz.”

4) “1946 Türkiye’si ile 1954 Türkiye’si arasında asır farkı değil, çağ farkı vardır.”

5) “Siz bu rejimi devraldığınız zaman darağaçları kurdunuz, o (İnönü) zannınca bu memleketin sahibidir. Tek başına memlekete tesahüb ediyor (sahip çıkıyor) ve tek başına bu memleket hakkında konuşuyor. Bunu, bu hakkı nereden alıyor? Biz sizin gibi istila veya fetih hakkına dayanarak mı geldik bu iktidara?”

6) “(İsmet Paşa) 1946’da kendisinin mebus seçilmediğini bilmiyor muydu? 4 yıl gayri meşru devlet reisliği (Cumhurbaşkanlığı) yaptığını İsmet Paşa bilmiyor mu? Vatandaşların haklarını iptal etmek yolunda bizzat emirler vermemiş miydi? İsmet Paşa milletvekillerini takip etmek için bütün milletvekillerinin peşlerine hafiyeler koymamış mıdır?”

7) “Bu memleketteki zulüm devri İsmet Paşa ile onun iktidardan düşmesiyle kapanmıştır. (İsmet Paşa) hırsı için bu memleketi bir baştan öte başa ateşe vermek isteyen adamdır. Paşa yeter artık! Bu memleketi bizim gibi memleketin içinden gelmiş olan insanlar idare etsin!”

8) “Atatürk demokratik inkılabı tahakkuk ettirmemiştir (gerçekleştirmemiştir), yarıda bırakmıştır.”

9) “Millete mal olmuş inkılapları muhafaza edeceğiz, millete mal olmamış inkılapları tasfiye edeceğiz.” (Nitekim Arapça ezan yasağı millete mal olmamış inkılaplardan olduğu için kaldırılmıştır.)

10) “Türk milleti Müslüman’dır ve Müslüman kalacaktır. Bu memlekette din hürriyetine tecavüz etmek kimsenin haddi değildir. Hakiki mümin ve samimi Müslüman olanlar din hürriyetinden tamamen emin olabilirler.”

Merhum Menderes’in Demokrat Parti Meclis grubunda yaptığı bir konuşmada “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz.” sözü de bunlara dahil edilmeye çalışılmıştır. Ancak o sözün manası başkadır. Kastını aşmıştır.

Menderes, Meclis’in şahs-ı manevisine, yani manevi kişiliğine emanet edilmiş olan hilafeti geri getirebilirsiniz derken, gücünüz o kadar büyük ki, bunu bile yapabilirsiniz, bu gücünüzü tanıyorum demek istemiştir. Gerçekten de 1955 yılında söylenmiştir bu söz ve o tarihte DP grubu Meclis’in yaklaşık yüzde 80’ine hakimdir. O grup ki, bakanları istifa ettirmiş, hatta hükümeti düşürmek üzeredir. İşte böyle bir ortamda kürsüye çıkan Menderes, gruba, elinde ne büyük bir gücü tuttuğunu ifade etmek ihtiyacını duymuş, bu gücü doğru kullanmaları uyarısını yapmış, ancak sonradan bu söz CHP’li muhalifleri tarafından başka mecralara çekilmiştir.

17 Eylül 1961 günü İmralı’da idam edilen Menderes, bir siyasi düşünür olarak henüz incelenmiş değildir. Onun konuşmaları bir külliyat halinde yayımlandığı zaman yalnız hitabetiyle değil, düşünür ve siyasetçi kimliğiyle de yakın tarihimizde durduğu yeri daha sağlıklı bir şekilde değerlendirmek imkânına kavuşacağımızdan eminim.

MUSTAFA ARMAĞAN – ZAMAN

—–

ürkiye Cumhuriyeti tarihinin 12 Eylül’den de daha utanç verici tarihi günlerinden biri bugün. Bundan tam 50 sene önce, 27 Mayıs 1960 tarihinde Türk ordusu ilk kez demokratik Türkiye Cumhuriyetinin yönetimine müdahele ederek yönetimi ele geçirdi.

İktidarda olan Demokrat Parti yöneticileri tutukladı ve kendine uygun yeni bir düzen kurmaya başladı. Halkın çoğunluğuyla seçilen milletvekilleri ve yöneticiler yargılandılar. Sonucunda da bu ülke 1′i başbakan, ikisi bakan olmak üzere 3 kişi idam edildi… Bunlar başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu veMaliye Bakanı Hasan Polatkan idi.

Demokrat Parti tek partili dönemden çok partili döneme geçişte İsmet İnönü kontrolündeki CHP’ye karşı çıkan ilk parti olarak 3 seçim üstüste halktan %50′ye yakın oy almayı başararak tek başına iktidar olmuş bir partiydi. İlk başkanı Celal Bayar cumhurbaşkanı olduktan sonra ikinci başkanı Adnan Menderes de 10 yıllık tek partili iktidarı boyunca başbakanlık görevini üstlenmiştir.

Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ile ülkede Atatürk dönemindeki gibi bir kalkınma ve yatırım hareketi boy göstermiştir. Liberalizm ve Demokrasi sloganı ile yola koyulan Demokrat Parti döneminde kimisi başarılı, kimileri ise başarısız olarak çeşitli otoritelerce farklı farklı değerlendirilebilecek bir çok hareket ve yenilik gerçekleştirilmiştir. Başlıca icraatlar arasında ezanın orjinal okunması, Kore’ye asker gönderilmesi, Türkiye’nin Nato kurucu üyeliği, Türk ordusunun modernizasyonu, halkevleri ve köy enstitülerinin kapatılıp öğretmen okullarına dönüştürülmesi, tarımda makineleşme atağı, Erdemir-Çelik işletmesinin kuruluşu, Türkiye Vakıflar Bankasını kuruluşu, Kıbrıs Türklerine el altından örgütlenme desteği, İstanbul’un ilk büyük bulvarlarının (Millet Caddesi, Vatan Caddesi, Barbaros Bulvarı, Büyükdere Caddesi ve şimdi yerinde E5 olan Edirne Asfaltı) planı ve inşaatı, ODTÜ ve KTÜ’nün kuruluşu, vatanın birçok yerine asfalt yol planlarının ve inşaatlarının gerçekleştirilmesi gibi icraatları olmuştur. Bunların içinde üzüldüğüm ve hep anlatılan Köy Enstitülerinin kapatılması olmuştur. Ancak bu hareketin o dönemin şartlarını göz önüne alarak değerlendirilmesini düşünüyorum. Belki de bu kendi siyasi gelecekleri için alınmış bir karardı.

Her sanayileşen ülke ekonomisi gibi, Türkiye ekonomisi de 3. Demokrat Parti hükümetinde sıkışmıştı. İlk IMF anlaşması da bu zaman olmuştur. Ülke CHP ve DP olarak ikiyi bölünmüş ve çeşitli öğrenci olayları ve 5-6 Eylül’de İstanbul Rumlarına karşı çıkan olaylar ile gündem iyice gerilmişti. Buna bir de İsmet İnönü’nün kin dolu ve orduyu gazlayan açıklamaları da eklenince Türk ordusu tarihinde ilk kez cumhuriyete müdahelede bulunup yönetime el koydu. Radyoda sesi duyulan kişi Albay Alparslan Türkeş idi…

DP’li bürokrat ve milletvekilleri tutuklandı, toplandı. Yargı süreci başladı ve sonucunda da, bütün dünyanın yapmayın etmeyin demesine rağmen Adnan Menderes ve iki arkadaşı büyük bir ayıp ile asıldı.

Diyorlar ki İsmet İnönü isteseydi bu idamları durdurabilirdi. Adnan Menderes ve arkadaşlarına idam edilmeden önce yargılama süresince sayısız işkencede bulunulmuş. Hatta idam kararı çıkmış olmasına rağmen aşağılarcasına Adnan Menderes’e prostat kontrolü yaptırmışlar. Bir ülkenin başbakanına kendi ülkesi bunları yapmamalıydı. Darbeci mahkemenin suçlamaları Adnan Menderes’e karşı uzun ve komik bir listeydi;

  • Bebek Davası: Doktorunu, sanatçı Ayhan Aydan’dan doğan gayri meşru çocuğunu öldürmeye azmettirmekle suçlandı. Milli Birlik Komitesi başkanı Cemal Gürsel davanın kapalı oturumda yapılmasını istemiş ancak cuntanın diğer üyelerinin karşı çıkmaları sonucunda mahkeme bu isteği reddetmiştir.
  • Örtülü Ödenek Davası: Örtülü ödenek paralarını zimmetine geçirmekten yargılandı. 13 oturum sürdü ve 2 şubat 1961 de suçlu olduğu yönünde karara varıldı. Yürürlükteki kanunda örtülü ödenekteki kaynakların Başvekil tarafından sınırsız olarak ve kayıt tutulmadan harcanabileceği açıkça belirtildiği halde, bu mahkeme 10 yıllık Örtülü Ödenek kayıtlarını istedi. Menderes, bir kısmı da Kıbrısta kurdurduğu Türk Mukavemet Teşkilatı için harcandığı sonradan ortaya çıkan bu harcamaları açıklamadığı için bu dava sonucunda 4,877,780 lirayı zimmetine geçirmekten suçlu bulundu ve paranın tahsili için Aydın’daki arazilerine el kondu. Örtülü ödenek davası konuşulurken savunma tarafı, Amerikan gizli servisinin Türk istihbarat servisine para vererek Menderes’in telefonlarını dinletirecek kadar teşkilata hakim olduğunu iddia etti.. Menderes ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur, suçlunun o dönemin MİT müsteşarı Behçet Türkmen olduğunu iddia etti.
  • 6-7 Eylül Olayları: 6-7 Eylül Olayları’na önceden haberi olduğu halde olarak müdahele etmemek,
  • Vatan Cephesi: Kurulan bir örgütü başka bir sınıf üzerinde baskı aracı olarak kullanmak,
  • Vinileks firmasına Türkiye Vakıflar Bankasından kredi verdirmekle suçlanmıştır. Adnan Menderes tarafından kurulan bu Bankanın 27 Mayıs darbesine kadar Umum Müdürlüğü’nü yapan (1961 seçimlerinden sonra tekrar aynı Bankanın Genel Müdürlüğüne getirilen) Sabahattin Tulga yaptığı savunmada krediyi, suni deri imal ederek ithal ikamesi yapacak bu firmanın karlı olacağına inandıkları için verdiklerini; nitekim darbe sonrası işbaşına gelen yeni Banka yönetiminin de aynı firmaya ilave kredi verdiğini belirtmiştir. Buna rağmen bu mahkeme Menderes ve Hasan Polatkan’ı bu davadan da suçlu bulmuştur.
  • İstanbul’da Bulvar ve yol açmak için pek çok vatandaşın evini, parasını geciktirerek ya da hiç ödemeden istimlak etmek,
  • Kanuna aykırı olarak üniversite basmak ve halka ateş açtırtmak,
  • Bazı muhalefet milletvekillerinin ve muhalefet liderinin seyahat özgürlüğünü kısıtlamak,
  • Döviz Yasası’nı ihmal etmek,
  • Devlet radyosunu siyasi çıkarları için kullanmak,
  • Halkı Demokrat İzmir gazetesinin matbaasını tahrip etmeye teşvik etmek
  • Kırşehir’in haksız olarak ilçe yapılması,
  • Yargı bağımsızlığının ihlali,
  • 1957 seçimlerinin erkene alınarak kanuna aykırı olarak tarihinin değiştirilmesi,
  • Tahkikat Komisyonu’nun kurulup olağanüstü yetkilerle donatılması,
  • CHP’nin mallarına “haksız” yere el konulduğu iddiaları,
  • Anayasa’yı ihlal.

Menderes, 13 ayrı davadan yargılandı ve Bebek Davası dışındaki bütün davalardan suçlu bulundu.

27 Mayıs ile başlayan ordunun politikaya müdahelesi günümüze kadar sürdü. Günümüzde ordunun siyasete ve demokrasiye müdahele etmemesi gerektiği ancak daha yani tartışılabiliyor ve karşı konulabiliyor. Osmanlı’dan beri süre gelen bu ordu ve siyaset geleneği umarım artık son bulur. Ordu asli görevi olan vatanı koruma işine konstantre olur. 27 Mayıs’ta ekilen tohumlar 12 Eylül’de biçildi… Her darbe ve muhtıra ülkeyi bir 10 yıl geri götürdü.

Demokrat Parti genç cumhuriyetin yükselen yıldızı idi. Demode kalmış devletçi ve halkçı, sosyalistliğe kayan bir çizgide bulunan CHP’ye karşı sağçı ve liberal bir alternatifti. DP darbe ile kapatıldı ardından Adalet Partisi geldi ve bir seçim sonrasında yine tek başına iktidar oldu. Adalet Partisi gitti Doğru Yol ve Anavatan geldi. Hepsi Demokrat Parti’nin açtığı yolda ilerlediler. Sayın Recep Bey bugünlerde diyor ya biz Demokrat Parti gibiyiz diye… Ben bu görüçe katılmıyorum, AKP içine Demokrat Parti geleneğinden gelmiş bürokatlarla aşılanmış bir Milli Selamet devamıdır…

Adnan Menderes beyfendi biriydi. Kendisine de yakınları Adnan Bey derdi. İsmet Paşa’nın askeri rütbesine karşı halktan gelme bir beyfendi karşı koydu. Yargılamalar sırasında bile halkın sevdiği ve halkın gücü arkasında olmasına rağmen nezaketini hiç bozmadı. Kendisini darağacına gönderen hakimlere bile “Sizin de değerli vaktinizi” aldık gibi bir söz etmiş. İnfazından önceki son sözü de “Kimseye dargın değilim. Kırgınlığım yok. Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum” imiş.

Ne geçti peki bu ülkenin eline geri gitmekten başka? Hiçbirşey. Yıllar sonra idam edilenlerin itibarları geri verildi. Adları üniversitelere, caddelere, havalimalarına verilerek ülkenin kamu vicdanı rahatlatılmaya çalışıldı. Bunda da öncü Turgut Özal’dır. Sezar’ın hakkı Sezar’a demiştir.

11 Nisan 1990′da TBMM tarafından kabul edilen 3623 sayılı kanunla Adnan Menderes ve onunla birlikte idam edilen arkadaşlarının itibarları iade edildi. Meclisteki oylamada; ANAVATAN ve DYP milletvekilleri evet oyu kullanırkan, SHP’lilerin büyük çoğunluğu “çekimser” bir kısmı “ret” oyu kullandı. Aynı kanun uyarınca naaşı, 29.vefat yıldönümü olan 17 Eylül 1990 tarihinde İmralı’dan dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve yüzbinlerce vatandaşın katıldığı bir törenle İstanbul’da Vatan Caddesi’nde kendisi için yapılan anıt-kabir’e taşındı. Menderes’in 1958 yılında hizmete açtığı bu caddenin adı 1994 yılında dönemin belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın teklifiyle Adnan Menderes Bulvarı olarak değiştirildi.

Menderes’in adı, İzmir’deki uluslararası havalimanına (Adnan Menderes Havalimanı), Aydın’da kurulan üniversiteye (Adnan Menderes Üniversitesi), İstanbul’daki Adnan Menderes Bulvarı dahil Türkiye’nin birçok şehrinde çeşitli caddelere verildi.

Adnan Menderes ve diğerleri bu ülkenin bir yerlere gelebilmesi için verdiği kurbanlardandı. Demokrasi şehitleriydi. Bir insan halkın seçimi ile iktidara geldiğinde ne kadar hatalı işler yaparsa yapsın, onu oradan ancak halk indirerek cezalandırabilir. İdam vatan hainlerine yaraşan aşağılayıcı birşeydir.

Bu yazımızı okuyan 1.480. takipçimizsiniz.

e-Kalem

Bilgisayar & Internet, Sinema, Din, Yaşam ve Gündemdeki konular hakkında kendi düşüncelerini yazmaya çalışmaktadır. GençYolcu.com'da ve e-Kalem.com'da yönetici ve editör olarak görev yapmaktadır. Değerli yorumlarınızı sayfaların alt kısmından bizlere ve tüm okuyucularımıza ulaştırdığınız için teşekkür ederiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir